Yurdun dört bir köşesinden “ihtiyati haciz” sesleri geliyor, en başta da banka hesaplarına. Nedeni ise, vergi!
İhtiyati haciz, alacağın güvence altına alınmasına hizmet eden bir araçtır. Beklenmedik bir anda malvarlığı üzerine konan tedbir yoluyla, borçlunun borcunu ödememe amaçlı kötü niyetli davranışlarına karşı alacaklı korunmuş olur. Ancak, onun bu ani şekilde mülkiyet hakkını sınırlandırma özelliği, iyi niyetli borçluya zarar veren bir yapıya sahiptir. Zira, ihtiyati hacizle birlikte borçlu artık üzerine ihtiyati haciz konan varlığını kullanamaz hale gelmektedir.
Mülkiyet hakkına yönelik bu ciddi sınırlandırma nedeniyle, kişiler (/hukuk kişileri) arasındaki alacaklar bakımından ihtiyati haciz için mahkeme kararı şart koşulmuştur. Buna karşılık konu vergi alacağı olduğunda, ihtiyati haciz kararını doğrudan vergi idaresinin kendisi verebilmektedir. Yani, bizzat alacaklı ihtiyati haciz kararı almaktadır.
Bunun daha da ötesi, vergi idaresi, vergi alacağının tahakkukunu, yani ödenmesi gereken aşamaya gelişini dahi öne çekebilmektedir ki, bunun adı “ihtiyati tahakkuk”tur.
Ciddi sonuçları nedeniyle, gerek ihtiyati haciz ve gerek ihtiyati tahakkuk ancak yasada (6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun) sayılan durumların varlığı halinde alınabilecek kararlardır. Ancak, bu nedenler 6183 SK’da çok geniş bir şekilde düzenlenmiştir. Sadece, borçlunun kaçmış olması ya da kaçma tehlikesinin varlığı gibi vergi alacağının gerçekten tehlikeye düştüğü durumlar değil, neredeyse bizatihi kamu alacağının varlığı ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk için yeterli görülmüştür.
Nitekim, 6183 SK gereğince, vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren bir durumun varlığı, ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz kararları almak için yeterlidir. Vergi ziyaı, “mükellefin veya sorumlunun vergilendirmeye ilişkin sorumluluğunu veya vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik olarak yerine getirmesi sonucu verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi” halinde söz konusu olur. Ayrıca, şahsi, medeni ve aile durumuna ilişkin beyan verilmesi suretiyle veya sair surette verginin eksik olarak tahakkuk ettirilmesi veya haksız olarak geri verilmesine sebebiyet verilmesi de vergi ziyaına yol açar. Uygulamada, olayların büyük kısmında, yapılan vergi tarhına bağlı olarak vergi ziyaı olur ve buna bağlı olarak vergi ziyaı cezası kesilir.
Keza, 6183 SK, “mal kaçırma ve hileli yollara sapma ihtimalinin varlığı”nı da ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz kararı için yeterli görmektedir. Ancak, bu ihtimalin “ciddi” olmasının aranmaması, pek çok durumun “mal kaçırma ve hileli yollara sapma ihtimalinin varlığı” olarak değerlendirmesine yol açabilmektedir.
Anayasa Mahkemesi 2019 yılında verdiği bir kararında (K.2019/38), ihtiyati haciz yöntemiyle mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın, mükelleflere aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, kamu yararı ile mükelleflerin mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı, müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varmıştır. Yüksek Mahkeme’ye göre, mükellef tarafından teminat gösterilmesi halinde uygulanan ihtiyati haczin kaldırılmasının bir yükümlülüktür; ihtiyaten haczedilen malların mal sahibine bırakılması imkânı ile hukuka aykırı şekilde uygulanan ihtiyati haciz uygulamalarında yürütmenin durdurulması, iptali ya da uğranılan zararların tazminini sağlayan hukuki yollar mevcuttur.
Ancak, her ne kadar bu yollar mevcutsa da, ihtiyati tahakkuk kararı alınıp ihtiyati haczin uygulanmasıyla birlikte, mükelleflerin ticari/mesleki hayatı tamamen bloke olmaktadır. Bu ise, iş hayatında ekonomik akışı tehdit etmektedir. Bu nedenle, yasa koyucunun mülkiyet hakkını daha iyi koruyan bir düzenleme getirmesi, o zamana kadar vergi idaresinin bu tür kararları ekonomik hayatı düşünerek dikkatli bir şekilde alması gerekir.