Hep onuruyla, dimdik yaşadı

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Akatlar Kültür Merkezi'nin salonu hıncahınç dolmuştu. Merdivenlere, hattâ sahneye bile onun gecesini izlemeye gelenleri oturtmak zorunda kalmıştık, ama bir bölümü yine de ayakta kalmış, "olsun, biz onu dinlemek için böyle beklemeye razıyız” deyip ayrılmamışlardı salondan. 2009'un Şubat ayıydı. Beşiktaş Belediyesi için yedi yıldır hazırladığım "Ustalara Saygı” etkinliklerinin konuğu bu kez O'ydu... 40. sanat yılı da kutlanacaktı "Ustalara Saygı”da.

Yunus Emre, Mevlânâ, Âşık Veysel ve Nâzım Hikmet'i bugünün ezgileriyle buluşturan Türk folk müziğinin "Bayan Yoh Yoh”unun müzikle, tiyatroyla, edebiyatla geçen kırk yılından bir kesit, o gece salonu dolduran yüzlerce hayranına sergilenecekti...

Ankara Devlet Konservatuarı Piyano Bölümü'nü bitirmiş, Maria Callas ve Leyla Gencer'in hocası olan Madam Hidalgo'dan şan dersleri almıştı. Muhsin Ertuğrul'un genel müdür olduğu sırada piyanist olarak girdiği Devlet Tiyatroları'nda onun önerisi ve sınavı ile 12 yıl tiyatro oyunculuğu yapmıştı.

Aynı yıllarda sahneye de çıkıyor, İngilizce, Fransızca şarkılar söylüyordu. Ruhi Su, Kerim Afşar ve İlhan Selçuk sayesinde türküye yönelmişti. Bakın ne diyordu:

"İhsan Sabri Çağlayangil - o dönemin Dışişleri Bakanı - bana diplomatik sanatçı unvanını veren kişidir. Şarkı söylediğimi duyunca sitem etti, çünkü tiyatroyu çok severdi ve beni tiyatrocu olarak benimsemişti. ‘Niye tiyatroyu bıraktın, para için mi yaptın bunu?' diye sordu. Ben de onu konserime davet ettim. Çok hoşuna gitti ve beni parlamenterlerle Macaristan'a gönderdi. İlk çıkışım öyle oldu, sonra gerisi geldi. Böylece ‘diplomatik sanatçı' unvanı aldım ve türkülerimizi yabancılara tanıtmak gibi önemli bir görevim oldu.”

Jacques Brel ile birlikte "Dario Moreno” ödülü sahibiydi. Daha birçok ödülü vardı. Örneğin Romanya Braşov Uluslararası Müzik Festivali'nde "Eleştirmenler Ödülü”, Bulgaristan Uluslararası Altın Orfe Müzik Fesivali'nde üçüncülük ödülü... 

Ustalara Saygı gecesinde o büyük alkışlar arasında sahneye geldiğinde piyanoda Aslıgül Ayas ve perküsyonda Gökhan Avcı ile birlikte adını müzik tarihimize yazdıran sevilen şarkılarından örnekler seslendirmişti.

Evinin alt katı, piyanonun bulunduğu mekân, küçük bir müze gibiydi. Duvarlar konser afişleri ve resimlerle doluydu. Bunlardan birisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasından çıkan "Yaşamımdan Esin'tiler” isimli kitabının kapağında da yer alıyordu: Ressam Orhan Peker'in çizdiği portresi. Biraz ötede ise Abidin Dino'nun çizdiği asılıydı:

"Onu 1969'da Paris'te tanıdım. Türkiye'ye geldiği bir dönem, bir konserde benim bir eskizimi çizdi. Piyanonun üzerine asmıştım. Güneşten uçtu rengi. Çok üzüldüm. ‘Uçtu' dedim ona. ‘Bana gönder, baştan yaparım' dedi. Sonra ne zaman sorsam ‘ben sana yollamadım mı onu!' diye yanıtlıyordu. Sonunda, ‘ben onu baştan çizeyim' dedi. Fakat saçlarımı uzun çizmişti. O zaman ‘ben uzun saçlı mıydım, aşk olsun!' dedim. O, geri almaya kalktı, ben ‘vermem' dedim. Çekiştirdik. Ve altına ‘anılar yanıltır mı?' yazdı. İlk kitabımın adı da oradan gelir...”

12 Eylül yasaklılarındandı. 5 yıl TRT'ye çıkamamıştı. Ancak bu arada ülkemizi yurtdışında defalarca başarıyla temsil etmeyi sürdürmüştü... Şöyle diyordu:

"Kırk yıl!.. Dile kolay nasıl hızla geçti. Yalnız ülkeme bir kırgınlığım var ve öyle kırgın gideceğim. Basın ne kadar ilgisiz. Bir-iki gazetede, birtakım televizyonlarda çıktı örneğin kitapla ilgili bir şeyler, o kadar. Ama bu kitabı bir başkası, daha popüler bir isim yapsaydı kıyamet kopardı. Bunlar beni kırıyor tabii. Medyaya kırgınım. Ama halkıma hiç kırgın değilim. Yalnız, onlardan gelen neden müziği bıraktınız sorusu beni üzüyor. Yaptığım şeyler iyi duyurulmuyor basında. Haberleri olmayınca, bıraktım sanıyorlar, bu da beni çok üzüyor. Kırk yıl içinde hiç çizgimi bozmadım. Bozsaydım eğer, ben de yükümü tutardım. Para mara kazanmadım, ama onurum var. O da bana yetiyor.”

Evet, Esin Afşar hep onurlu yaşadı, dimdik durdu... Hastanedeyken bir-iki kez telefonla konuştuk, umudunu hiç yitirmemişti, bana bir istekte bulundu, aynı hastalıktan kaybettiğimiz "Esin Engin'e bir saygı gecesi yap” dedi. Hayatta olsaydı, birlikte hazırlayacaktık; bugün, benim için bir görev oldu...

Tüm yazılarını göster