Hamburg'da hep mutluluk, THY'de ise stres...

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Yeniden Hamburg... Dostlarım Abi, Demir (Gökgöl) , Zeki (Şahin) ile birlikte geçecek birkaç gün... Yağmur yağıyor Hamburg'a... Haziran ayında sıcaklık, gündüzleri 10 derecelerde hâlâ... Abi'nin (Zeynel Abidin Yurtseven) "Hartwicusstrasse 7, 22087" adresindeki restoranı "Anleger 1870"in, Alster Gölü'ne bakan terası her gün ve gece ıssız... 140 senelik köprünün hemen yanındaki bin kişi alacak basamaklarda, Abi'nin saksılardaki ağaçları, Demir, Zeki ve ben dışında kimsecikler yok... Bizler de battaniyelere sarılmış, Alster'e kuğular, ördeklerle birlikte bakıyor, güneşin son ışıklarını izlerken ardından tepemizde parıldayacak dolunayı bekliyoruz. Gece, neredeyse geceyarısına doğru çöküyor Hamburg'un üstüne. Çok uzun zamanlardır ilk kez mutluyum... Dostlarımla birlikte Alster'in üzerinde oturuyor, üşüyoruz, hep gülüyoruz. Sohbet koyulaştıkça koyulaşıyor...

Ve her gün, Abi ile birlikte, Hamburg'un dağlarında, tepelerinde, ormanlarında, gölleri ve nehirlerinde yolculuklarımız, daha önceki gelişlerimdeki gibi sürüyor. Touareg jip, yağmurdan balçığa dönmüş toprakların üzerinde, kuş cıvıltıları arasında ilerledikçe, beynimin boşaldığını, hayatımın en güzel anlarını yaşadığımı düşünüyorum; çünkü güzellikleri hissediyorum yalnızca... Aracın bütün camları açık, doğanın kokusunu içime çekiyor, yağmur damlalarının yüzüme çarpmasından büyük haz alıyorum. Bedenim üşüyor, ama ruhum öyle sıcak ki...

Aksi nasıl mümkün?!

Bu, neredeyse günün tamamını kaplayan, gökyüzünün, ağaçların eşliğinde geçen uzun yolculuklar, acılarımı körelttikçe köreltiyor, buradaki dostlarımın güzellikleriyle daha bir göneniyorum.

İşte, çevirmen ve yazar Sabine Adatepe'nin değerlendirmeleri eşliğinde Türk edebiyatını tanıtan bir dizi okuma ve dinletinin Hamburg ayağında Demir, o etkileyici, hep kulaklarımdaki sesiyle Türk şairlerin dizelerini, Türkçe ve Almanca seslendiriyor.

İzleyicilerin neredeyse tamamı Alman...

Demir'in içindeki şiirlerden sekizini seçerek okuduğu kitap, Robert Bosch Vakfı'nın  "Türkiye Kitaplığı" projesi kapsamında bastığı bir yapıt. "Türkiye Kitaplığı", Türk edebiyatının 1900 yılından günümüze en gözde yapıtlarını Almanca olarak sunarak Alman okurların çağdaş Türkiye'nin düşünce yapısını daha iyi kavramalarına yardımcı olmayı amaçlıyor. Bizim dinlediğimiz şiirler,  "Kultgedichte"den (Kült Şiirler). Kitap, iki dilde (Almanca-Türkçe) hazırlanmış bir antoloji.  Yayıma hazırlayanlar Erika Glassen ve sevgili dostum Turgay Fişekçi. Sanat ve siyaset dünyasının önde gelen kişilerinin seçtikleri şiirleri bir araya getiren bu kitap, aynı zamanda onların bu yapıtlara ilişkin yorumlarını da içeriyor.

Hamburg'daki mutluluklarım, eksilmeden sürüyor çünkü Abi'nin kızı Şilan, (9 yaşında) arkadaşlarıyla birlikte bir resital veriyor çellosuyla... Onun mutluluğu, duyguları, ikimize de yansıyor; gururu yüreğimizin, beynimizin tam ortasında hissederek dinliyoruz onu...

Hamburg'ta mutluluklarla şarj olmuş geri dönmek üzere Türk Hava Yolları'nın TK 1664 uçuş numaralı uçağına biniyor, "business class"taki koltuğuma oturuyorum. Tarih 9 Haziran 2009. Gidişimde doldurduğum formda, yemeklere, hizmete; daha doğrusu sorulan her şeye yürekten "iyi"demenin rahatlığı ve güveni içinde, güzel bir yolculuktan sonra İstanbul'a iniyorum...

Ve kâbus başlıyor...

Çünkü, benim valizim "priority" etiketi taşımasına rağmen... Yani öncelikli olarak teslim alacağımı umarken...

Ama ne mümkün! Ekranlarda valizlerimizin, dokuz numaradan teslim edileceği yazılı, orada bekliyoruz. Dakikalarca gelen giden yok. Bir yetkili yaklaşıyor, "bir yanlışlık olmuş, lütfen on numaraya geçin, valiziniz oraya indirilmiş" diyor; ama orada da bagajlarımız yok... Yetkili arıyoruz. Görevliler,  nöbet değişimi saati olduğunu, ellerinden geleni yapacaklarını söylüyorlar, gerçekten iyi niyetliler... Ama ben ve benim gibi bekleyen onlarca kişinin valizleri yok, yok, yok...

Uzatmayayım, arada bazılarınınki geliyor. Bir buçuk saat kadar sonra, benim ve kimi yolcuların bagajları, nereye gittiyse bulunuyor, getirilip teslim ediliyor, ama, bunun neden böyle olduğunu açıklayacak kimse, şikâyet edecek bir allahın kulu yok bu kez...

Evime gidip birkaç saat dinlendikten sonra, sabahın köründe bu kez Şanlıurfa'ya uçacak olan ben, nasıl sinirlenmeyeyim, bu durumu kim, nasıl tazmin edecek? Kayıp zaman, uykusuzluk, taksi paraları... Şunlar, bunlar... Stres... O "priority" yazmasının bir servet ödeyip business class uçanlar için ne yazık ki anlamsızlığını fark etmek...

Gecenin tek tesellisi, benim gibi valizini bekleyen Halil Cemil Telli ile kurduğum dostluk... Bunun için THY'ye teşekkür etmem gerekirse, ben edeceğim, ama onlar nasıl özür dileyecekler ki?

Tüm yazılarını göster