Hiçbir uçak havada kalmaz!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Birileri sandı ki, AKP sonsuza dek tek başına iktidar olmayı sürdürecek. Dünyada böyle bir örnek yok zaten, demokratik ülkelerde tabii ki. 

Ve yine birileri sandı ki, Türkiye'de bir parti, her gün "Allah-Kuran" derse, başka bir şey söylemesine hiç mi hiç gerek yok, Müslüman bir ülkeye bu söylem yeter. Yetmediği, yetmeyeceği anlaşıldı. 

Her uçak yere iner; ya da daha farklı söyleyelim, hiçbir uçak havada kalmaz. Ama tekerleklerinin üstüne iner, yumuşak veya sertçe; ama gövde üstü iner, pistin dışına çıkarak veya paramparça olarak. Sonuçta mutlaka iner. 
Neyse ki biz biraz sertçe de olsa tekerlek üstüne inme becerisi gösterdik. İnmeden önce de epey sarsıldık. Gövde üstü de inmedik, pist dışına da çıkmadık, hele hele yolcuların çoğunu kaybettiğimiz bir kaza yaşamadık. 
Seçimde böyle bir tablo ortaya çıkması çok sürprizmiş gibi, tarafsız yapılan tüm anketler AKP'nin tek başına sürdürdüğü iktidarının 7 Haziran'da sona ereceğine işaret etmiyormuş gibi, seçimin ertesi günü piyasalar allak bullak oldu. Türk Lirası çok hızlı bir şekilde değer yitirdi, hisse senedi ve kamu kağıtlarının fiyatı geriledi, yani faizler arttı. Ama öyle ki, seçimin ertesinde, gün içinde bile şöyle bir silkinme, "Dur bakalım, durum çok da vahim olmayabilir" şeklinde sağduyulu davranma durumu gözlendi. Sabah oluşan ve en olumsuz düzeye işaret eden rakamlar, akşama doğru törpülendi.

Nasıl siyaseten hiçbir uçak havada kalmaz, siyasette her şey her zaman çok iyi ya da kötü seyretmez ve zaman zaman kırılmalar veya keskin yön değişiklikleri yaşanırsa, bu durum ekonomide hayda hayda olur. İşte dün... Rakamlar daha dingin seyretmeye başladı. Hiç kuşku yok ki, gelişmelere bağlı olarak dalgalanmalar oluşsa da, bu dinginlik sürecek. 

Aslında Türkiye, çok uzunca bir süredir bir anomaliyi, olağan karşılar duruma düşmüştü. Aslında biz bu anomaliden uzaklaşıp, olması gerekene doğru gitmeye başladık. Dolayısıyla ekonomide seçimin hemen sonrasında ortaya çıkan tepki, neye uğradığını şaşırma tepkisinden başka bir şey değildi. Bu durum bir anomaliye sürüklenme tepkisi değil, tam tersidir. Zaten bunu gördüğümüzde, içselleştirdiğimizde ekonomide her şeyin çok daha iyi yürüdüğüne tanık olacağız.

Çünkü ekonominin, öncelikle iyi işleyen bir hukuk sistemi aradığını en iyi bu satırları okuyanlar bilir. Ekonomi için keyfi hukuk sistemi olmayacağını, olmaması gerektiğini, en iyi Türkiye'de yatırım yapmak isteyen yabancı sermaye bilir. Son yıllarda doğrudan yatırımlar niye durdu, hatta ve hatta bu yıl sıcak para girişi niye tersine döndü... Bunun nedeni bir yandan belirsizliktir, bir yandan da hukukun tümden yok edileceği endişesidir. 

Anomaliyi olağan karşılayanlar bu ayrıntıyı göremeyebilir ya da görmek istemeyebilir; ama gerçek budur.
Türkiye 7 Haziran sonuçlarıyla bir kaosa değil, hukukun egemen olacağı bir döneme adım atmıştır. Dolayısıyla piyasalarda öyle birkaç gün ya da birkaç hafta sürecek dalgalanmanın hiç mi hiç önemi yoktur. Asırlık Türkiye Cumhuriyeti'nde üç beş gündeki gelişmeye bakarak karalar bağlamak ne kadar sağlıklı bir tahlil ya değerlendirme sayılabilir ki...

Gözler Merkez Bankası'na çevrilecek

Bugünleri koalisyon tartışmalarıyla ve büyük ölçüde bu tartışmaların şekil vereceği piyasa hareketleriyle geçireceğiz. Döviz, faiz ve hisse senedindeki dalga boyları giderek kısalacak, normali de bu zaten. 

İki hafta sonra Merkez Bankası'nın Para Politikası Kurulu toplantısı var. Acaba bu toplantı, iki hafta sonra değil de bugün-yarın olsaydı, Merkez Bankası faize dokunur muydu? Yani varsayalım 23 Haziran'a geldik ve döviz bu dolayda seyrediyor, gösterge faiz çift haneli düzeyde; faiz kararında pek ölçü alınmasa da borsa da şimdiki gibi. Merkez Bankası ne yapardı?

Bakın 21 Mayıs'ta bu köşede "Artık 23 Haziran toplantısına bakalım" dedikten sonra ne yazmışız:
"Ancak, 7 Haziran'da sandıktan çok farklı bir tablo çıkma olasılığı da (yani AKP'nin tek başına iktidar olamama olasılığı da) sıfır değil ki. O zaman ise faiz konusu Merkez Bankası'nın inisiyatifinde kalabilir."

Yani artık AKP tek başına iktidar olmadığına ve Merkez Bankası üstündeki "Faiz indir" baskısı tümden gündemden çıktığına göre, Merkez Bankası faiz konusunda istediği gibi karar alabilir. Ama bu demek değil ki, Merkez Bankası sorumsuz davranır, aklına estiği gibi hareket eder. Elbette "istediği gibi davranır" kavramından bu anlaşılamaz, böyle zorlama bir yorum çıkarılamaz. Kastettiğimiz, Merkez Bankası'nın artık hükümetten ya da Saray'dan gelen baskılarla değil, ekonominin gerekleriyle hareket etme konusunda kendini çok daha özgür hissedeceğidir. Ve bu Türkiye'nin çok ama çok hayrına bir durumdur. 

İçinde bulunduğumuz koşullarda zaten bir faiz indirimi beklenemez. Ama Merkez Bankası 23 Haziran toplantısında, o zamanki tablo çok daha bozulmuş olmadığı takdirde, faiz artırır mı, onu da pek sanmıyoruz. Böyle yaptığı takdirde, Merkez Bankası bir anlamda "Şimdiye kadar istediğimi yaptırmıyorlardı, bakın şimdi özgürlüğüme kavuştum ve istediğimi yapabiliyorum" demiş olur ki, bu da bir dönem gerektiği gibi hareket edememenin itirafıdır. Merkez, bunu da yapmaktan olabildiğince kaçınacak ve "şu anki tabloya göre", 23 Haziran'da faize dokunmayacaktır. Ama bir kez daha vurgulayalım, bugünkü koşullara göre bu yargıda bulunuyoruz. Bakarsınız 23 Haziran'a kadar tablo çok değişir, Merkez'in atacağı adımlar da daha farklı bir yön alır...
 

Tüm yazılarını göster