İnsan, aydın ve bilim adamı kimliğiyle Prof. Dr. Süleyman Dirvana

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Size sık sık söz ediyoruz, İstanbul Üniversitesi'nin kökleri, yakın ve uzak tarihimizin köklerinin devamıdır. Bu tarihin önemli kilometre taşlarından biri de geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Prof. Dr. Süleyman Dirvana idi. Biz Hoca'yla iki yıl önce Bozburun'daki evinde tanışma onurunu yaşadık. Ziyaret arifesinde, bir diğer çok sevgili hocamız Hüsrev Hatemi'ye sormuştuk "kimdir Süleyman Dirvana" diye. Aynen şöyle yanıtlamıştı: "1958 yılında İstanbul Üniversitesi'ne cepleri üstten klasik ceketiyle bir İngiliz beyefendisini çağrıştıran bir zat gelir. Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa Yalısı'na mensup, yakışıklı, çok iyi ders anlatan biridir. Konuşmalarında hep 'Muhterem meslektaşlarım' derdi."

Babası bir Osmanlı bürokratı ve siyasetçisi olan İbrahim Edhem Mesut Dirvana'dır. Sultan Vahdettin döneminde "sadece bir gün" Dahiliye Nazırlığı (İçişleri bakanlığı) görevi de yapmıştır. Zira atanıp makamına geldiği ilk gün yazı masasında tek bir evrakla karşılaşır; bu evrak İmparatorluğun tüm kolluk birimlerine yollanması öngörülmüş bir telgraftır ve yeni bakanın imzasını beklemektedir. İçeriğinde ise, İmparatorluk ordusundan bir subayın Anadolu'ya kaçmış olduğu, son derece tehlikeli olduğu ve görüldüğü yerde tevkif edilmesi emri yazılıdır. Subayın ismi, Mustafa Kemal'dir. İbrahim Edhem Dirvana, telgrafın içeriğini tamamen değiştirerek gönderir.

Mustafa Kemal'i korumak yürek ister!

Süleyman Dirvana bu olayı şu sözlerle anlatır: "Babam Damat Ferit Paşa'nın kabinesinde nazırdı. İstiklal Savaşı'nda Yunanlılar, Karadenizli Pontus Rumları Lazlarımızla dalaştılar, bunun üzerine General Harrington "doğru düzgün bir vali gönderin" der Damat Ferit Paşa'ya, o da babamı buldu. Babam da pamuk gibi adamdı, kabul etmiş. İlk gün oturunca Dahiliye Nazırı olarak masasına, Damat Ferit Paşa'nın Sivas Valisi Recep Paşa'ya olan yazısını bulmuş. Diyor ki, "Mustafa Kemal oraya gelmek üzere, derhal yakalayın, gönderin, reddederse asın." Babam bunu okuyunca yırtıp atıyor ve "Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal hazretleri orayı şereflendirmek üzere, gereğini yapın" diyor. Bunu katipler Damat Ferit Paşa'ya söyleyince, babam da istifasını veriyor. Babam dört oğlu ve karısıyla birlikte Lloyd Triestino'nun İtalyan Vapuru ile yurt dışına gidiyor. Cağaloğlu Hamamı, hanlar, Kıbrıs'taki dört çiftlik İngilizler tarafından gasp edilmiş ve Rumlara peşkeş çekilmiş, sefil düştük. Böylece varımızı yoğumuzu satıp Almanya'ya gittik. Almanya'da bir ilk mektebe gittik, ama meğer Fransızca biraz geride kalmış. 1923'te Sakarya'yı kazanınca ve bunu gazetede okuyunca maaile bir kıyamet kopardık, 8 yaşındaydım, bugün gibi hatırlıyorum". Süleyman Dirvana Münih'te okula gider ve ancak Cumhuriyet'in ilanından sonra ailesi ile birlikte Türkiye'ye geri dönebilir. Atatürk, eski İmparatorluğun İçişleri Bakanına kadirşinas davranmış ve Dirvana ailesinin geri dönüşü ile ilgili bir özel izin çıkarttırmıştır.

Bir cerrahi dehası, insan vasfı taşıyan bir hekim

Yaşamının deniz ve yelken tutkusundan kalan bütününü Aşağı Gureba ve ardından İstanbul Tıp Fakültesi'nde geçirir, cerrahide yeni yöntemler tanımlar. İstanbul Tıp Fakültesi'nin iki cerrahi kliniğinin birleştirilmesini başarır. Akşamları eve gidip gelmesi zor olduğundan Aşağı Guraba'da merdiven altına koyduğu yatakta yatıp kalkar. Ailesinin ısrarıyla açtığı muayenehaneye ise hemen hemen hiç gitmez, aile kurmaya bile zaman ayırmaz. Derken bir gün son derece zarif, beyazlar giymiş bir genç kızla tanışır. Bu hanım, hastasını Süleyman Bey'e danışmak için gelmiş olan Zeynep Hanım'dır. Onunla evlenme kararını yine bir yelken yarışı sırasında, teknenin su alıyor olmasına rağmen, bu genç hanımın elinde kovayla yarışı sürdürmek konusundaki ısrarı üzerine verir, üstelik yarışı da birinci bitirirler. 1980'de 65 yaşında emekliye ayrılır ve yaşamının bundan sonrasını sevgili eşi Zeynep Hanım'la birlikte Bozburun'da sürdürür. Bununla birlikte yaşamdan hiçbir zaman elini eteğini çekmez. Kimsesiz çocukları evlerinde ağırlama geleneğini başlatırlar. Süleyman Dirvana, İstanbul Tıp Fakültesi Cerrahi Bilim Dalı'nda görev yaparken, Kasımpaşa'daki yurdun da hamisidir. Tedavi ve bakımlarını üstlendiği çocuklara evde tatil yaptırmayı amaçlarlar, sonunda bu bir gelenek haline dönüşür. Bugün yüzlerce çocuğun faydalanmış olduğu bu özverili girişim sonunda Zeynep Dirvana'ya verilen bir ''Devlet Teşekkürü'' ile onurlandırılır.

Süleyman Dirvana bugün artık kaybolan bir neslin en sıra dışı temsilcilerinden biriydi. Bu neslin dikkat çekici özelliği eylemle gösterilen bir vatan sevgisi, çalışma azmi, yeniyi arama merakı ve karşılıksız insan sevgisidir. Toplum geçen onca yılın ardından, Dirvana'yı sadece yelken tutkunu olarak hatırlamasın diye bu yazıyı kaleme alıyoruz, çünkü Dirvana hem bilim hem de tarih idi. Nur içinde yatsın Hocaların Hocası…

Tüm yazılarını göster