İstatistik ve duran saat

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

İstatistikte rakamların nasıl çarpıtılabileceği, haydi biraz yumuşatarak söyleyelim, nasıl esnetilebileceği konusunda çok bilinen bir söz vardır:

"Duran saat bile günde iki kez doğruyu gösterir."

İstatistikte rakamları bazen öyle eğip bükmek, öyle değerlendirmeler yapmak mümkündür ki, elde edilen tüm rakamlar doğrudur doğru olmasına ama, bunların tümü gerçekçi değildir.

2009'un ilk ayları için üretimin ve daha genel söylersek ekonomik aktivitenin bir önceki yıla göre ne büyük hızda daraldığına ilişkin rakamlar doğruydu. Ne var ki bu türden değerlendirmelerde küresel krizi tümden göz ardı etmek bir hata, bir eksiklikti. Aynı şekilde bu kez 2010 yılındaki tabloyu 2009 ile kıyaslayıp, nasıl büyük bir canlanma yaşanmakta olduğunu dile getirmek de doğru olmakla birlikte eksik bir değerlendirme. Böyle yapılmak suretiyle, geçen yılki büzülme dikkate alınmamış oluyor. Değerlendirmeyi yalnızca 2009'a göre yapanlar ve müthiş bir canlanma yaşanmakta olduğunu dile getirenler de, bilerek ya da bilmeyerek, rakamları başka türlü çarpıtma eğilimi içine girmiş oluyor.

Milli gelirde onlarca yılda yaratılan büyüklüğe, birkaç yıl içinde aynı tutarda ekleme yapıldığını söylemek iyi de, son birkaç yılda eklenen tutarın önemli bir kısmının yalnızca bir yılda geri verildiğini gizlemeye çalışmak pek samimi bir yaklaşım değil. Kurun biraz artması ve büyümenin bir miktar azalmasıyla milli gelirin nasıl hızla geri gittiği ortaya çıkacak; ama bu geri gidiş görmezden gelinmeye çalışılacak, çalışılıyor da...

Bir başka değerlendirme konusu, doğrudan yatırımlar. Uluslararası konjonktürü hiç dikkate almaz ya da gözlerden kaçırmaya çalışırsanız, Türkiye'ye gelen doğrudan yatırımlar konusunda sağlıklı değerlendirmeye ulaşmakta da zorlanırsınız. Verilen rakamlar doğrudur, bir dönem Türkiye'ye doğrudan yabancı sermaye akmıştır da, bu akışın nedenini izahta yetersiz kalırsınız. Ayrıca, hızlı artış yaşanan dönemi iyi irdelemez ya da irdelemekten kaçınarak salt rakamların büyüklüğüyle avunursanız, rakamlar küçülmeye başladığında bu konuyu unutmayı yeğlersiniz.

Türkiye'ye bir dönem yılda milyar doları bile bulmayacak düzeyde doğrudan yabancı sermaye girdiği doğru. Hemen hatırlatalım rakamları. 2002 yılında yalnızca 571 milyon dolarlık doğrudan yabancı sermaye girişi olmuş. 2003'te 696 milyona çıkılmış. 2004'te ilk kez milyar dolar sınırı aşılmış ve giriş 1.2 milyara ulaşmış. İzleyen iki yılda müthiş bir ivme yakalanmış. 2005'te 8.5 milyar, 2006'da 17.6 milyar dolarlık girişler gerçekleşmiş. 2007'de zirveye çıkılmış, ancak artış hız kesmiş; söz konusu yıldaki giriş 19.1 milyar dolar olmuş.

Türkiye'ye doğrudan yatırım akmasının temelde iki nedeni var. Bu dönemde uluslararası likidite yatırım yapacağı alan arıyor, hatta adeta saldırıyordu. İkinci olarak da Türkiye'de uzun yıllar görülmeye alışık olunmayan bir siyasi istikrar vardı.

Ancak bu pembe tablo uluslararası konjonktürün uygunluğu yönünden 2008'de bozulmaya başladı, küresel kriz yatırımcının tüm ülkelere olduğu gibi Türkiye'ye de daha temkinli yaklaşmasına yol açtı. Doğrudan yatırım tutarı 2008'de 14.7 milyar dolara indi. Düşüş, 2009'da hız kazandı ve yıllık giriş 5.8 milyar dolarda kaldı.

Yabancı sermaye girişi ağırlıklı olarak küresel kriz etkisi yüzünden iyice azaldı, ancak biz halen milyar doları henüz bulamadığımız yılları, zirveye ulaşılan 2007 ile kıyaslamaya devam ediyoruz. Ama örneğin, 2009'daki girişin, 2007'ye göre yüzde 70 azaldığını görmezden geliyoruz.

Tablo bu yıl daha da bozuldu. Geçen yılın ocak ayında 1.3 milyar dolar olan yabancı sermaye girişi, bu yıl yalnızca 188 milyon dolar oldu.

Bir rakam lehimize gelişirken davul zurnayla ilan ediyor, tersi bir gelişme olduğunda ise görmezden gelmeye çalışıyoruz. Ama göz ardı ettiğimiz bir gerçek var; güneş çok büyük ve balçık yetersiz!

Tüm yazılarını göster