Hepimiz hukukun koruması altında olmak isteriz

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Kamuoyunda tatsız bir tartışma devam ediyor. Bir mahkememiz, Cumhurbaşkanımız'ın bu göreve gelmeden bir süre önce, kendisi bir başka partinin genel başkan yardımcısı iken, partinin harcamalarında saptanan düzensizlikte sorumluluğu olduğuna ve yargılanabileceğine karar verdi. Hemen tartışma başladı: Cumhurbaşkanının görev süresince dokunulmazlığı var mıdır? Anayasa'da açık hüküm olmadığı ileri sürülüyor. Bundan sonrası biraz karışık. Kimi hukukçu hüküm yoksa cumhurbaşkanlığının dokunulmazlığı yoktur, kimi hukukçuysa cumhurbaşkanının hangi suçtan yargılanabileceği belirtilmiştir, başka suçlardan yargılanamaz diyor. Acaba hangisi doğru? Karşılaşılabilecek her durumu önceden öngörmek ve yasalara ona göre hüküm koymak mümkün olmadığına göre, ortaya çıkan birçok sorunun ancak yorum yoluyla cevaplandırılmasının mümkün olduğu aşikardır. Yasaların her şeyi ayrıntılı olarak düzenlemeye çalıştığı ülkemizde dahi bu böyledir. Yasaları yorumlarken üç temel problemle karşılaşıyoruz. Her üçü de hukuk devleti olma niteliğimizi aşındıran, hatta tehdit eden problemler.

İlk sorun, hukuk alanında çalışanları yeterince donanımlı yetiştirememekten kaynaklanıyor. Son yıllarda çok sayıda hukuk fakültesi açıldı. Kısa süredeki bu sayısal gelişmeyi destekleyecek kadrolar yok. Hoca eksikliği ve zaafı, iyi yetişmemiş mezunlarla sonuçlanıyor. Durumu nispeten iyi kurumlarda yetişenler çoğunlukla özel alanlarda uygun koşullarda çalışma imkanı bulduklarından, kamu hizmetine talep diğerlerinden geliyor. Bunun sonuçlarını hukuk bilgisi zaafıyla malul savcı iddianamelerinde, kötü kaleme alınmış yargı kararlarında görmek mümkün. Elimde veri yok ama, örneğin, ülkemizde alt mahkeme kararlarının üst mahkeme tarafından bozulma sıklığının başka ülkelere nazaran yüksek olduğunu zannediyorum. Yargıç ve savcı yetiştirme ve yükseltilmesini sorun olarak ele almamız, yargının niteliğini uzun vadeli planlarla iyileştirmemiz, güçlendirmemiz gerekiyor

İkinci soruna daha önceki bir yazımda da temas etmiştim. Bizim yargımız, devletle birey arasında eşit mesafede durmaz; yargı, topluma karşı devleti koruma zihniyetinin egemen olduğu bir kurumdur. Halbuki, hukuk devletinde temel ilke, devlet dahil her kurum ve kişinin yasalar önünde eşitliğidir. Bu temel bir anlayış ve felsefe değişikliği gerektiriyor. Yapılacak eğitim programlarında bu husus mutlaka yer almalıdır.

Sanıyorum en vahim sorun üçüncüsü. Hukuk belirli bir anda muhtelif siyasi aktörlerin anlık siyasi çıkarlarını meşrulaştırmak için başvurulan bir kaynağa dönüşmüş bulunuyor. Örneğin, son cumhurbaşkanı seçimi sırasında yapılan yorumları ve ortaya çıkan durumu hukukumuzun temel ilkeleri mi, yoksa tartışmaya ortak siyasi aktörlerden bazılarının o an için elde etmek istedikleri sonuç mu belirledi, ben şahsen derin tereddüt içindeyim. Hukukun genel ilkelerine göre değil, o anda elde edilmek istenen siyasi sonuçlara göre yorum yapıldığı endişesini taşıyorum.

Adalet mülkün temelidir diyorsak, ülkemizde uygulanan hukukta, hukuk devleti anlayış ve uygulamalarının yerleştirilmesi için uğraşmalıyız. Sorun sadece iktidarın değil, muhalefetin de sorunudur. Neticede hepimiz hukukun koruması altında olmak isteriz.

Tüm yazılarını göster