İspanya, futbol, devrim

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

İspanyollara karşı devrim yapmak mümkün müdür? Turnuvanın temel sorusu buydu. Uğur Meleke'nin ifadesiyle "Xaviesta sonrası" (Xavi-Iniesta sonrası) futbol nasıl olabilir? Aslında bu sorunun cevabını verebilecek maç Almanya-İspanya maçıydı: Fakat İtalyanlar Alman takımının bir stoperinin çabuk olamamasını kullandılar ve boş alan bulan Balotelli çok iyi göründü, maçı kısa sürede bitirdi. Aynı İtalya İspanya karşısında alan bulamadı ve 11 kişiyken de bir kişi eksik gibi oynadı. İspanya David Villa'nın yokluğunda son sekiz yılın futbolunu tuhaf biçimde bir adım ileri taşıdı.

Santrforsuz olmakla kalmadılar neredeyse hücum oyuncusu bile olmayan, tümden orta saha denebilecek bir takımla oynadılar. Neticede maçı bitiren golü sol bek 60 metrelik bir deparla attı. İspanya için bile değişik bir durum söz konusu. İtalya'nın yapabileceği tek hareket di Natale ile başlamak olabilirdi. Fakat berabere biten ilk maçta sonradan giren di Natale etkili olmuştu ve aynı senaryo tekrar edildi. Aslında di Natale derhal iki pozisyon buldu. Atamaması bir yana, zaten maç kopma noktasına çoktan gelmişti ve İtalya bir gol bulsaydı dahi İspanya'nın hakimiyetinin süreceği belliydi.

Devrime benzer işler yapmak kolay olmuyor. İspanya futbolda bir mihenk taşı haline geldi. Yıllardan beri ilk defa bu kadar açık oynayan  ve tuhaf biçimde "doğrudan oyun" oynayan İtalya bunun karşılığında geleneksel defans gücünü kısmen feda etmiş göründü. Aryan takıntısından vazgeçerek milli takımını renklendiren Almanya İspanya karşısında tek futbol alternatifiydi. Gelecekte de çekişme burada olacak. Portekiz'in daha iyi oynadığı ve her şeyi direklerin belirlediği maç bize İspanya-Portekiz ikilisinin aynı ligin takımları gibi görülebileceğini gösterdi. Fakat Portekiz bir daha artık ne zaman "takım gibi" oynayabilir, söylemek zor. Schweinsteiger, Kedira, Özil gibi oyuncuları bir arada oynatarak Alman dayanıklılığına disiplinli bir yaratıcılık, bir doz "incecilik" enjekte eden Löw önümüzdeki birkaç yılda Almanya'yı her turnuvada iddialı yapacaktır.

Alman "muhafazakar devrimi" henüz yarım görünüyor. İtalyanların dar kadrolarıyla fazla bir mesafe kat edebileceklerini sanmıyorum. Sonuçta düpedüz açık oynayabilmek için Balotelli-di Natale ikilisinden daha yaratıcı en az bir, hatta ayrıca Pirlovari iki forvet arkası oyuncuya ihtiyaçları var.        
Devrim yapanlar nasıl yapıyor? Futbol dahil tüm devrimler "rasyonel" mi? Hepsi "muhafazakar devrim" mi? Vietnam devriminde rasyonalitenin rolü neydi? Nikaragua devriminde rasyonel aktör teorisinin açıklayıcılığı, 1989 Romanya'sında başkaldıranların ne tür motiflere sahip olduğu, sosyalist sistemin çözülüşünde bireysel tercihlerin, inançların ve rasyonel-iradi eylemin rolü, 17. yüzyılda popüler isyanlarda rasyonalite ve köylü devrimlerinin genel bir analizine giriş benzer temalar. Popkin (1979, 1988) Vietnam devrimiyle ilgili -söz konusu perspektiften bakıldığında- klasik ve belki de tek kaynak durumunda. Köylü toplumlarına ve devrimlerine bireysel rasyonalite hipoteziyle, istenirse neoklasik iktisat kuramının merceğiyle, yaklaşmanın dışında klasikleşmiş bakış tarzları da mevcut. Bunlardan birisi ve belki de en yaygın olanı moral ekonomi yaklaşımıdır.

Diğer yaklaşımsa daha klasik bulunabilecek olan yapısal açıklama oluyor. Bilindiği gibi Skocpol (1990, 1994) bu yaklaşımın en önemli temsilcilerinden sayılıyor. Bu noktada durup köylü toplumlarına bakışta benzer sonuçlara götüren iki farklı yaklaşımın söz konusu olduğunu ifade edebiliriz.

Bir bakış, belirtildiği gibi, modernite ve kapitalizm öncesi tarım toplumlarının köylü cemaatleri şeklinde, dış dünyaya kapalı köyler biçiminde ve çoğunlukla ciddi bir kolektif mülkiyet öğesi barındırarak var olmuş olmalarından hareketle, köylülerin rasyonel aktörler olmadığını, tersine moral kodlarla hareket eden piyasa öncesi aktörler olduklarını savunuyor. Aşağı yukarı aynı sonuçlara götüren bir başka bakış ise moral ekonomi teziyle ortaya konuyor. Terimin çağrıştırdığının tersine, köylü cemaatlerinin moral ekonomisi aktörler ahlâki davrandıkları ve kâr-zarar hesabı yapmadıkları için bu şekilde adlandırılıyor değil.

Moral ekonomi ifadesi, tam tersine, köylülerin mevcut kurumlar ve moral kodlar çerçevesinde rasyonel davrandığını varsayıyor. Sadece, bu ortamda yapılan akılcı kişisel fayda-maliyet analizlerinin köylülerin refahı açısından bugünkü kodlarla daha ahlâki görülebilecek sonuçlara yol açtığı iddia ediliyor ve moral ekonomi olmak davranışlardan daha çok daha çok sonuçlarla ilgili. Bu bakışta vurgu toplum ve kurumların etkileşimi üzerindedir ve bireysel rasyonalite ancak bu ağ içinde anlam kazanmaktadır. Başka türlü söylersek, eski tarım cemaatlerinin moral ekonomisi aslında modern aktörlerle, qua rasyonalite, aynı rasyonelliğe sahip olduğu düşünülen eski toplum aktörlerini yalnızca kurumsal tasarımın farklı olması sayesinde modern dünyadan daha ahlâki sonuçlara ve daha adil bir refah dağılımına götürmektedir. Bu şekliyle moral ekonomi tezi heterodoks neoklasiklerin beğenisini kazanabilecek bir tezdir çünkü optimizasyon-rasyonalite dışında bir davranışsal postülaya gerek duymamakta, ortamın (kısıtların?) farklı olması sayesinde farklı sonuçlara ulaşılabileceğini söylemektedir. Klasik biçimiyle moral ekonomi tezi en iyi James Scott tarafından Scott (1976)'da ifade edilmiş bulunuyor.

Bir başka açıdan, siyasi sonuçları itibarıyla, moral ekonomi tezinin narodnik bir çerçeveye yerleştirilmesinin mümkün olduğu hemen görülebilir. Zaman içinde kolay kolay dejenere olmayan ve antik zamanlardan beri muhafaza edilebilen bir komünalizm öğesinin başarılı bir performansla birleştiğini iddia etmeden moral ekonomi tezini savunmak kolay değildir. Narodnik görüşlerin Vietnam'dan İspanyol anarşizmine uzanan geniş bir yelpazeye yayıldığını ve hemen hepsinin cevherini muhafaza eden bir töz olarak tarım komününü (mir, pueblo vs.) modern kapitalizmin gelişmesinin karşısına koyduğunu hatırlayabiliriz. Öte yandan, moral ekonomi tezinin varsaydığı rasyonalite hedefleri açısından piyasa rasyonalitesiyle aynı değildir. Piyasa rasyonalitesi fayda veya kâr maksimizasyonunu amaç yaparken moral ekonomi yaklaşımında köylülerin de, köy komününün de riski minimize ettiği veya güvenceyi maksimize ettiği postüle edilir.

asyonalite/optimizasyon özdeşliği geçerli olmakla beraber minimize edilecek şey maliyet değil risktir. Alternatif olarak, kesinlikle riskten kaçınan köylülerin kesinlikle konkav von Neumann-Morgenstern fayda fonksiyonlarıyla fayda/kâr maksimizasyonu yaptıklarını da düşünebiliriz: bu durumda moral ekonomi yaklaşımının davranışsal postülası neoklasik otomatların davranışsal postülasının özel bir haline denk düşecektir. Zaten heterodoks neoklasiklerin ilgisini çekmesinin nedeni de bu şekilde neoklasik dile çevrilebiliyor olmasıdır.   
"Heterodoks neoklasik" futbolun çıkışıysa, mümkünse, 2014'e kaldı.

Tüm yazılarını göster