İşadamları uyurken yakalandılar

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Dünya ekonomisi devlerinin üçünden Fransa, Almanya ve Japonya'dan resesyonu atlattıklarına ilişkin veriler geldi. Yılın ikinci çeyreğinde Fransa ve Almanya binde 3, Japonya ise tam bir sürpriz yaparak binde 9 büyüdü. Daha küçük GSYH'ye sahip Asya ülkelerinden de büyüme haberlerinin gelmesi, Hindistan ve Çin'de beklenen büyüme rakamlarından da yüksek oranların gelme olasılığının güçlenmesi iyimserliği artırdı. Çünkü geride ayağa kalkma aciliyeti olan tek ülke ABD kalıyor. Doğrusu birçokları için Rusya daha sonra da düzelse umurlarında değil. Bu düşüncenin ağırlık kazanmasında biraz da Rusya'nın büyümesini yeniden petrol ihracatı ile yoluna koyabileceğine yönelik öngörülerin güçlü olmasından kaynaklanıyor.

Bu gelişmeler bir taraftan umut tazeler iken bir taraftan da biz nereden bulaştık bu krize ve kriz bu tarihten sonra bizi yeniden daha düşük bir dibe çeker mi tartışması başladı. Bu tartışmaların çok hararetli geçmesinin altında özellikle işadamlarının, "tüccarların uyurken yakalanmalıdır." Bu ifadeyi büyük iktisatçı I. Fisher, cari enflasyonun çok yüksek olduğu ülkelerde beklenen enflasyonun buna uymaması durumunda  kullanmıştı. Biz ise bunu, yaşanan krize benzer şekilde yakalanan işadamları için kullanıyoruz.

Dünya, emtia piyasalarında spekülatörlerin cirit attığı, emtia fiyatlarının sürekli arttığı ortamı piyasanın gelişmişliğine bağladı. Kredi piyasasındaki inanılmaz genişleme, türev ürünlerinin hacminin dahi bilinmemesi finansal derinleşme olarak görüldü. Reel sektördeki kapasite fazlalığı hızlı büyüyen ekonomilerin olağan sonucu olarak kabul edildi. Özellikle ABD'deki tasarruf kavramının unutulup, borçla şişirilen tüketim harcamaları ekonominin gücüne bağlandı. Yani tüm bu olumsuzluklar görülmedi. Uyuyan insan görmez. Onlar da uyuyorlardı.

Bizim açımızdan önemli olan yeni dönemde işadamlarının uykuya dalıp dalmayacakları. Çünkü yattığınız yerden Oblomov davranışlarının her zaman bir gerekçesi bulunulabilir. Daha da açıkçası dünya ekonomileri için borç düzeyi özellikle kamu borcu (en başta ABD) ve enflasyon önemli bir sorun olarak karşımıza gelecek. Soru şu: Bu risklere göre bir politika üretilebilecek mi? Yoksa krizi atlattık, nerede kalmıştık diyerek aynı risklerle yürünecek mi? Sorunun yanıtını önümüzdeki yılın ikinci yarısında almış olacağız.

Yataklı vagonun ikinci uyuyan kesimi devlettir. Ürettiği iktisat politikalarını sorgulamadığı gibi, ABD'nin mühendis iktisatçılarının ürettiği politikalarına kayıtsız uyum gösterdiler. Umarız artık toplam talebi, daha da önemlisi "istikrarlı talep" kavramını göz önüne alan ve rekabeti daha ucuza nasıl üretiriz, büyük ülke iseniz küçüğü nasıl daha çok sömürürüz düşüncesinden vazgeçerler. Çünkü bu kriz küçük ülkelerinde önemli olduğunu gösterdi. Belki daha da önemlisi ekonomi kavramının içinde "insan" unsurunun olduğunu anımsarlar.

Tüm bunlardan sonra Türkiye için de bir şeyler yazmalısın diyen okuyucularıma maalesef olumsuz yanıt vereceğim. Nedeni de şu. Geçenlerde bir bakanımız Türkiye'de kriz bitti. Biz bu işi en düşük maliyetle atlattık (yüzde 13,8 küçüldünüz, işsizlik oranının düşmüş hali ile yüzde 13,6) dediğinde dinleyici sıralarındaki oturanların çılgınca alkışlarının gördüm ve şunu düşündüm: Ya onlar uyuyorlar ya da biz.

Tüm yazılarını göster