İşsizlikte bizim göremediklerimiz!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

İşsizlik oranı mayıs ayında yüzde 11'e indi ya, bunun ne anlamlara geldiğini, bundan sonra neler olabileceğini dün "atlamışız" anlaşılan. Ama "dikkatli gözler" detayları daha iyi görüyor, irdelemeyi daha iyi yapıyor; bunu gözleyebildik hiç olmazsa!

Biz Ankaralılar için bir anlam ifade etmez, ama İstanbul'da yaşayanlar her gün görür; "Köprüden önce son çıkış" levhaları vardır. TÜİK'in dün açıkladığı işsizlik oranı da "referandumdan önceki son oran" niteliğinde. Dolayısıyla bu oranı referanduma kadar tepe tepe kullanmak gerek. Hem zaten kullanılmaya başlandı bile…

İşsizlikle ilgili bir sonraki haber bülteni 15 Eylül'de, yani referandumdan hemen sonra yayımlanacak. Büyük olasılıkla da, haziran ayı verilerinin açıklanacağı 15 Eylül'de işsizliğin yönünü biraz yukarı çevirdiğini, en iyi olasılıkla ise mayısa göre fazla değişmediğini göreceğiz.

İşsizlik oranı yüzde 11 olarak açıklandıktan sonra bizim göremediklerimiz olmuş, demiştik. Görenlere kulak vermek gerek. Bir hükümet üyesi, işsizlik oranının tek haneye ineceği müjdesini verdi. Kastedilen yüzde 9 mu, yoksa tek hane olduğu için örneğin yüzde 9.9 mu, bilemeyiz ama, yüzde 10'un altında bir orana işaret edildiği açık. E güzel… Hatta biz kötümser yaklaşıyoruz belki de, yüzde 8 de, yüzde 7 de tek hane değil mi, niye daha düşük olmasın ki, hem kastedilen bu düzeylerdir, kim bilir…

İşsizlik oranları açıklandıktan ve yüzde 11 ilan edildikten sonra bazı "münafıklar" da çıktı ortada. Bu kişiler, açıklanan işsizlik verilerinin, krizin Türkiye açısından bittiğinin göstergesi olduğunu dile getirdiler. Krizin Türkiye açısından bitmesi söz konusu olabilir mi? Türkiye krize girmiş miydi ki şimdi bitmesi söz konusu olsun? Bu "münafıklık" değil de, nedir? Hem, ya işsizlik oranı bir süre sonra artışa geçerse ne olacak, ki kesinlikle, ama kesinlikle artacak. O zaman yüzümüz ekşimeyecek mi?

Bir de başka türlü "münafıklar" var. Onlar da, işlerin iyiye gittiğini, ne yapsanız, ağzınızla kuş tutsanız görmüyor, görmek istemiyor; her olumlu gelişmeye bir kulp takıyorlar. Neymiş, işsizlik oranı mevsimsel etkiler yüzünden düşmüşmüş:

"Her yıl 800 bin kişi işgücü piyasasına giriyormuş. Bu kişilerin ve mevcut işsizlerin istihdam edilebilmeleri için hükümetin kalıcı tedbirler alması gerekiyormuş. Devlet Bakanı Ali Babacan başkanlığındaki ekip istihdamı artırmak için yapılabilecekler konusunda çalışıyormuş ama henüz sonuç alınamamış. Gerçek çözüm olmadıkça mevsimsel etkilerle işsizlik oranının düşmesi (işverenlerin çatı örgütünü) tatmin etmezmiş."

Etmesin, önemli olan sizin tatmin olmanız mı, yoksa işsizliğin tek haneye doğru tam gaz gidiyor olması mı, ya da Türkiye'nin, hiç girmediği ekonomik krizi tümden atlatmış olması mı?

Yapılan bazı değerlendirmelerde deniliyor ki, "Türkiye işsizliği en hızlı gerileten ülke". İyi güzel de, geçen yıl işsizliğin en hızlı arttığı ülkelerin başında da biz gelmiyor muyduk?

İstatistikte bir söz vardır; duran saat bile günde iki kez doğruyu gösterir, denir. Yapmayın, etmeyin; tamam işsizlik geçen yılın altına indi, inmesi de zaten normal. Hani insanın, "yok bir de inmese miydi" diyesi geliyor. Siz, kriz olmayan yıllarla kıyaslama yapın. Mayıs ayında düşük bulduğumuz yüzde 11'lik oran, 2007 ve 2008'in mayısındaki yüzde 9.2'den hala 1.8 puan yukarıda. Ve dün söylediğimizi bir kez daha tekrarlayalım; işsizliğin mayıstan sonra yükselme eğilimine girmesi sürpriz olmayacak.

Şimdi rakamlar böylesine somut bir şekilde karşımızdayken, eğilimler biliniyorken, işsizlikte tek haneye gitmekte olduğumuzu, krizin tümüyle geride kaldığını söyleyeceğiz. Ne denir ki; pes!   

Tüm yazılarını göster