İstanbul Üniversitesi zemininde "üniversite" kavramı

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Hükümetin yaklaşımı üniversiteleri giderek içinden çıkılmaz bir duruma sokmakta. Kısaca ama en başından anlatmaya çalışalım. Hepinizin bildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi, uzlaşma sağlanmış olması dikkate almadan AKP Hükümeti'nin bir önceki Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı seçti. Abdullah Gül isteseydi elbette adil bir cumhurbaşkanı olabilirdi. Çünkü adalet melekesi, bulunduğu konumun "olmazsa olmaz" koşullarından biriydi. Buna karşılık Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olarak sahip olduğu erki akil (aklı selim sahibi) olarak kullanmadı, kendisine bağlı olan Yüksek Öğretim Kurumu'nun (YÖK) başına, durumu hak eden değil, kendisine yakın gördüğü birini, Yusuf Ziya Özcan'ı atadı. Yusuf Ziya Özcan bilgisi, deneyimi ve erki nedeniyle değil, biat edeceği düşüncesiyle atandı. Derken bu durumun doğru bir seçim olduğu ilk icraatları, yani sözleriyle de anlaşıldı. Üniversiteler gibi sorunlar içinde bırakılmış ana eğitim merkezlerinin "başka" hiçbir sorunu kalmamış gibi, türbana öncelik verildi. Böylelikle Barselona'dan başlatılan süreç, konunun dışında durması gereken YÖK tarafından da desteklendi.

Rektör Mesut Parlak'ın tartışılmaz başarısı

Başta Cumhurbaşkanımız Sayın Gül olmak üzere, Başbakanımız Sayın Erdoğan ve YÖK Başkanı Sayın Özcan'ın, üniversitelerin ne demek olduğunu h‰l‰ anlayabilmiş olduklarını zannetmiyoruz. Dahası bu idrak eksikliği üniversite öğretim üyelerinin ve rektörlerinin çoğunda da bulunmaktadır. Konumun anlamını idrak etmişler arasında sayabileceğimiz birkaç kişiden biri İstanbul Üniversitesi Rektörü Sayın Mesut Parlak'tır. Uygulamalarını bütün yalnızlığına ve gördüğü dirence rağmen başarıyla sürdürmektedir. Çünkü o "koltuğa" (makama) hükmetmiştir, bu en zor ve olmazsa olmaz üç özellikten biridir.

Çünkü sadece ülkemizde değil, bütün dünyada üniversitelerin yönetim biçimi muhtariyettir. Muhtariyet sanıldığı gibi "muhtarlık" değildir, "özerkliktir". Bu üniversitelerin kuruluşunun başından beri böyle konmuştur. Dünyada bizim anladığımız anlamda bilinen ilk üniversite Roma İmparatorluğu tarafından MS 425'te İstanbul'da kurulmuştur. Bu bilgi Meydan Larousse'un "üniversite" maddesinden erişilebilecek kadar açık ve tartışmasızdır. Buna zemin hazırlayan daha önceki dönemlerdeki üniversite kavramları da elbette mevcuttur, aslında meselenin temelini oluşturmaktadır, ancak burada tartışma konusunun dışında tutulacaktır. İstanbul'daki bu üniversite, daha sonra 1453'te Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u feşetmesiyle dönüştürülmüş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun da yükselişini sağlamıştır. Derken aynı şey 1933 Üniversite Reformu ile tekrar edilmiş, Mustafa Kemal Atatürk tarafından İstanbul Üniversitesi adıyla yapılandırılmıştır.

Üniversite özerktir, çünkü öyle olması gereklidir

Bu süreçlerin hepsinde de üniversite "özerk" tutulmuştur, zira kuruluşunun aslı odur. İşte bizim vurgulamak istediğimiz de budur. Binlerce yıl "özerk" tutulması gerektiği cihan imparatorlukları tarafından kabul edilmiş üniversitelerin hükümet politikalarına bağlanmaya çalışılmaları külliyen yanlıştır. Bu düşünce üniversitenin mantığına aykırıdır ve bugüne kadar (binlerce yıldır) hiç kimseye de fayda sağlamamıştır. Konun özeti bundan ibarettir.

Tüm yazılarını göster