Herkes ayrı telden çalıyor!

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Geçtiğimiz günlerde birbiri peşi sıra Türkiye ekonomisi ile doğrudan veya dolaylı ilgisi olan önemli belgeler açıklandı. Birincisi IMF'nin senede iki kere yayınlanan Dünya Ekonomik Görünümü (World Economic Outlook) raporunun Ekim ayı baskısı oldu. Daha sonra Meclise sunulan 2009 Bütçe Taslağı geldi. Son olarak da Merkez Bankası'nın senede 4 kere hazırladığı Enflasyon Raporu'nun son sayısı açıklandı. Bu üç raporda da Türkiye'nin 2009 yılında makroekonomik performansının nasıl şekilleneceği konusunda zımni veya soyut hedef, tahmin ve öngörüler ortaya konmakta. Ancak bunların birbirleriyle çok da tutarlı olduğunu söylemek pek mümkün değil.

İşe IMF'den başlarsak. IMF'nin raporu 321 sayfaya ulaşan ve Dünya ekonomisindeki gelişmeleri her zaman olduğu gibi oldukça kapsamlı bir şekilde analiz etme iddiasında olan bir rapor. Ancak, raporun sadece bizi ilgilendiren bölümlerine baktığımızda bile tahminlerin gerçeklerle pek bağdaşmadığı görülüyor. Raporun başka bölümlerinde 2009 yılında Dünya'da gelişmekte olan ülkelere olan net fon akımlarının ciddi şekilde daralacağı ($ 750 milyardan $ 300 milyara) öngörüsü yapılmakta. Nitekim, başka kuruluşlar tarafından yapılan diğer araştırmalar da böyle bir daralmayı işaret etmekte. Hal böyle iken, IMF Türkiye'nin 2009 yılında milli hasılasının %6.7 oranında bir cari açık vereceğini öngörüyor. Bu sene bile cari açık %5'lere kadar gerileyecek iken önümüzdeki sene finansman imkanları bollaşacak ve cari açık daha da artacak, öyle mi?  Bu arada %6.7'lik açığa rağmen IMF'nin tahminlerine göre büyüme hızımız da %3 ile trend büyüme hızımızın oldukça altında kalacak! Yani, tüm Dünya birleşecek "ah canım Türkiyem sana paracıklarımız feda olsun, sen büyümesen bile biz sana bulup buluşturur para veririz" diyecek öyle mi? IMF tek kelimeyle saçmalamış bulunuyor.

Gelelim Bütçe taslağındaki makro öngörülere. Enflasyon oranı MB ile paralel bir şekilde %7.5 olarak alınmış. Büyüme ise %4 gibi aşırı iyimser bir seviyede. Herhalde bugünlerde ekonomistlerle bir anket yapılsa 2009 büyüme hızı tahminlerinin ortalaması %2'yi geçmez. MB ise son yayınladığı Enflasyon Raporu'nda ekonominin çıktı açığında önümüzdeki çeyreklerde beklediği seyri ortaya koyarak zımni de olsa 2009 büyüme beklentilerini de açık etmiş bulunuyor. MB'na göre 2009 yılı büyümesi %3 civarında gerçekleşecek. Her ne kadar bu tahmin Hükümet'in hedefi olan %4'ün altında ise de, bence gene de fazlasıyla iyimser. (Aslında Enflasyon Raporu'nun "Arz ve Talep Gelişmeleri" bölümünde ortaya konan veriler çok daha ciddi bir daralmaya işaret ediyor. Ancak, MB büyüme konusunda resmi bir öngörüde bulunmaktan kaçınmış. Herhalde ya Hükümet ile ters düşmemek için, ya da kendisine para politikasını gevşetmesi konusunda gelecek baskıları 'şimdilik' önlemek için olsa gerek.) Öte yandan, Merkez Bankası ilk defa bu raporunda faiz patikasının olası yönünü belirlememiş bulunuyor. Bu durum şu sözlerle ifade edilmiş: "Mevcut küresel belirsizlikler göz önüne alındığında para politikasının her iki yönde de esnek olması gerekmektedir. Nitekim, bu raporda önceki raporlardan farklı olarak, tahminler sunulurken kısa vadeli faizlerin görünümüne ilişkin somut bir sinyal verilmemiştir. Alınacak para politikası kararları küresel finans piyasalarında süregelen sorunların yurt içi yansımalarının niteliğine bağlı olarak belirlenecektir."

Ekonomi politikaları ile ilgili esas görüş ayrılığı ise Hükümet ile IMF arasında yaşanmakta. Şahsen, Hükümet'in IMF ile ihtiyati bile olsa neden stand-by yapmak istemediğini pek anlayamamıştım. Ancak, hafta sonunda IMF Türkiye masasının "Program Sonrası İzleme" (post-program monitoring) çalışmaları sonunda yaptığı kısa açıklama bu görüş ayrılığının ipuçlarını da veriyor. Açıklamada maddeler halinde yapılması istenilenler sıralanmış: 1- Maliye politikası kamunun kaynak ihtiyaçlarını dizginleme ve kamu borçlarının milli gelire oranını düşürme hedefini devam ettirmelidir. 2- Güçlü mali performansın sürüdürülebilmesi için mali kural bazlı bir sisteme geçilmesine, yerel yönetimlerin harcamalarının kontrol altına alınmasına ve vergi idaresinin güçlendirilmesine ağırlık verilmelidir. 3- Devaluasyonun enflasyon üzerinde yaratacağı ikincil etkiler bertaraf edilmelidir (= sıkı para politikası devam ettirilmelidir.) 4- Mali sektörün sıkı şekilde kontrol altında tutulması ve likidite ihtiyaçlarının esnek bir şekilde karşılanması sağlanmalıdır.

Hükümetin özellikle ilk 3 madde konusunda ciddi itirazları olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. İktidar yaklaşan ara seçimler döneminde harcama bakımından elinin ayağının bağlanmasını hiç de istemeyecektir. Belki de yapılan doğalgaz zammını da bu çerçevede değerlendirmek lazım: IMF ile bir ara yol arayışı. Ancak zammın beklentilerin de ötesinde büyük bir kamuoyu tepkisi yaratmış olması, Hükümeti her an geri adım attırmaya zorlayabilir doğrusu.

Öte yandan, bugünkü konjonktürde IMF'nin önerilerini ben bile fazlasıyla kısıtlayıcı buluyorum. Örneğin, iç ve dış talebin bu kadar zayıf olduğu bir ortamda kamu borcunun milli hasılaya oranının düşürülmesine birincil önem verilmesini anlamak mümkün değil doğrusu. Özellikle kamu borcu oranımız milli gelirin %38'i gibi gayet makul sayılabilecek bir seviyeye inmiş durumda ve neredeyse tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler milli sanayilerini destekleyici mali programlar açıklar iken.

Tüm yazılarını göster