Gerçekten serbest piyasaya inanıyor muyuz?

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Kapitalizmin belki de en belirleyici ilkesi "serbest rekabet" ve buna bağlı olarak "fiyat mekanizmasının üstünlüğü"dür. Bu ilkeyi "serbest rekabetin hüküm sürdüğü piyasalarda oluşan fiyatlar arz ve talebi doğru noktada buluşturması ve ileriye dönük yatırım kararlarını şekillendirmesi açısından diğer şekilde oluşan fiyatlara göre daima daha üstündür" şeklinde ifade etmek de mümkün. Tabii, bu ilkenin yerine gelmesi için piyasalarda oligopolist bir yapılaşma olmaması, sunulan ürün ile ilgili özelliklerin tüm piyasa katılımcıları tarafından biliniyor olması vs. vs. gibi bazı özel şartların gerekli olduğu da peşinen kabul edilir. Fiiliyatta ise fiyat mekanizmasının en etkili olduğu piyasalar emtia piyasalarıdır. Her ne kadar tarihte bazı yatırımcılar özellikle likiditesi daha zayıf olan bazı emtia piyasalarında spekülasyonlar yaparak geçici bir süre gerçeklikten uzak fiyat balonları oluşturmuşlarsa da, bugünkü global ekonomi ortamında petrol, altın, bakır, pamuk gibi emtialarda böyle global ölçekli bir spekülasyon yaratmak neredeyse imkansızdır.

Yukarıdaki girizgahı yapma sebebim ise son yıllarda özellikle gıda ve enerji fiyatlarında meydana gelen artışların spekülatif olduğu hakkında giderek daha çok yorumlar ortaya atılması ve piyasa-dışı önlemlerin gündeme getirilmesi. (Tabii, son dönemde petrolde görülen artışın genelde Arap ülkelerinde, özelde de Libya'da başgösteren siyasi gelişmelerden kaynaklandığı aşikar. Ancak, dikkat edilirse, petrol fiyatları bu gelişmeler ortaya çıkmadan önce de belirgin bir şekilde artmaya başlamıştı.) Son olarak bu spekülasyon iddialarını bu sene G-20 başkanlığını yürütecek olan ve bugün Ankara'ya gelmesi beklenen Sarkozy de benimsemiş gözüküyor. (Sarkozy gibi popülist bir politikacıdan da başka türlüsü beklenmezdi.) Halbuki, eğer bu piyasalarda fiyatların doğal seyrinde oluşmasına izin verilmez ise, bu durumdan geleceğe yönelik yatırımlar da etkilenecek, ve piyasalardaki dengesizlikler zaman içinde azalacağı yerde artmaya başlayacaktır. Bir üründe fiyatın (kuraklık, sel vs. gibi geçici nedenler dışında) artması durumunda, o ürün (ve o ürüne muadil ürünler) ile ilgili yatırımlar da artacağı için orta vadede fiyatlar tekrar normal düzeylerine geri gelir. Eğer piyasalara müdahele edilerek fiyatlar suni bir şekilde düşük tutulursa, bu kendi kendisini düzelten (self-correcting) mekanizmanın işlemeyeceği gayet aşikardır!

Aslında, siyasetçilerin ve politika belirleyicilerinin spekülasyon iddiaları gerçekçi değil, kendileri de bunu gayet iyi bilmekte. Asıl amaçları ise fiyat artışlarının arz-talep dengesindeki reel değişikliklerden kaynaklandığını kabul etmeyerek, kriz sonrasında hâlâ toparlanmanın oldukça yavaş hüküm sürdüğü bir ortamda, ekonomilerini soğutucu tedbirler almaktan imtina etmeye çalışmaları. (Baksanıza, enflasyon konusunda en şahin gözüken Avrupa Merkez Bankası bile faiz artırımına yanaşmıyor.) Aslında küresel fiyatların artması gelişmiş ülke ekonomilerinin bir başka açıdan da işine gelmekte. Bilindiği gibi enerji ve özellikle gıdanın gelişmekte olan ülkelerin enflasyon endekslerindeki ağırlığı gelişmişlerden çok fazla. (Bir örnek verirsek, gıdanın ağırlığı ABD'de %6.9, Çin'de ise %32.9.) Parasını dolara bağlamış olan Çin'de yüksek enflasyonun hüküm sürmesi, reel olarak Çin parasının dolara karşı değer kazanması anlamına geliyor. Bu durum da, tabii ki yüksek dış ticaret açığı olan ABD'yi memnun etmekte. (Öte yandan küresel arz-talep dengesindeki gelişmelerin bir nedeni BRIC'lerin yüksek büyüme hızı ise, diğer bir nedeni de küresel krizde başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin "serbest piyasa ilkelerini tamamen ayaklar altına alarak" finansal kuruluşlarını (ve de PIIGS'leri) kurtarmak amacıyla para musluklarını sonuna kadar açmış olmalarıdır.)

Serbest piyasa inancı (veya inançsızlığı) konusuna ülkemizden bir kaç güncel örnek ile devam edebiliriz: Bilindiği gibi son bir senedir et fiyatlarında "fahiş" bir artıştan söz ediliyor. Hükümet ise etteki aracıları suçlayarak, fiyatların manipüle edildiğini iddia etmekte. Öncelikle, binlerce yetiştiricisi, tüccarı ve milyonlarca alıcısı olan bir piyasada fiyatların "doğru" oluşmadığını söylemek başta da belirttiğim kapitalizmin en birincil ilkesi ile ters düşmek anlamına gelir. Et ürünlerine yıllardır sağlanan ticari korumacılık nedeniyle fiyatların Dünya fiyatlarının (özellikle büyük oranda sübvanse edilen AB fiyatlarınının) genel olarak üzerinde seyretmesi anlaşılabilir bir şey. Ancak iç pazarda oluşan fiyatların son zamanlarda artmasını ise piyasada birden ortaya çıkan oligopolleşmeden kaynaklandığını iddia etmek son derece saçma olur. Belli ki, girdilerde ciddi artışlar söz konusudur. Peki, çözüm olarak etlerin geçici bir süre ithal edilmesi ve EBK'nun tekrar faaliyete geçirilmesi bu sektörde ileriye dönük yatırım kararlarının doğru bir şekilde alınmasını sağlayacak mı? Tabii ki, hayır. (Böyle olunca da doğal olarak hayvan besiciliğine teşvik sağlanması gündeme gelmiş, kısacası piyasa serbest piyasa ortamından iyice uzaklaşmış olmakta.)

Gene ülkemizden tamamen farklı bir alandaki örnek ise bankacılık. 2001 sonrasında oluşan aşırı yüksek reel kârlılığa bakarak, sektörde yeterli ölçüde serbest rekabetin oluşmadığını iddia etmek gayet mümkün. Ancak, bu durumu önlemenin yolu herhalde sektördeki rekabet ortamını artırmak olmalı. Öte yandan, bu sene banka bilanço kredi büyüklüklerinin kontrol altına alınması ile ilgili olarak geçenlerde Sn. Babacan "kredi hızını yavaşlatmakta gereken etki sağlanmazsa banka bazında tedbirler getiririz" mealinde bir açıklamada bulundu. Peki, böyle doğrudan banka bazında yapılacak bir müdahelenin serbest piyasa inancı ile uyuşması mümkün mü?

Farkındayım, yukarıdaki her paragraf aslında kendi başına bir yazıyı hak ediyor, ama bu hafta böyle bir pot-pourri ortaya çıkmış oldu.

Tüm yazılarını göster