Halefi, Alex'i aratmadı

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Fenerbahçe ile Altay'ın Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda kupa maratonuna start verdikleri maç, ilk 20 dakikası itibariyle dengeli bir görüntü verdi. Lig yorgunu Fenerbahçe, as kadrosundan birkaç değişiklikle maça çıkmış olsa da bu değişiklikler takımı iştahlı göstermeye yetmemişti. Sağ bekte Bekir, orta alanda Deniz, solda Uğur Boral ve ileri uçta Semih, okul dağıldıktan sonra cezaya kalmış öğrenciler gibi "angarya" modundaydılar. Teknik direktör Christoph Daum'un bu maç için Alex'in bölgesine kaydırdığı Özer, ilk yirmi dakikada selefinin oyun karakteri haline gelen "forveti çiftleme" işini biraz abartınca, Altay orta alanda oyuna ortak olma şansını buldu. Fuat Yaman'ın öğrencileri, maç boyunca kaleci Soner'in kullandığı aut atışları dışında neredeyse hiç top şişirmediler ve hep ayağa oynamaya gayret ettiler. Bu yönleriyle de alkışı hak ettiler. İlk yirmi dakikadan sonra Özer'in orta alana gelip inisiyatif kullanmaya başlaması Fenerbahçe'nin top dolaştırmasını kolaylaştırdı, kreatif bakımdan olumlu etki yaptı. Sarı-lacivertliler topu daha sağlıklı dolaştırmaya başlayınca da Altay'ın rakip yarı alanın ilk metrelerinden başlattığı pres etkisini kaybetti. Siyah-beyazlı ekip bahsettiğimiz bu bölümden sonra giderek artan bir baskı hissetmeye başladı. Nitekim 35'te gelen gol ve ilk yarının son bölümünde kaleci Soner'i parlatan pozisyonlar hep bu basit ama etkili hamlenin sonucu idiler.

Karşılaşmanın ikinci yarısı, ilk 45 dakikaya benzer şekilde başladı. Skor üstünlüğünü elinde tutan Fenerbahçe, önce topa hâkimiyet kurmayı daha sonra da farkı attırmayı amaçladı. İkinci yarıda temposunu bozmadan oyun kurmayı ve Semih'e destek olmayı sürdüren Özer, ilerleyen dakikalarla birlikte "maçın adamı" unvanını tartışmasız hak edecek biçimde parlak bir performans sergiledi. 58'de gelen golde de pozisyonun içinde olan genç yıldız, son vuruşu Mehmet Topuz'a bırakarak takımını "bir çuval incir" kâra geçirdi. Fenerbahçe bu golle farkı ikiye taşıyınca iki takımın üzerindeki baskı da ortadan kayboldu. Aslında bu golle pratikte maçın bittiği de söylenebilir. Kalan dakikalarda teknik adamlar yoğun maratonda forma veremedikleri oyuncularına şans tanıdılar. Karşılıklı hamleler içinde en dikkat çekici olanı şüphesiz Deniz Barış - Deivid değişikliği oldu. Bu hamleyle paralel şekilde Özer'in Cristian'ın yanına çekilmesi belki de Christoph Daum'un fantezisi kabul edilmeli. Aragones döneminde nasıl ki Alex, zaman zaman ön libero oynatılıp tüm yetenekleri törpülendiyse, Özer'in aynı bölgede denenmesi benzer sonuçlara yol açabilir. Genç futbolcunun 78'de attığı golle skoru 3-0'a taşıması, bazı gerçeklerin üzerini örtmemeli. Alman teknik adam belki Alex ile Özer'i aynı orta saha kurgusunda buluşturmak istiyor ancak ilerleyen haftalarda Fenerbahçe'nin karşısına çıkacak rakipler asla "süngüsü düşmüş Altay" ayarında olmayacaktır. "Playmaker" görevine soyundurulduğu ilk maçta alkışı hak eden Özer de kanattakinden çok daha verimli bir futbol sergilediğine göre Christoph Daum'un bu ikiliyle ilgili olarak başı biraz daha ağrıyacak gibi görünüyor. Eminim Daum da "ağrıyacaksa bu sebepten ağrısın" diyordur. İzmir temsilcisi için söylenebilecekler ise sınırlı. Güçleri nispetinde iyi mücadele ettiler. Özellikle topla oynama çabaları takdire şayandı. Burak Çalık ve Musa Çağıran siyah-beyazlı ekibin dikkat çekici futbolcuları olarak öne çıkıyor. Kupadan daha önemli bir hedef olarak önlerinde Turkcell Süper Lig duruyor ki, İzmir'in Süper Lig hasretine son vermeleri sanıyorum futbol kamuoyunda geniş bir kesimi sevindirecektir.

45 dakikalık derbi Galatasaray'ın

Kupanın dev maçında aslında beklentilerle pek de örtüşmeyen bir ilk yarı izledik. Galatasaray'ın yabancıları lig biter bitmez "Merry Christmas!" deyip kaçınca, meydan yerlilere kalmış buna karşılık Trabzonspor neredeyse tam kadro İstanbul'a gelmişti. Bu şartlar altında bordo-mavili ekibin baskılı bir futbolla maçın "dominant" tarafı olacağı ve özellikle savunmada Galatasaray'ı epey zorlayacağı maç öncesi sıklıkla dile getirilen görüşlerdendi. Oysa, Fırat Aydınus'un başlama düdüğüyle gördük ki, eksikleri sarı-kırmızılılara yaramış. "Eğri gemi doğru sefer" babındaki değişiklikler yerine "cuk" oturunca da ortaya bambaşka bir Galatasaray çıkmış. Her şeyden önce Sabri'nin savunmanın sağına dönüşü o kanattaki işlerliği artırırken, sol beke Alpaslan çekilince Caner'e de önde oynama fırsatı çıkmış. Ne demiştik Antalya deplasmanından sonra:

"Son bir söz de Caner Erkin için söylemek lazım. 'Sol bek' sıfatı bu futbolcuya Rusya'da yapıştırıldı. Benim bildiğim Caner; sol açıkta oynar, sol içte oynar hatta forvet arkası bile oynar. Gayet de güzel oynar. Ama Caner'i sol beke koyarsanız orada 'metazori' oynar. 'Sol bek Caner' var olan yeteneklerinin yüzde 50'sini bile sergileyemiyor."

Gerçekten de Trabzonspor karşısında izlediğimiz Caner, hücuma yönelik görevler aldığında ne derece tehlikeli bir futbolcu olabildiğini 45 dakikada herkese gösterdi. Bunun yanında Ayhan, Mustafa Sarp ve Barış gibi oyuncuların yarattığı dinamizmin de Trabzonspor orta sahasını bitirdiğini söylemeliyiz. Şenol Güneş Serkan Balcı'yı kullanarak direnci artırmaya çalıştı ama Serkan da iki orta alan arasındaki güç farkını kapatmaya yetmedi.

İkinci yarıda maçın adına yakışır bir kalite vardı ki, bunu büyük ölçüde Şenol Güneş'in hamleleri sağladı. Gökhan Ünal'ın statik oyunundan memnun kalmayan Güneş, skor bakımından dezavantajlı olmasını da göz önüne alarak Umut hamlesini yaptı, bunu yaparken de Serkan'ı sağ beke çekerek orta alanın pres gücünden ödün verdi. Ancak Umut - Gökhan ikilisinin ikinci 45 dakikada Galatasaray tandemi üzerine uyguladığı pres, sarı-kırmızılı takımın oyun kurmasını engellediği gibi zaman zaman Trabzonspor'un baskılı oyununa yol açtı. Günün hırslı ve istekli isimlerinden Arda'nın attığı gole Song kısa sürede cevap verince, Trabzonspor maçın içinde kaldı. 65. dakikaya kadar sarı-kırmızılı rakibi karşısında önemli fırsatlar yakalayan Trabzonspor'da son 25 dakikaya girilirken Şenol Güneş bir değişiklik daha yapma gereği hissetti ki, kanımca takımı adına en kritik kararı bu değişiklikti. Sol kanattaki yerine dönünce olumlu işler yapmaya başlayan Gabric'i kenara alan tecrübeli teknik adam, o kanatta Engin'in yeteneklerinden faydalanmak istedi ancak bu planı istediği sonucu vermedi. Sezon başında da değinmiştik, nasıl ki Caner Erkin'den sol bek yapmak lüks ise Engin Baytar'ı da sol açıkta kullanmak o derece gereksiz. Engin'i verimli kullanmak istiyorsanız önce kafasını futbola vermesini sağlayacaksınız, sonra da oyun kurucu mevkiine koyacaksınız. Nitekim Galatasaray önünde de görüldü ki, sol açık. Engin, takımının ritmini bozmaktan başka pek bir işe yaramıyor. İkinci 45 dakikada Trabzonspor'un yakaladığı en ciddi pozisyonlardan birinin kahramanı olan bu futbolcunun o dakikada forvet arkasına kayması ve tehlikeyi bu noktadan yaratması tesadüf olabilir mi? Engin'in kaçırdığı pozisyondan sonra oyundan düşen Trabzonspor, kalan dakikalarda etkinlik gösteremeyince Galatasaray'a 2-1 mağlup olmaktan kurtulamadı.

Korcan yedi, Isaac telafi etti

Türkiye Kupası maratonuna "Son Şampiyon" apoletiyle başlayan Beşiktaş, Manisa deplasmanında ilk 45 dakikalık görüntüsüyle sezon başında çokça eleştirilen futboluna dönüş yaptı. Kalede genç Korcan'ın tecrübesizliği, defansın sigortası Ferrari'nin eksikliği, Ernst - Fink ikilisinde iyiden iyiye gün yüzüne çıkan kronik yorgunluk, Tabata'nın omuzlarındaki 8 milyon Euro ve Tello'daki vurdumduymazlık şüphesiz birer bahaneydi. Peki ya, bu kadar bahanenin olduğu takımdan güzel futbol beklemek neydi? Saflık diyeceği ama konduramıyorum.

Dünya futbolunda son beş yılda yayılan ve yaygınlaşan, adeta teknik adamların "default" tercihlerinden biri haline gelen 4-3-3 sistemini bu maçta iki farklı varyasyonuyla izleme fırsatı bulduk. Defansın önünde iki ön libero ve bir çift yönlü oyuncu ile Avrupalı'nın "defansif 4-3-3" dediği sistemi Beşiktaş uygularken, tek ön libero ve iki klasik orta saha ile Mesut Bakkal'ın talebeleri "ofansif 4-3-3" düzenindeydi. "Manisaspor defansı önünde görev alan Yiğit, ilk yarıda Beşiktaş'taki mevkidaşları Ernst ve Fink'in toplamından daha fazla olumlu iş yaptı" dersek inanın abartmamış oluruz. Ege temsilcisinde Ergin Keleş ileri uçta Sivok - Toraman ikilisiyle iyi boğuşuyor, her iki kanattaki Isaac ve Simpson da kontratak tehdidiyle beklerini hücuma çıkarmıyorlardı. Siyah-beyazlı takımda "artık sahne alsın" denilen Tabata, bu maçı da kapris yapan assolistler gibi kuliste kalarak geçirdi. Sahadaki siluetinin ise Gaziantepspor'da izlediğimiz Tabata ile yakından uzaktan bir alakası yoktu. İkinci yarıda kemendi yiyip dışarı alınmasına şaşmamak lazım. Mustafa Denizli bu maçtan sonra Tabata'yı muhtemelen defterinden de silmiştir. 38'de Simpson'ın kafasından kazandığı golle devreye Manisaspor 1-0 üstün girince, Mustafa Denizli de sıkça uyguladığı metotla 2 değişiklik hakkını ikinci 45 dakika başında kullanarak takımını şoklamaya çalıştı. Burada önemli olan nokta Bursaspor maçı sonrası Manisa'da da Nobre'nin bir takım defansif görevlerle donatılmasıydı. Demek ki, Ernst - Fink ikilisindeki düşüş Beşiktaş teknik heyetinde de kaygı uyandırıyor. Bakalım tedavi bulunabilecek mi?

Maçın ikinci yarısı genç Korcan'ın sürekli gol yediği, Manisaspor santrforu Isaac'inde pozisyonlara "maydanoz olup", gollerin iptal edilmesini sağladığı garip bir atmosferde oynandı. Ligin ilk yarısında kaçırdığı gollerle Mesut Bakkal'a saç baş yolduran Isaac'in, "bundan fazlasını yapamaz" denilen bir ortamda atılan golleri bir şekilde iptal ettirmesi gerçekten ilginçti. Bu noktada genç kaleci Korcan Çelikay'ı suçlamak biraz insafsızlık olur. En azından ayakları titreyen Korcan'a her fırsatta geri pas veren ağabeylerini de aynı kefeye koymak lazım. Hatırlıyorum da; Beşiktaş yine böyle kaleci krizine girdiği bir dönem Kayserispor deplasmanına çıkmış, kalesini bir başka genç isim Erdem Köse'ye emanet etmiş, karşılaşmayı 3-0 kaybetmişti. Hafızamı zorlayınca Murat Şahin'in çapraz bağları kopuk şekilde ameliyathane yerine, İnönü Stadında kaleye alındığı bir başka maçı da hatırlıyorum. Şüphesiz "Peter Kjaer" ismi de "6 maçlık 36'lık" tanımlamasıyla Beşiktaşlıların belleklerindeki yerini koruyordur. Anlayacağınız, futbolda "iyi bir üçüncü kaleci" ütopya değil ihtiyaç. Beşiktaş'ın bu ihtiyacını Ankaragücü kalecisi Serkan ile gidereceğine dair söylentiler var. Zamanında Tabata'nın yalanlanmış olduğu gerçeğinden yola çıkarak aksi yöndeki açıklamalara temkinli yaklaşıyorum. "Bu ülkenin en istikrarsız kalecisi kim?" derseniz, birçokları "Serkan Kırıntılı" cevabını verirler ama "bu ligin en kötü yönetim kurulu hangisi?" sorusunun cevabı "Beşiktaş yönetimi" iken bu iddiaya gülüp geçmek zor.

TOPLU SONUÇLAR

A Grubu

ANTALYASPOR  1-0 ESKİŞEHİRSPOR

FENERBAHÇE  3-0 ALTAY

B Grubu

GALATASARAY  2-1 TRABZONSPOR

DENİZLİ BLD.  0-2 ANKARAGÜCÜ

C Grubu

GİRESUNSPOR  1-2 BURSASPOR

SİVASSPOR   1-0 TARSUS İDMAN YURDU

D Grubu

MANİSASPOR  2-1 BEŞİKTAŞ

KONYA ŞEKERSPOR 2-1 KASIMPAŞA

GRUPLARDA PUAN DURUMU

A Grubu

O G B M A Y AV P

1.FENERBAHÇE  1 1 0 0 3 0 3 3

2.ANTALYASPOR  1 1 0 0 1 0 1 3

3.TOKATSPOR  0 0 0 0 0 0 0 0

4.ESKİŞEHİRSPOR  1 0 0 1 0 1 -1 0

5.ALTAY   1 0 0 1 0 3 -3 0

B Grubu

O G B M A Y AV P

1.ANKARAGÜCÜ  1 1 0 0 2 0 2 3

2.GALATASARAY  1 1 0 0 2 1 1 3

3.ORDUSPOR  0 0 0 0 0 0 0 0

4.TRABZONSPOR  1 0 0 1 1 2 -1 0

5.DENİZLİ BLD.  1 0 0 1 0 2 -2 0

C Grubu

O G B M A Y AV P

1.BURSASPOR  1 1 0 0 2 1 1 3

2.SİVASSPOR  1 1 0 0 1 0 1 3

3.DENİZLİSPOR  0 0 0 0 0 0 0 0

4.GİRESUNSPOR  1 0 0 1 1 2 -1 0

5.TARSUS İD. YURDU 1 0 0 1 0 1 -1 0

D Grubu

O G B M A Y AV P

1.KONYA ŞEKERSPOR 1 1 0 0 2 1 1 3

2.MANİSASPOR  1 1 0 0 2 1 1 3

3.İ.B. BELEDİYESPOR 0 0 0 0 0 0 0 0

4.KASIMPAŞA  1 0 0 1 1 2 -1 0

5.BEŞİKTAŞ   1 0 0 1 1 2 -1 0

Tüm yazılarını göster