Gökçeada’dan iki isim, iki öykü..

Hilmi DEVELİ EKONOMİDE SATIR ARASI hilmideveli@gmail.com

Bayram tatilini Gökçeada’da geçirmek üzere İstanbul Anadolu yakasından sabah 7.30’da çıktığımız yolculuğumuzu, beceriksizliğin, plansızlığın ve tatilcilerin kural tanımazlığı sayesinde 13 saatte tamamlayabildik. 

Kalacağımız motel Eski Kaleköy sırtlarındaki Yakamoz’a geldiğimizde saatler 22:00’yi gösteriyordu.. Gökçeada her yönüyle değerini bilemediğimiz yurdumuzun cennet köşelerinden biri... Örneğin, ada halkının ve buraya geleceklerin kaderi denize bağlanmış durumda... Deniz küstüğünde, adaya ulaşıma izin vermiyor... Eh işte o zaman adalılar maküs talihleriyle baş başa kalıyorlar... İki yıl önce yapılan hava alanı görkemli törenle açılırken, hava ulaşımı makus talihlerini bir nokta da olsa yenecekleri umudu doğurmuş adalılarda... Kısa sürmüş mutlulukları, keza uçak seferleri bilemedikleri bir nedenle iptal edilince bu sonuç adalıları ve buraya gelecek konuklarını yine denizin insafına bırakmış... 

Güneşin, denizin ve rüzgarın cenneti olan adanın tarihçesini öğrenebilmek için başvurduğum kaynaklarda; “Çorak topraklarda Bereket Tanrısı olarak adlandırılan İmbrasos’un bolluk diyarı olarak bilinen İmroz bugünkü adıyla Gökçeada... Homerosun İlyada Destanı’nda Deniz Tanrısı Poseidon’un adası olarak geçer. Ada 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. 471 yıl Osmanlı idaresinde kalan Gökçeada’da Türk ve Rum vatandaşlar huzur içerisinde din ve geleneklerini özgürce yaşamışlardır. Gökçeada Balkan Harbi sırasında İtalyanların 1. Dünya Savaşı sırasında da İngilizlerin kısa bir sürede Yunanistan’ın egemenliğine girmiş ise de Lozan Anlaşması neticesinde de 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılmış. Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada’nın tabelada 6 bin 500 olarak görülen ilçe nüfusu bu günlerde 40 bine ulaşıyor. 

Tarım Bakanlığı ekolojik tarım yapılması amacıyla pilot bölge olarak seçmiş Gökçeada’yı. Gökçeada Kaymakamlığı’nın Organik Zeytinyağı, organik bal ve organik sofralık ve şaraplık Üzüm Üretimi olmak üzere üç alanda başlattığı projeler ile amaç Gökçeada’yı tamamen bir organik tarım adası haline getirmek adaya canlılık yaratarak cazibe merkezi oluşturduğu “ bilgilerine eriştim... Gökçeada’nın sevdalısı olan çok kişiyi tanıyorum.. Bunlardan ilginizi çekebilecek iki portreden özellikle bahsetmek istiyorum. 

İlki, Yakamoz Motel’in sahibi Latif Akar diğeri ise,uzun yıllar İstanbul’da yaşadıktan sonra çevre ve ekolojik tarım sevdalısı olmakla tanınan, burada ürettiği ekolojik tarım ürünleriyle ünlenen Nusret Avcı... Latif Bey’in yaşamında bugünkü geldiği nokta tam tanımıyla bir başarı öyküsü niteliğinde ... 1979 yılında geldiği adada ekmek kavgasına eşinin gözlemesiyle başlamış... Kulaklarındaki sorun nedeniyle yüzme bile öğrenemeden balıkçılığa başlamış... Kısa bir süre sonra adanın en çok balık tutanı olmuş. Bu kez balık-ekmek satmaya başlamışlar. Adaya ünleri o kadar çok yayılmış ki, arabasına binen Latif Bey’in balık-ekmeğini, gözlemesini tatmaya gelmişler. 

Adaya gelenler kendisinden bu kez kalacak yer istemeye başlamışlar oysa evlerini ancak kendi ihtiyaçlarına göre yapmışlar. Gelen talepleri karşılamak üzere birkaç oda ilavesiyle pansiyonculuğa adım atmışlar. Kazandıklarının her bir kuruşunu yatırımlarına yatırarak bugünkü Yakamoz Moteli yaratmışlar. Kendisinin, eşinin , çocuklarının ve gelinlerinin fiilen çalıştıkları aile işletmesi bugün herkesin bir yandan mutfaktan sunulanları atıştırırken diğer yandan güneşin denize düşerken çıkardığı cozz sesini duyabilmek için geldikleri yer oluvermiş.. 

Gökçeada’nın en beğenilen yerlerinden biri haline gelen Yakamoz’un ve Latif Bey’in öyküsü bununla da kalmıyor. Latif beyin ikisi kız 8 çocuğu var... Erkek çocuklarının hepsi girişimciler. Güneş ve kalorifer ısıtma sistemleri bayiliği, mermercilik ve doğaltaş üretimi ve berberlik ... Hepsi de babaları gibi işlerinde başarılı olmuşlar... Latif Bey ”Buradan ekmek yiyoruz. Geçmiş yıllarda olduğu gibi adamızın barış ve sevgi ve hoşgörünün var olduğu bir yer olması için çaba göstermeyi vicdani bir borcum olarak görüyorum” diyor. Latif Bey, 2002’den beri yayımlanan Gökçeada gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. 

Yunus Emre’ye, Mevlana’ya, Nazım Hikmet’e, Türkan Saylan’a duyduğu sevgisiyle, Cumhuriyet değerlerine barışa, özgürlüğe ve doğaya olan düşkünlüğü ile Adalılar ve motele gelen konuklarca kendisine farklı bir sempati duyulmasını yaratıyor. Gökçeada sevdalılarından size aktarmak istediğim kişilerden Latif Bey’in öyküsü kısaca bu kadar.

Tüm yazılarını göster