Hannibal ve Yahya Kemal

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com

Yandaki sütunlarda OYDER Başkanı Şükrü Ilısal'ın şikayetlerini okuyabilirsiniz. Özünde, kendi temsil ettiği kurumun üyelerini korumak amacıyla, karsızlıktan yakınıyor.
Hakikaten de karsızlık otomotiv sektörü için çok önemli bir sorun teşkil ediyor. Ancak, sadece yetkili satıcılar değil, sektörün tüm oyuncuları açısından önemli bir sıkıntı. Ilısal bu sorunların neticesinde sektöre yeni oyuncuların girmediğini belirtiyor. Ilısal'ın bu tespitleri üzerine benim de birkaç yorumum olacak.
Gerçekten yetkili satıcılık karsız bir iş mi? Eğer karsız bir iş ise neden tüm firmalara halen yeni bayilik başvuruları yapılıyor. Buradaki yeniden kastım, halihazırda yetkili satıcı olan ve farklı bir bayi almak için başvuran ile bu işe sıfırdan girmek isteyenler…
Kendi soruma kendim yanıt vereyim. Birincisi ben bu işin karsız olduğuna inanmıyorum. Benim karsızlık yorumum, eskisi kadar büyük karlar olmadığı yönünde. Sadece tek nokta bayiliğinden yola çıkarak emlak zengini olan, otelleri bulunan, 20-25 bin araçlık filolara ulaşan yetkili satıcılar mevcut. Sıfırdan 100 milyon dolar ciroya ulaşan da var, 100 milyon dolarının bir kısmını yetkili satıcı işine yatıran da…
Geçmişin yüksek enflasyon döneminde, teslim edilmeyen araca, ara zamların yapıldığı, paranın peşin alınıp, yüksek faizle değerlendirilip, satılan otomobilin ederi kadar rant sağlanan dönemlerde çalışan yetkili satıcılar da var, sektöre yeni girenler de…

Tüm bu insanların ortak noktası, bu sektöre giriş amaçları aynı…
Zira, bu sektörde ekmek var.
Sadece bu sektörden ekmek çıkarmak, giderek zorlaşıyor. Rekabet artıyor, büyüklerin küçükler üzerindeki baskısı artıyor. Elinde sermaye gücü olan Koç, ALJ, Doğuş, Bayraktar gibi gruplar, perakende operasyonlarında ellerini daha da güçlendiriyor. Otokoç, Toyota ALJ, Doğuş Oto, Bayraktar, açtıkları şubelerle, aynı marka içindeki yetkili satıcılara rakip oluyor.
Bu büyüklükte gücünüz olduğunda da konsolide bir yapı sayesinde karsızlığa katlanmanız mümkün olabiliyor.

Bu büyüklüğün yani distribütör olarak musluğun başını tutmanın bir diğer artısı ise çok göze batmadan belirli bölgelerde kendi şubenizin bahçesini dikensiz güllerden oluşturabilme şansı.

Bu durum küçüklerin canını sıkıyor sıkmasına ama maalesef vakti zamanında Adam Smith tarafından yazılan "Ulusların Zenginliği" adlı eserde tanımı net bir şekilde yazılmış durumda. Özet geçersek, konuyu vahşi kapitalizm ya da piyasa ekonomisi olarak nitelendirebiliriz.

Çok açık konuşmak gerekirse, artık şanım yürüsün diye koca koca bina yapanların, statü sembolü olsun diye bayilik alanların ya da bana rakip çıkmasın diye farklı farklı markalara başvurarak İngilizler'in "entry barrier" dedikleri, bizim kurnazlık diye tanımlayabileceğimiz yolları seçenlerin, bu piyasada çok fazla şansları kalmadı.
İşte bence şimdi yaşanan, işin hakkını verenlerle, ucundan tutanların ayıklanma sürecidir. Bu süreçte ya büyük balıklara karşı, nispeten konsolidasyona giderek birleşme/büyüme yapılacaktır. Ya da küçük kalarak, küçük balıkların avantajları ile hız/ortama ayak uydurma yeteneği ile vahşi ortamda ayakta kalınacaktır.
Bu ortamda kalmanın başka bir çaresi var mı aklıma, Kartacalı Hanibal'in ünlü sözü geliyor, biraz modifiyet edersek, "ya bir yol bulunacak ya da bir yol yaratılacak"…
Baktınız o da olmadı, sözü Yahya Kemal'e bırakmak gerekiyor;
"Demir almak günü gelmişse zamandan…"

Tüm yazılarını göster