İhracat ve ithalatçının gözü paritede

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Günlük hareketler bir yana, Türk Lirası son dönemde hem dolar, hem euroya karşı genel olarak değer yitiriyor. Ama ihracat ve ithalatçının gözü dolar-euro paritesinde, daha doğrusu bu iki dövizden hangisinin diğerine göre daha çok değer kazandığında.

Doların daha fazla değer kazanması ithalat için belirgin bir pahalanma anlamına geliyor; euronun değer kazanması ise nefes aldırıyor.

Oranları çok yuvarlayarak söylersek; Türkiye, ihracatının yaklaşık yarısını AB ülkelerine, kalan yarısını da diğer ülkelere yapıyor. Bu kompozisyon, ihracatın hangi döviz cinsleriyle gerçekleştirildiğine de neredeyse bire bir yansıyor; ihracatın yaklaşık yarısı euro, yüzde 44 kadarı dolar, yüzde 6 kadarı da diğer döviz cinslerinden yapılıyor.

İthalatta ise durum tümüyle farklı. İthalatta AB ülkelerinin yaklaşık yüzde 40, diğer ülkelerin yüzde 60 payı var. Euro cinsinden gerçekleştirilen ithalat toplamda yüzde 34 pay alıyor; doların payı yüzde 61, diğer dövizlerin payı ise yüzde 5 düzeyinde bulunuyor.

Asıl kaygı ithalatta

İhracatta dolar ve euronun payının neredeyse eşit olduğunu belirttik. Dolayısıyla bu iki dövizden hangisi değer kazanırsa kazansın, ihracatçı bu gelişmeden memnun; pek bir kayıp söz konusu olmuyor.

Ancak, ithalattaki durum çok farklı. İthalatın neredeyse üçte ikiye yakını dolar cinsinden gerçekleştiriliyor ve bu yüzden doların değer kazanması ithalatçılar tarafından hiç arzulanmayan bir durum oluşturuyor.

ABD'de not indirimine kadar uzanan süreç öncesinde tüm dikkatler AB'ye çevrilmiş ve Birlik'teki borç ödeme sorunları yüzünden euronun hızla değer yitireceği endişesi hakim olmuştu. Euronun yeter yitirmesi, doların değer kazanması anlamına gelecekti. Dengenin dolar lehine çok hızlı ve önemli boyutta bozulabileceği endişesi, adeta bir kabus senaryosu gibiydi.

Türkiye, ihracatının yarısını değer yitiren bir parayla yapacak, ama ithalatının üçte ikiye yakınını değeri çok artan bir parayla gerçekleştirmek zorunda kalacaktı. Bu durum, ithal enflasyon baskısını da artıracaktı.

ABD'nin sorunu baskın çıkınca…

S&P'nin ABD'nin notunu kırdığı geçen cumadan önce bu yönde söylentiler artmış olsa da, herhalde birkaç hafta önce böyle bir karar alınabileceğine kimse ihtimal vermezdi. Ama, olmaz denilen oldu ve ABD'nin notu tarihinde ilk kez AAA'nın altına indirildi.

Bu kararın tüm dünya ekonomilerine yaptığı etkileri izliyoruz. Ama bu karar, sanki bizim için olumsuz etkilerinin yanında, olumlu bir etki de doğurmuş gibi…

Dünyadaki ekonomik kriz AB ölçeğinde kalsa ve euro dolara karşı hızla değer yitirseydi, Türkiye'nin dış ticareti bundan özellikle ithalatın döviz kompozisyonu yüzünden çok olumsuz etkilenecekti. Ama şimdi AB'ye ABD'deki sorunlar da eklenince ve bu sorunlar yüzünden dolar-euro paritesinde çok büyük oynamalar olmayınca dış ticaret yönünden etkilenmemiz en aza indi. Üstelik bu kez, Türk Lirası hem dolar, hem euroya karşı değer yitirdiği için dış ticaret dengesi açısından da olumlu bir gelişme sağlanmış oldu.

AB'deki ekonomik sorunlar büyümeyi belirgin biçimde yavaşlattığı ya da bir daralmaya yol açtığı takdirde, ihracat sekteye uğrayacağı için kur artışının avantajı bir anlamda sıfırlanacak.

Ama kur artışı ithalatı da frenleyeceği için ve ithalattaki yavaşlama daha da belirgin olacağı için dış ticaret açığı ve cari açık anlamında daha olumlu bir tablo ortaya çıkabilecek. Ancak, ihracatın tempo yitirmesi sonucunu verecek her gelişmenin, içeride olumsuz anlamda ciddi bir yansıması olacak, bunu da unutmamak gerek.  

Tüm yazılarını göster