İşsizlik AB'de istikrarı zorluyor

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

İşsizin halinden çalışan anlamaz diyorsanız, yanılıyorsunuz. Ancak üzülmeyin bu konuda yanılan çok. Hem de koca koca iktisatçılar, bankacılar, politikacılar, bakanlar yanılıyor. AB'de özellikle de Euro Alanı'nda  istikrar arayışları ve Yunanistan'ın borçlarının ertelenmesi ile sanki olumlu sonuçlanacak gibi dururken, işler yine karışmaya başladı. Karışıklığın kaynakların birisi işte bu işsizlik yanılgısı.

Analizimizi biraz derinleştirelim. AB Merkez Bankası'nın ve AB'nin güçlü ekonomileri Fransa ve Almanya'nın, İspanya'ya parasal destek konusunda gösterdikleri tereddütler ile reel ekonomiye ilişkin makro göstergelerin gösterdiği dalgalanmalar  endişelerin ana kaynakları. Endişeye neden en önemli makro büyüklük, işsizlik oranı. İspanya'da şubat ayında işsizlik oranı %23.6'ya yükseldi, dahası genç nüfusta işsizlik oranı da %50'ye ulaştı. Yunanistan'da ise işsizlik oranı  %21 düzeyinde. 

İşsizliği azaltmakta AB üyesi ülkelerin çoğunluğu, tam anlamı ile çuvallamış durumdalar. Çünkü toplam talebin, GSYH ve işsizlik oranı için ne kadar önemli olduğunu bildikleri halde, bu yönde politika üretmiyorlar, üretemiyorlar. Vurgu yaptığımız bu ilişkiyi biraz daha genişletelim:
Bir ülkede toplam talep toplam harcamalardan türetilir. Yani harcamalardaki artış demek, toplam talebin artması demektir. Burada kastettiğimiz harcama kavramı özel kesim tüketim ve yatırım harcamasından, kamu tüketim ve yatırım harcamasına ve net ihracata kadar tüm harcamaları kapsamaktadır. Siz eğer bugün işyerinizde verilen öğle arasında dışarı çıkıp yemek yedi iseniz ve 20 TL' hesap ödedi iseniz, özel kesim tüketim harcamalarını artırmış oldunuz, gönlünüz rahat olsun, böylece GSYH'yi  pozitif yönlü katkınız oldu. Sizin harcamalarınızdaki artış, lokantanın gelirini artırır, böylece firma sahibi yeni bir aşçı ya da garsonu işe alır. Peki sorun nerede? Sorun siz işsiz olduğunuz için lokantaya gitmiyorsanız, lokantacı bırakın işe yeni eleman almayı çalışanlardan birisini çıkartır. İspanya'da, Yunanistan'da olan bu.

Bu arada hükümetler ne yapıyor? Her iki ülkenin hükümeti de borçlarını ödeyebilmek için kamu çalışanlarının ve emeklilerin ücretlerini düşürüyorlar, kamuda çalışan sayısını azaltıyorlar, vergi gelirlerini artırmak için vergi oranlarını artırıyorlar. Çünkü IMF ve AB, her iki ülkenin borçları ertelemek için  bu önlemleri istediler. Şimdi gelin birkaç saptamada bulunalım:
- Ücretler düşerse, halkın tüketimi azalır, yani özel kesim talebi düşer, bu da ekonomide daralmaya neden olur.
- Çalışanları işten çıkarırsanız, yine harcamalar, dolayısıyla talep düşer.
- Harcamalar düşerken, ülkenin GSYH'si de düşer, vergi gelirden alındığına göre GSYH düşerken, Yunanistan nasıl vergi gelirlerini artırıp, borç ödeyecek?
- Harcamalar üzerindeki vergiler de artırıldı, harcama olmaz ise KDV'de toplanamaz, böylece devlet yine vergi gelirini artıramayacak.

İşte İspanya ve Yunanistan'daki açmaz bu. Her iki ülkede Euro Alanı ülkesi olduğu için para politikası uygulayamıyor. Kıskıvrak kısılmış, AB'den gelecek yardıma için dua ediyorlar. Yani boşa kürek çekiyorlar.

Gelinen noktada, bu ülkeler Paul Krugman'ın Pazartesi günü New York Times'ta yazdığı gibi ya intihar edecekler (iflas edecekler), ya da Euro'dan ayrılacaklar.

Tüm yazılarını göster