İki değerli isim, iki önemli uyarı..

Hilmi DEVELİ EKONOMİDE SATIR ARASI hilmideveli@gmail.com

Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen KOBİ Zirvesi’nde konuşmacıların değindikleri konular dikkat ve ilgiyle izlenmişti.

Açılışta İş Bankası Genel Müdürü  Adnan Bali ile panelde konuşan TÜRKONFED Başkanı Süleyman Onatça’nın görüşlerinden önemli bulduğum bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gezi olayından sonra sıkça gündeme gelen “faiz lobisi”nin ekonomiyi olumsuz olarak etkilediği iddiası dile getirilmişti.

Adnan Bey’le açılış konuşması öncesi yaptığımız sohbette kendisine faiz lobisini sordum “Bu konuya girmek istemem, ancak ekonomide nasıl kaybettiğimizi anlatacağım“ deyince konuşmasını dikkatle dinledim. 

Adnan Bali, “Türbülansı tolere edebilecek alanımız olduğunu, geldiğimiz mesafelerin kolay alınmadığını, Türkiye'nin 20 yılı aşan süreç sonunda yatırım yapılabilir konuma ulaştığını ve sorunlar ülke içerisinde tartışılırken neyin kaybedildiğinin de farkında olunması gerektiğini” dile getirdi.  

Şirketlerin değerinin yüzde 30 civarında düştüğüne dikkat çeken Adnan Bali, “Her dolar karşılığında çok kısa süre öncesine göre bir yatırımcı yüzde 75 daha fazla Türk şirketi hissesi alabiliyordu, kaybetmek budur.” 

“Her dolar karşılığında 1,88 Türk Lirası sadece yüzde 5 civarında nemalandırılırken, şimdi her dolar karşılığında 2,20 lira yüzde 10 faizlerle değerlendiriliyor.” 

“Kolay gelmediğimiz yerleri kolay vermemek ve sorunları derinleştirmemek için bu sorumlulukla çalışmak zorundayız.

Gelecek dönemde büyümenin kompozisyonunu yüksek katma değerli imalat sanayi üretime dönüşüm gerçekleştirmesini ve bunun da temel bileşeninin bilim ve teknoloji politikaları başta olmak üzere sanayileşme politikaları olduğunu  “Özellikle ölçek dezavantajı oluşturacak şekilde KOBİ fetişizmi yaratmamalıyız” diyerek de önemli bir uyarıda bulundu.

Süleyman Onatça ise şu konuların altını çizdi: 

“Kendilerinden inovasyon, katma değeri yüksek üretim, markalaşma beklediğimiz KOBİ’lerin eğitim ortalaması sadece 6,5 yıl olan bir Türkiye’de iş yapma mücadelesi verdiğini unutmamak gerekiyor. 

Yani çalışanını, yöneticisini ortalaması henüz ortaokulu bitirememiş bir KOBİ yapımızın olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Türkiye’de henüz bir tek marka tescili yapılmamış, bir kez patent başvurusunda bulunmayan onlarca ilimizin olduğunun bilinmesi gerekiyor. 

Bütün bu sorunlar yetmezmiş gibi son dönemde konjonktürden kaynaklanan sıkıntılar da KOBİ’lerin üzerine yıkıldı. 2014’e fırtınalı bir gündemle başladık.

Gündemde bir aydan fazla bir süredir yer edinen ağır iddialar, siyasi ve ekonomik belirsizlik ortamını iş dünyası olarak tedirginlikle izliyoruz.

Son dönemde Türkiye’de beklentilerimizin dışında olaylar meydana geldi. 

Aralık ayında FED’in tahvil alımlarını azaltmaya başlaması ve yolsuzluk davaları, doların yükselmesiyle Türkiye’nin risk priminin artışını beraberinde getirdi. Dolardaki bu sıcak artış nedeniyle Merkez Bankası’nın faiz müdahalesi gerçekleşti. Ancak, bu müdahalelerden üyelerimizin yüzde 90’ından fazlasını oluşturan KOBİ’lerimiz olumsuz etkileniyor. 

Uluslararası arenada rekabet edebilmemiz, bilgi çağına ayak uydurabilmemizden geçiyor.

Ülkemizi bilgi toplumu yapabilmek adına, en temel noktadan başlayarak, çocukların eğitiminden itibaren bilgi kullanmayı tüm topluma yaymamız gerekli. 

Bilgi toplumu olabilmemizden bahsettik, öyleyse son internet düzenlemeleri konusuna da değinmeden geçemeyeceğim.

Bilgi demek, özgürlük demektir.

Daha fazla demokrasiye, daha fazla şeffaflığa, daha  fazla özgürlüğe, daha fazla inovasyona, AR-GE’ye, teknolojiye sahip çıkmamız gereken bir süreçte internet  kullanımına getirilen düzenlemeler, arzu edilmeyen sonuçlara yol açmamalıdır.” 

İki güncel konuya değinen iki değerli konuşmacının çok önemli görüşlerinden umarım kıssadan hisse çıkarırız. 

Tüm yazılarını göster