Haber, insanı ısıran köpek midir, tersi mi?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Klasik haber öğretisidir, sonra genel bir kural haline gelmiştir. Bir köpeğin insanı ısırması haber değildir; haber, insanın köpeği ısırmasıdır.

Bu kuralı uygularsak, bugünler için dövizle ilgili olması gereken haber de herhalde dövizin artması değil, düşmesidir. Dövizin artmasında şaşılacak bir yön bulunmamaktır çünkü, bundan doğal ne olabilir ki.

Dolar 2.20’yi aşmış, euro 3 sınırının üstüne çıkmış. Bunlar, olsa olsa belli eşiklerin aşılması anlamında haber değeri taşıyabilir; yoksa onun ötesinde bir anlam ifade etmez. Etmez çünkü zaten gidişatın bu yönde olmasından doğal bir şey yok…

Ne yani, bu yıl içinde TL’nin değer kazanacağını mı bekliyoruz? Kur artışı anlamında yıla hızlı bir giriş yaptıktan sonra bir geri dönüş yaşanabileceğini mi umuyoruz? Böyle bir beklentimiz, böyle bir umudumuz varsa eğer, bunu destekleyecek ne gibi detaylar ortaya çıkacağını düşünüyoruz?

Bu köşede 26 Aralık’ta yazdığımız rakam ortada duruyor, azalmış değil, azalmayacak da… Bu yıl ortalama olarak her ay 18 milyar dolara ihtiyacımız var. Ama eğer bu rakamın 18 milyardan 15 milyara, 10 milyara gerileyeceğini düşünen ya da bilenler varsa, bize de söylesin.

Yeri gelmişken vurgulayalım. Bazı ekonomi dehaları çıkıp “Her ay 11-12 milyar dolarlık ihracat yapıyoruz ya, bu ihtiyacın çoğu oradan karşılanır işte” demesin, daha önce dedikleri gibi.

Bilen biliyor da, bir kez daha vurgulayalım. Bu rakam, yani 18 milyar dolar, Türkiye’nin net dış borç ödemesi artı cari açık toplamından her aya düşen ortalama tutarı gösteriyor. Söylemek tuhaf oluyor belki ama, kuşku yok ki cari açık rakamı, ihracat dikkate alınarak oluşturulmuş bir rakam. Böylesine basit bir konuyu açıklamaya çalışmak durumunda kaldığımız için hoşgörülmeyi umuyoruz.

Döviz talebi geriler mi?

Her ay 18 milyar dolara ihtiyaç duyduğumuza göre, bu rakamın altında kalacak döviz girişi kurların yukarı gitmesine yol açacak, 18 milyarın üstünde döviz geldiğinde ise kurlar yönünü aşağı çevirecek demektir. Bu 18 milyarın yaklaşık 14 milyarı her aya düşen dış borç ödemesinden, 4 milyardan biraz fazlası da başlangıçta öngörülen cari açıktan kaynaklanmaktadır. Cari açık yükü, daha az açık verildiği takdirde düşecektir düşmeye ama, borç ödemesinden gelen yük değişmeyecek, hatta bir miktar artabilecektir de.

Bugünün koşullarında Türkiye her ay 18 milyarın üstünde döviz çekebilir mi peki? Bu soruya “Evet, çekebilir” demek için insanın ne kadar iyimser olması, pembe gözlükle dolaşması gerekir değil mi...

Yani, doların 2.20’yi aşması da normaldir artık, euronun 3’ün üstüne çıkması da. Gidişat, TL’nin daha da değer yitireceği yönündedir ve bundan kaçış pek mümkün görünmemektedir.

Blöf yapmak iyi de…

Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamalarda sürekli olarak dövize karşı kullanılabilecek yeterli rezerve sahip olunduğu ve kur artışına izin verilmeyeceği dile getiriliyor. Ancak, yabancılar da dahil herkes biliyor ki, Merkez Bankası’nın görünürdeki rezervi brüt rezerv ve bunun ancak dörtte bir kadarı satılabilir tutarı gösteriyor. O da 40 milyar dolar civarında. Kaldı ki 40 milyarın tümünü satmak da mümkün değil.

Merkez Bankası’nın son yedi buçuk ayda sattığı döviz neredeyse 19 milyar doları bulmuş durumda. Yani Merkez’in hareket alanı her geçen gün daralıyor.

Şimdi, bu koşullarda artık doların, euronun ne kadar arttığı mı gerçek anlamda haberdir, yoksa ne kadar gerilediği mi? Artışlara dönük haberler birer bilgilendirmeden öteye geçemez, ama asıl haber kuşku yok ki TL’nin değer kazanması olacaktır; o da yaşanırsa...

Tüm yazılarını göster