Avrupa'da yüzyılın sonuna kadar sıcaklık kaynaklı ölümlerin üç katına çıkabileceği uyarısı, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Son yıllarda Avrupa, aşırı sıcaklıkların neden olduğu ölümler açısından rekorlar kırıyordu. 2020 yılı ve sonrasında aşırı sıcaklığa bağlı olarak gerçekleşen sorunlar nedeniyle yaşanan ölümlerin yıllık 50.000 kişinin üzerinde olduğuna dair istatistikler zaten korkutucuyken son dönemde The Lancet Public Health dergisinde yayımlanan bir araştırma, mevcut iklim politikaları sürdürülürse Avrupa'da yüzyılın sonuna kadar durumun dramatik şekilde daha da kötüleşeceğini vurguluyor.
Araştırmaya göre, mevcut iklim politikaları değişmediği takdirde, sıcak hava dalgaları daha uzun sürecek ve daha yoğun yaşanacak. Özellikle yaşlılar, kronik hastalığı olanlar ve düşük gelirli bölgelerde yaşayanlar, bu ölümcül etkilerden en çok etkilenecek kesimler arasında yer alıyor.
Güney Avrupa'da, İtalya, İspanya, Yunanistan ve Fransa gibi ülkeler, bu ölümcül etkilerden en fazla etkilenecek bölgeler olarak öne çıkıyor. Avrupa'daki sıcaklıkla ilişkili ölümler 2100 yılına kadar mevcut değerlerinden yılda 128.000’den fazla kişinin hayatını kaybetmesine kadar yükselebilir. Üstelik öngörüler, ölmemeyi başaranların da aşırı sıcaklıkların yaratacağı sağlık sorunlarını ciddi boyutlarda yaşayacağını ortaya koyuyor. Bu felaket senaryosu, sadece bireysel sağlık sorunları yaratmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumsal ve kamusal yaşamı da derinden etkileyecek.
Ekonomik, siyasi ve toplumsal kaos
İlk olarak, aşırı sıcakların neden olduğu sağlık sorunları, özellikle yaşlılar, kronik hastalıkları olanlar ve sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı gruplar üzerinde yıkıcı etkiler yaratacak. Sağlık sistemleri, aşırı sıcakların tetiklediği kalp krizi, solunum yolu rahatsızlıkları ve ısı çarpması gibi acil durumlarla başa çıkmakta zorlanacak. Bu durum, hastanelerde yoğunluk artışına, sağlık hizmetlerinde aksamalara yol açacak gibi görünüyor.
Artan ölümler ve sağlık sorunları, toplumsal huzursuzluğu körükleyecek. İnsanların yaşam alanlarının sıcaklık nedeniyle yaşanmaz hale gelmesi, kitlesel göçlere ve kentlerde nüfus yoğunluğunun artmasına yol açacak. Bu da, altyapı yetersizlikleri, su ve gıda kıtlığı gibi sorunları beraberinde getirecek. Büyük şehirlerde artan göç ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan yetersiz hizmet, sosyal çatışmaların ve şiddet olaylarının artmasına neden olabilir.
Kamusal alanda ise, iklim krizinin yarattığı sorunlar, hükümetlerin ve yerel yönetimlerin üzerinde büyük bir baskı yaratacak. Halkın taleplerine yanıt veremeyen yönetimler, güven kaybı yaşayacak ve bu da siyasi istikrarsızlık riskini artıracak. İklim krizinin ekonomik sonuçları da oldukça yıkıcı olabilir. Tarım ve enerji sektörlerinde yaşanacak olumsuz etkiler, gıda fiyatlarının artmasına ve işsizliğin yükselmesine yol açacak.
İklim krizinin bu dramatik sonuçları, toplumlar için büyük bir uyanış çağrısı niteliğinde. Bu nedenle, iklim krizini sadece çevresel bir sorun olarak görmekten vazgeçmeli ve onun toplumsal, ekonomik ve siyasi boyutlarını da hesaba katan kapsamlı bir yaklaşımla ele almalıyız. Sağlıklı bir toplum, ancak sağlıklı bir gezegen üzerinde mümkün olabilir. İklim krizine karşı mücadelede geç kalmak, insanlık için telafisi imkânsız kayıplara yol açabilir.
Daha iyi bir gelecek için acil adımlar atmaya başlamak için ölümlerin üç katına çıkmasını ya da yukarıdaki felaket senaryolarının gerçek olmasını mı bekleyeceğiz? “Mış” gibi yapmaktan vazgeçmek için daha neyi bekliyoruz?