İşsizliğe bardağın ne tarafından bakmalı?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com
 
Eğer 2012'deki işsizlik oranını, önceki 10 yılla, hele hele rekor düzeye çıkılan 2009'la kıyaslarsak önemli bir mesafe alındığı ortada. Oranı 2011'de olduğu gibi yine tek hanede tutmuş, üstelik bu kez biraz daha azalmasını sağlayarak yüzde 9.2'ye indirmişiz. 
 
Çok özet olarak bu tablo işsizlikte bardağın dolu tarafı. Ama bardağın boş tarafını da görmek durumundayız. İşsizlik oranında son 11 yılın en düşük düzeyine geçen yıl inildi. Yani 2002-2012 döneminin en düşük oranına. İyi güzel de, Türkiye 2000-2001 yıllarında görülmedik bir ekonomik kriz yaşamamış mıydı; ekonomi alt üst olmamış mıydı; bakıyoruz o yılların işsizlik oranlarına 2000'de yüzde 6.5, 2001'de yüzde 8.4.
 
Bir yanda Türkiye "müthiş" büyüyor, gelişiyor; her alanda atak yapıyor, oluk oluk yabancı sermaye geliyor; ama işsizlik oranımız Türkiye ekonomisinin adeta dibe oturduğu 2001 krizi dönemindeki orandan hala daha yüksek. Bu nasıl oluyor? Ne yani Türkiye teknolojik yatırımlara inanılmaz ağırlık vermiş de büyümeyi, kalkınmayı sürdürdüğü halde istihdam mı yaratamıyor, böylesine temel bir değişiklik mi sağlamış durumdayız? Yoksa o 10 milyarlarca dolarlık yabancı sermaye, portföy yatırımı için mi gelmiş yalnızca, doğrudan yatırım için gelenler de mevcut tesisleri aldıkları için mi? Toprağa kazmayı vurup yeni yatırım yapan yok mu, yoksa? 
 
Şunu kabul edelim; istihdama ilişkin verilerde 2005 öncesi ile 2005 sonrası aynı bazda değil, bire bir örtüşme olmayabilir, bir fark oluşması normal. Ancak yine de, 2001 krizi dönemindeki işsizlik oranlarıyla AKP iktidarı döneminin işsizlik oranları arasında önemli bir fark var. 
 
Kaldı ki, 2001 krizine rağmen düşük gerçekleşen işsizlik oranının, bir başka krizde, 2008-2009 krizinde tavan yaptığı da ortada. Özellikle 2009, yüzde 14'lük işsizlik oranıyla rekor kırılan bir yıldı. 2009'un etkisi 2010'da da sürdü ve söz konusu yıl da yüzde 11.9'luk işsizlik oranıyla kapatıldı. 
 
Çalışmak isteyen az, işsizlik de...
 
Geçen yıl ortalamasında yüzde 9.2 olarak gerçekleşen işsizlik oranı, etkisini tüm dünyada hissettirmekte olan ekonomik darboğaz düşünüldüğünde görece iyi bir oran. Hele hele Avrupa'nın gelişmiş, ama son yıllarda büyük sıkıntılar yaşayan ekonomileriyle kıyaslandığında yüzde 9.2 harika bir oran. Ama bu görünürdeki durum; biraz detaya bakınca tablo değişiveriyor.
 
İki ülke düşünün; ikisinde de çalışabilir durumda 100 kişi yaşıyor. Ülkelerin birinde bu 100 kişinin 75'i, diğerinde ise 50'si çalışmak istiyor. Bu 75 kişinin 65'ine iş bulunabiliyor, 10 kişi işsiz kalıyor. Diğer ülkede ise 50 kişinin 45'ine iş yaratılıyor, işsiz kalanların sayısı 5.
 
İlk ülkede işgücüne katılma oranı yüzde 75, ikinci ülkede yüzde 50.
 
İlk ülkede 65 kişi çalışıyor, işsizlik oranı yüzde 13; ikinci ülkede 45 kişi çalışıyor, işsizlik oranı yüzde 10.
 
Biz ikinci ülkeyiz. Bizde işgücüne katılma oranı yüzde 50 dolayında seyrediyor ve yıldan yıla ancak 1-2 puan oynuyor. Geçen yılki oran tam yüzde 50. Söz konusu oran, 2012 ortalamasında erkeklerde yüzde 71, kadınlarda yüzde 29.5 düzeyinde bulunuyor. 
 
Türkiye, halen çalışabilir durumdaki her 100 kişinin 45-46'sına iş yaratabiliyor, çalışmak isteyenlerin sayısı da 50 kişi olduğu için işsizlik yüzde 9'lar dolayında seyrediyor.
 
Hani bugünden yarına olmaz tabii ki ama, bizde de çalışmak isteyenler hızla artsa... Yani işgücüne katılma oranı yüzde 75'lere doğru gelse... İstihdam edebildiklerimizin sayısı da 45-46'da kalmayacağına göre, örneğin 55-60'a yükselse, ne olur dersiniz? 
Çalışmak isteyen 75 kişi, iş sağlanabilen 60 kişi, işsizlik oranı yüzde 20!
 
Evet, doğru; bizdeki işsizlik oranı Batı'daki birçok ülkeden daha iyi, buna kimse itiraz edemez. Ama o ülkelerde işgücüne katılma oranı yüzde 75'ler dolayında seyrediyor, buna da kimse itiraz edemez! 
 
Tüm yazılarını göster