İşi sahiplenmek veya sahiplenmemek (1)

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Gönülsüz yapılan helva, koruk olur

Kişi gönlünü işe vermezse, yapacağı işten hayır gelmez. Örneğin, eğer aşçı ise, yemeği yenmez; müzikçi ise, müziği dinlenmez; terzi ise, diktiği giyilmez. Peki gönülsüz kişiler şirketinizde çalışıyorsa ne olur? Belki kalabalığın içinde yaptıkları gönülsüz işler arada kaynayabilir. Ama biliniz ki, bunun maliyetini birileri öder. Kim öder?

Müşteri öder; o kişinin gönülsüz yaptığı ürünü, iyi sanarak alan müşteri. Kim öder? Çalışma arkadaşı öder; gönülsüz yapılan işi düzelten çalışma arkadaşı. Kim öder? Şirket öder; gönülsüz yapılan işlerden dolayı ekstra paralar ödeyen ve müşteri kaybeden şirket. Halbuki öyle bir acımasız rekabet devrinde yaşıyoruz ki, bir organizasyonda çalışan herkesin yaptığı işi kusursuz, mükemmel bir şekilde yapması gerekiyor. Kimsenin dalga geçmesine tahammül yok artık.

Peki, insanların canı gönülden iş yapması neye bağlı? Yönetim literatüründe bu konuda yapılmış çok çalışmaya rastlayabilirsiniz. Gallup Danışmanlık firmasının (Gallup Consulting) da bu konuda önemli bir çalışması var.

Gallup’un araştırması 

Gallup danışmanlık firmasının çalışması, 30 yıllık bir emeğe ve 17 milyon kişi üstünden toplanan verilere dayalı, “Çalışan bağlılığı” (Emloyee Engagement) denen bir araştırma. Bu çalışmaya göre çalışanlar üç sınıfta toplanıyor: İşine bağlı olanlar (Engaged), işine bağlı olmayanlar( Not engaged) ve işinden kopmuş olanlar(disengaged). İşine bağlı olanlar: işine gönül vererek çalışanlar, çarkı canla başla çevirenler. İşini bağlı olmayanlar: işine tam olarak kendini vermeyenler, çarkı gönülsüz çevirenler. İşinden kopmuşlar ise, doktorların “artık ne yerse yesin” dediği cinsinden olanlar; fiziken işyerinde olanlar, ama aklı fikri işin dışında her şeyde olanlar.

Söz konusu araştırmada şirketler için “Bağlılık Oranı”(Engagement Ratio) tanımlanmış: 
Bağlılık oranı= Şirkette işe bağlı olanların sayısı/ işten kopmuşların sayısı Bu oran bir şirkette her işten kopmuş kişiye karşılık kaç kişinin işe bağlı çalışan olduğunu gösteren bir oran. Gallup’un verilerine göre bu oran ortalama 2 :1 civarında; dünya ligindeki başarılı firmalarda ise 9.5:1.

Gallup bu araştırmasında işe bağlılığı gösteren, iş performansıyla doğrudan ilgili 12 faktör bulmuş. 

Çalışanlara 12 faktörle ilgili sorular sorularak işe bağlılık durumlarını buluyorlar. Bu haftadan başlayarak bu 12 faktörü inceleyip yorumlarımı vereceğim.

1. Benden ne yapmam beklenildiğini biliyorum

Ünlü İngiliz aktör Laurence Olivie’in bir söyleşisini televizyonda görmüştüm. Kendisi kadar ünlü bir yönetmenle çalışıyormuş. Film için çok basit görünen bir sahneyi çekiyorlarmış. Laurence Olivie, kapıdan içeri girip odadaki kişiye “İşte buradayım” diyecekmiş. Aktör, yönetmenin komutuyla odadan içeri girmiş ve repliğini söylemiş “İşte buradayım”. Yönetmen “Tekrar edelim” demiş. Laurence Olivie yine içeri girip yine “İşte buradayım” demiş. Yönetmen yine “Tekrar edelim” demiş. Laurence Olivie yine içeri girip “İşte buradayım” demiş. Yönetmen gayet sakin yine “Tekrar edelim” demiş ve sahne yine tekrarlanmış. Bu böyle devam etmiş. Sonunda ünlü aktör dayanamayıp isyan etmiş “Benden ne bekliyorsun be adam?”. Yönetmen gayet sakin şöyle konuşmuş:
“Daha iyisini”. Sonunda istenilen mükemmelliğe erişilmiş, sahne tamamlanmış.
Unutmayınız, herkes Laurence Olivie seviyesinde değildir; “Daha iyisini” demek yetmez. Kişilerden ne beklediğinizi açık seçik net bir biçimde ifade etmeniz gerekir. Acaba çalışanlarınız onlardan ne beklenildiğini biliyorlar mı? Onların görev tanımlarını yaptınız mı? Kişiler kendilerinden ne beklendiğini, koşacakları menzili bilirlerse rahat ederler, Belirsizlik, insanları en çok rahatsız eden durumlardan bir tanesidir. İşteki her tür belirsizliğin ortadan kaldırılması gerekir.

2. İşimi doğru yapmam için gerekli malzeme ve ekipmana sahibim


Öyküye göre, savaş kaybeden komutan askeri mahkemede hesap veriyormuş. “Neden kaybettiniz savaşı?” diye sormuşlar. Komutan “Bir sürü nedenleri var” demiş. “Peki, hepsini sayınız” demişler. 

Komutan “Birinci neden: cephanemiz yoktu” deyince, “Yeter, mesele anlaşılmıştır” demişler. 

Rekabet acımasız demiştik. Elemanlarınızı kurtlar sofrasından pay kapmaları için savaşa sürüyorsunuz. Onlardan mükemmel performans bekliyorsunuz. Ama önce kendinize sormanız gerekir: Bu acımasız savaşta onlara gerekli cephaneyi sağladım mı? Beyin ameliyatı yapmalarını bekliyorum da çalışanlarımın eline sadece bir sünnetçi takım çantası mı veriyorum? Kurumlar, sivrisinekten yağ çıkarmaya çalışmamalı, işlerini doğru yapmaları için gerekli malzeme ve ekipman, çalışanlarından esirgememelidir.
Haftaya bu konuya devam edeceğim..

Tüm yazılarını göster