Gücün yeni kaynağı ve başarı

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com


Yurtdışına sık iş seyahati yapmanın planlanmamış bir yararı, ister istemez kendi ülkeniz ile başka yerlerde olan biten arasında bir kıyaslama yapma ya da yapabilme durumunda olmanız. Özellikle kıyaslama yapacağınız ülkeler sürekli değişen küresel düzende çeşitli yönlerden merkez ya da lider konumunda iseler, bunun her zaman ulaşabileceğiniz göstergeler üzerinden yapabileceğimize oranla insana, sokağa yani günlük hayata yansıyan, yani duyularımıza seslenen yanıyla farklı bir avantajı oluyor. Özlemleriniz ile performansınız arasındaki mesafeyi ya da yaptıklarınız ile yapmanız gerekenler arasındaki farkı daha iyi hissedebiliyorsunuz.

Sıkıntılı Avrupa ve kararlı Çin

Bu açıdan Avrupa'dan Körfez ülkelerine, Çin'den ABD'ne sık aralıklarla yapılan gözlemler, Türkiye'nin pozisyonu konusunda daha gerçekçi tespitlere yardımcı oluyor. Sözgelişi Güney Avrupa'da krizin etkileri ekonomideki canlılığı ve halkın moralini düşük tutmaya devam ediyor; ancak AB desteğiyle ulaşılan refah düzeyi, altyapı ve şehirleşmede gelişmişlik ve İtalya örneğinde olduğu gibi küresel rekabet gücü olan işletmeler Türkiye'nin oldukça ilerisinde. Almanya, kıtanın ortalama verimlilik oranını ikiye katlayan teknolojik üstünlüğü ve ihracat kapasitesi ile zaten farklı bir konumda. Macaristan, Portekiz, Yunanistan cari açık ve kamu borcu yüksekliği, İspanya yüksek özel sektör borcu ve işsizlik oranı, Bulgaristan yüksek işgücü maliyeti artışı ve ikiz açık, Güney Kıbrıs ihracat pazar kaybı ve özel sektör borçluluğu ile bütçe açığı, hatta Belçika, Fransa, İsveç ve İngiltere ihraç pazarı kaybı ve yüksek borçluluk oranları nedeniyle sıkıntılı. Ancak bu durum Türkiye'ye göreli bir avantaj sağlamıyor; aksine birincil ihraç pazarımızda önemli bir daralma anlamına geliyor.
Çin'de ise sağlanan gelişme, çokça ileri sürüldüğü gibi, sadece ucuz emek odaklı çağdışı ve kof bir başarıdan ibaret değil. Geçen hafta da değindik, başlangıçta maliyet avantajına dayansa da orta ve uzun vadede teknoloji üstünlüğü ve yüksek katma değer hedefleyen kapsamlı bir stratejik atılım söz konusu. Geleneksel Uzak Doğu kültürünün sakin, mütevazi ama kararlı tavrını firma yöneticilerinden servis sektörü elemanlarına kadar her Çinli ile ilişkide gözlüyorsunuz. Büyük Pazar özelliği ve bu disiplinli üretim gücü ile Çin'in insanda oluşturduğu izlenim, bireysel refah düzeyleri arasındaki farka rağmen, en fazla ABD'ni çağrıştırıyor. ABD'nin Çin'den neden onca çekindiğini anlamak zor değil.

Yenilenen Körfez ve yenilikçi ABD

Çok farklı boyutlarda olsa da Körfez ülkeleri de petrole dayalı rehavetten uzak, bilgiye ve eğitime yoğunlaşmış politikalar izliyor. Geleceğin dünyasına, daha çeşitlenmiş bir ekonomik kapasite ile hazırlanmak istiyorlar. Bir yandan ellerindeki sermaye birikimiyle öncü ve karlı küresel şirketlere yatırım yaparken, bir yandan da insan kaynaklarını geliştirmeye ciddi fon ayırıyorlar.

Eskisi kadar tartışmasız olmasa da halen dünya ekonomisinin lideri ve yönlendiricisi konumunu koruyan ABD'nin ise özgürlükçü ve yenilikçi kültürü, krizin bütün olumsuz etkisine rağmen, diğer batı ekonomilerinden daha hızlı toparlanmasını ve dinamiklerini harekete geçirmesini sağlıyor. Herkesin özendiği eğitim sistemini sürekli özeleştiriyle daha da mükemmel hale getirmeye ve bu arada Avrupa'dan farklı olarak başarılı bir şekilde içselleştirdiği göçmen politikasıyla küresel beyin potansiyelinden yararlanmaya devam ederken, aynı zamanda bilgi teknolojilerinde ve dijitalleşmede devrim sayılacak yenilik arayışlarını derinleştiriyor.

Yeni teknolojiler ve Türkiye

Tabii teknolojideki bu değişimin gelecekteki muhtemel sonuçlarını Çin de, diğer yükselen güç sahipleri de görüyor. Kol gücünün üretimdeki payını giderek azaltan otomasyon ve dijitalleşme, klasik sanayi dallarında bile verimliliği kısa sürede birkaç kat arttırırken güç, artık sadece teknoloji üreticilerinde, nitelikli işgücünde ve satınalma gücüne sahip tüketicide olacak. Doğal kaynakların ve ucuz emeğin değeri azalacak, buna karşılık teknolojiyi üretip kullanımını organize edecek nitelikli insan kaynağı temel üstünlük kaynağı haline gelecek.

Böyle bir ortamda Türkiye'nin sağladığı gelişmeyi ve odaklandığı hedefleri, sadece etraftaki bir iki ülkeye bakıp, yeterli bulmak güç. Ne "birileri yapsın biz de satın alır kullanırız" alışkanlığını sürdürme gücümüz ve lüksümüz, ne de kaynakları verimsiz ve katma değeri düşük alanlarda harcama hakkımız var. Milli gelirin yüzde 1'ine bile varmayan, hatta ülkedeki küresel yatırımcıların üçte ikisinin hiç yapmadığı arge harcamasını da, salt eskiden hemen hiç yoktu diye başarı saymamalıyız.

Eğitimde büyük hamle açığı açık; ama şimdilik hiç değilse mevcut nitelikli insan kaynağımızı sudan sebeplerle ayrıştırmadan kaynaştırıp üretime koşmanın yolunu bulmalıyız.

Tüm yazılarını göster