Görünen köyde mutfak toparlanıyor

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Bu köşenin okurları bilir, zaman zaman hiçbir kesimi ya da grubu günah keçisi yapmaksızın, toplumsal alışkanlıklarımızın ve reflekslerimizin yarattığı kısıtları nasıl aşabileceğimize ve mümkünse avantaja nasıl çevireceğimize dair akıl yürütmeye, esas ile ayrıntı ayrımını yapmaya ve öncelikler dizisinin belirlenmesi için katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Ancak bu çaba genellikle moral bozucu oluyor; çünkü ülkemizde sorunlar, hele de temel sorunlar, açıkça ve derinliğine tartışılmaz. Çözüm alternatiflerinin neler olduğu, bunların maliyetlerinin ne olduğu ve nasıl karşılanacağı, vade boyutu da dikkate alınarak en doğru seçimin nasıl yapılacağı analitik bir biçimde ortaya konmaz. Sanki ne toplumun çözüme ortak edilmesi talebi, ne de toplumun çözüm arayışında sorumluluk yüklenme arzusu yok gibidir. Bunun yerine kamuoyunda tantana ile tartışılan bölük pörçük pek çok konu; ya temel sorunlar ile ilgili değildir, ya da zor da olsa ortaya konmuş bir politika önlemi veya herhangi bir çözüme yönelik muhtemel bir idari eylem hazırlığı karşısında nispeten örgütlenmiş kesim ve grupların şikayet ve muhalefetlerinin, temel soruna ya da çözümüne temas etmeksizin, seslendirilmesinden ibarettir.

Teşvik sisteminde olumlu karar

Geçtiğimiz hafta bu alışılmış tabloyu değiştirme potansiyeli taşıyan birkaç gelişme oldu. Öncelikle bir önceki yazımızda gecikmesinden yakındığımız genel teşvik sistemi esasları ile ilgili Bakanlar Kurulu kararının ilk açıklamaya ilave bazı değişiklikleri de kapsayarak yayınlanmış olması önemli. Darısı, gecikmesinin artan bir maliyete yol açtığı orta vadeli programın başına diyelim.

Üstelik yapıldığı gözlenen değişiklikler yeni sistemi, bugüne kadar uygulanan ve seçici olmayan eski düzenlemelerden bir adım daha farklılaştırıyor. Hem bölgelerde ve sektörlerde, gümrük vergisi muafiyeti ve katma değer vergisi istisnası gibi genel destekler için dahi, asgari sabit yatırım tutarı şartı getirilerek, reel sektörümüzün en önemli darboğazlarından biri olduğunu defalarca vurguladığımız ölçek önceliği öngörülüyor; öte yandan tekstil ve deri yatırımlarında taşınma teşvikinin istenmeyen sonuçlar yaratmasını önlemek, muhtemelen mevcut sermaye birikimini ve oluşmuş rekabet gücünü korumak için, sadece 4üncü bölgeye taşınmalara hasredilmesi ve bulundukları yerlerde de modernize edilerek daha fazla katma değer üretimine yönlendirilmesi amaçlanıyor.

Teşvik uygulamalarında birinci derecede önem taşıyan bir başka konuda, verilen desteklerin yönetimi, gözetimi ve denetlenmesi konusunda yetkili kamu otoritesi olarak Hazine Müsteşarlığı belirleniyor. Gözetim ve denetimin, şimdiye kadar olduğu gibi bürokratik bir belge kontrolü ile sınırlı kalmayacağı, yatırım projesinin efektif kontrolüne, yatırım aşamalarının ve geri besleme için üretimin izlenmesine yönelik ve işlevsel boyutta yürütüleceği yeni sistemin doğal sonucu olmak gerekir. Hazine'nin bu amaçla uygulamada başka bazı kuruluşlara yetki devredebileceğinin hükme bağlanması da, sistemin gerektirdiği karmaşık idari kapasite sorununun farkında olunduğunu gösteriyor.

Yeniden aktif ve gerçekçi yönetim

Politika tasarımında vade boyutu da ilk açıklamaya oranla daha akılcı bir çözüme bağlanmış. Destek unsurlarının en önemlisi sayılabilecek kurumlar vergisi ve gelir vergisi indirimi ve yatırıma katkı oranı açısından, hem bölgesel destekler hem de büyük ölçekli yatırımlar için, 31 Aralık 2010'a kadar başlanacak yatırımlar için ciddi düzeyde artan bir avantaj öngörülmüş. Böylece hem genel bir teşvik sisteminin yürürlüğe konmasını sağlamış, hem de yaşanmakta olan krizin daraltıcı etkisinin bir an önce giderilmesi için yatırım kararlarının erken verilmesi özendirilmiş oluyor.

Ekonomi ile ilgili bakanlardan birinin, DPT'nin bağlı olduğu Cevdet Yılmaz'ın yine geçen hafta yayınlanan bir demeci de kamu yönetiminin gündeme daha aktif ve gerçekçi biçimde yaklaştığını doğrular yönde. Mali disiplinin sadece bu yıl için değil, 2010'da da esas alınacağı ve güveni pekiştirerek özel yatırımların önünü açacaklarını belirten Yılmaz, sosyal güvenlik, tarım ve kayıtdışılık gibi alanlarda yapısal reformları hızlandıracaklarını da söylüyor. Geçen yazımızda önemine değindiğimiz "geçici istihdam büroları" ile ilgili yasanın gecikmesini olumsuz bulan ve işsizliğin ancak esnek çalışma mevzuatı ile önlenebileceğini söyleyen Yılmaz'ın, IMF konusunda da nesnel bir çerçevede baktığı ve akreditasyon özelliği dışında bize göre ihmal edilmemesi gereken ucuz kaynak yönüne de önem atfettiği anlaşılıyor.

Mali disiplin ve dış kaynak zorunlu

Başta akaryakıt ve tütün mamulleri olmak üzere dolaylı vergilerde yapılan artışlar ise sürpriz değil. Çünkü son iki yılda zaten gevşemiş olan mali disiplinin, kriz tedbirleri ve vergi indirimlerinin daha da büyüttüğü bütçe açığıyla büsbütün terk edilmemesi için acil gelir kaynaklarına ihtiyaç bulunduğu, bunun da ekonominin mevcut yapısında dolaylı vergi dışında alternatifinin bulunmadığı belliydi, yani görünen köy için kılavuz gerekmiyordu.

Ne var ki dolaylı vergilerde de bir tavan sınırı bulunduğu, gelecekte hortlayabilecek enflasyon riskinin de bir kısıt olduğu düşünülürse gelir vergisi reformu ve kayıtdışı gibi orta vadede sonuç verecek reformlara hız vermek dışında büyümek için tek yol Türkiye'nin yatırım cazibesini artırarak dış tasarrufları çekmek olarak görünüyor. Son zamanlarda yeni keşfedilmişçesine ortaya atılan ve ölçüsü kaçan iç tasarruf tartışmasında da gerçekçi olmak gereği açık. Mevcut milli gelir ve alışılmış yaşam standartları çerçevesinde totaliter bir rejim olmadıkça, gönüllü iç tasarrufların artması zor. Kurumsal özel tasarruflar da yine yapısal reform gerektiriyor. Son iki ayda ekonomi ile ilgili bakanların tümünün üslubuna hakim görünen gerçekçi ve kararlı tutum, bu bakımdan umut veriyor.

Tüm yazılarını göster