Güvenlik uygulamaları havalimanından havalimanına niye farklı?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Türkiye terör belası yüzünden diken üstünde. Özellikle son olarak İstanbul Atatürk Havalimanı'nda meydana gelen patlama ve yitirilen onca can, dikkatlerin bir anda havalimanlarına çevrilmesine yol açtı. Atatürk Havalimanı'ndaki saldırıdan sonra önlemler doğal olarak daha da sıkılaştırıldı. Bu yalnızca İstanbul için değil, elbette tüm Türkiye'deki havalimanları için geçerli.

Ama iyi de, havalimanlarındaki güvenliğe ilişkin mevzuat tüm Türkiye'yi kapsayacak şekilde aynı olduğu halde farklı havalimanlarında nasıl oluyor da değişik uygulamalar görebiliyoruz? Sahi bu uygulama farklılığına niye gidiliyor ve buna kim karar veriyor? Yoksa herhangi bir karar söz konusu değil de böylesine önemli bir konuda karar alma inisiyatifi havalimanlarında güvenliği sağlamakla görevli kişilere bırakılıyor, onlar da o an canları nasıl isterse öyle mi davranıyor?

***

Tarih 28 Haziran. Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan Antalya'ya gidecek uçağa binmek üzere Esenboğa Havalimanı'na geliyorum. Havalimanına girişte herhangi bir arama yok. (Havalimanlarına girişte aramalar, 29 Haziran'da Atatürk Havalimanı'nda meydana gelen terör saldırısından sonra başlatıldı zaten.) Araçlar, girişteki polis noktasından herhangi bir arama olmadan geçiş yaparak terminal binasına doğru yol alabiliyorlar. 

Geliyoruz terminal girişine. Yıllardan beri uygulanmakta olan bazı kurallar var. İlk girişte valiz ve metal içeren saat, cep telefonu gibi eşyalar x-ray cihazından geçiriliyor. Buraya kadar tamam.

Diz üstü bilgisayarların bu kontrol noktasında çalıştırılması gerekiyor. Ama bilgisayarlar x-ray cihazından geçirilmeden mi çalıştırılmalı, geçirildikten sonra mı? Çok basit ve önemsiz gibi görünen bu tercih, girişte yığılmalara yol açabiliyor. Esenboğa'da güvenlik görevlileri diz üstü bilgisayarımı x-ray cihazından geçirmeden çalıştırmam gerektiğini söylüyorlar. Yalnız benden değil tabii ki, herkesten böyle yapması isteniyor. Böyle olunca da x-ray önünde çalıştırılmış dizi dizi bilgisayar sırası oluşuyor. Bu bilgisayarlar ya uyku moduna getirilecek ya da tümüyle kapatılacak, ki bunun için de bir süre geçmesi gerekiyor. İşte o sürede de güvenlik girişinde bir yığılma yaşanıyor. 

Peki diz üstü bilgisayarlar çalıştırılmadan x-ray cihazından geçirilse ve daha sonra çalıştırılsa da sıkışıklığa fırsat verilmese olmaz mı? Olur tabii ki, birazdan anlatacağız.  

Kapanması beklenilen bilgisayarların x-ray cihazından geçirilmesi, daha sonra biniş kartının alınması, ardından da ikinci kontrol noktası... Burada bilgisayarların çantalarından çıkarılması ve ayrı bir kutuya konularak x-ray cihazından geçirilmesi yeterli görülüyor. Bilgisayarın bir kez daha çalıştırılması istenmiyor. 

İlk güvenlik noktasında saat ve cep telefonlarının x-rayden geçirilmesi zorunludur ama kemer çıkarmak gerekmez. Kemerin, uçağa biniş aşamasındaki son kontrolde ise çıkarılması ve x-rayden geçirilmesi zorunludur. Ama çok önemli bu ayrıntı atlanıyor nasıl oluyorsa. Belki ilk kontrol noktasında bilgisayar çalıştırılmasına dönük yanlış uygulamaya duyduğum tepkiden, ne olacağını görmek için ikinci kontrol noktasındaki x-ray cihazından kemerimi çıkarmadan geçiyorum. Cihazdan geçtikten sonra da gösteriyorum metal tokalı kemerimi, "Buna bakmaya gerek bile duymadınız" diyerek. Görevli ne yapıyor biliyor musun, gülümsüyor; evet gülümsüyor... Ya beni çok güvenilir biri gibi görmüş ya da yol açtığı güvenlik zafiyetini böyle davranarak örteceğini düşünmüş olmalı... İnsanlar yüzlerine bakılarak "güvenilir-güvenilmez" diye ayrılamayacağına göre...   

***

Esenboğa böylece geride kalıyor. 29 Haziran'da İstanbul'da terör saldırısı yaşanıyor. O saldırının etkisinin sürdüğü bir dönemde, bu kez 8 Temmuz'da Antalya'dan Ankara'ya dönüyorum.

Antalya Havalimanı girişinde polis ekipleri araçları durdurup eşyalara kadar arıyorlar. Ama tüm araçları değil. Polisin niye tüm araçlara aynı uygulamayı yapmadığını bilmek zor. Kuşkulandıkları araçlar vardır, kuşkulandıkları kişiler vardır, ihbar vardır, ona göre her araç değil de bazıları aranıyordur, bilemeyiz, bu çok ayrı bir ihtisas konusu. Ama uygulama bu şekilde sürdürülüyor.

Terminal girişine geliyoruz. Bu kez Ankara'dakinin aksine güvenlik noktasında yığılmayı önleyecek şekilde diz üstü bilgisayarların önce x-ray cihazından geçirilmesi, sonra çalıştırılması isteniyor. Doğru ve mantıklı olanı da bu zaten. 

Ne var ki bu kez de başka bir çifte standart söz konusu. Check-in yaptırdıktan sonraki ikinci kontrol noktasında bilgisayarların yeniden çalıştırılması isteniyor. 

Esenboğa'daki görevlilerin bakmayı "unuttuğu", hatırlatıldığında ise gülümsemekle yetindiği kemer kontrolü ise Antalya'da atlanmıyor. 

***

Bunlar çok küçük ayrıntılar gibi görülebilir, ama değil.  Eğer terminal girişlerinde bilgisayarın bir kez çalıştırılması yetiyorsa, demek ki Antalya'daki görevliler işgüzarlık yapıyor. Yok eğer bilgisayarların mutlaka iki kez çalıştırılması gerekiyorsa Esenboğa'dakiler işlerini savsaklıyor, hem de çok önemli olan işlerini. 

Aynı şekilde kemer çıkarılması eskiden beri zorunlu olduğuna göre bu konuda Ankara'da bir zafiyet var.

Biz bu tür çifte standartlara ne yazık ki zaten alışkındık, şimdi bu tür durumları iyice kanıksadık. Anormal, normalimiz oldu.

Ama gelin zaten zar zor bulabildiğimiz yabancı turistlerin kafasını böylesine farklı uygulamalarla daha da karıştırmayalım. Güvenlik kontrolümüz Ankara'da ne ise Antalya'da da öyle olsun, İstanbul'da da, İzmir'de de... Bunu sağlamak böylesine zor olmasa gerek.  

Tüm yazılarını göster