Gelişen ve büyüyen bir Türkiye

UZMAN GÖRÜŞÜ dunyaweb@dunya.com

UZMAN GÖRÜŞÜ / Zerrin ÖNEY - Yatırım Finansman   

Son dönem ekonomi haberleri içinde en çok dikkatimi çeken ve bence en popüler araştırma konusu bu olmalı: 2050 Dünya ekonomilerinin nasıl şekilleneceği ve Türkiye'nin bu değişimdeki yeri. Bunların arasında en çarpıcı analiz Citigroup başekonomisti Willem Buiterinki'ydi. Buiter'in analizine göre Dünya ekonomisi 2030 yılına kadar yıllık ortalama %4,6 2030-2050 yılları arasında ise %3,8 büyüme performansı sergileyecek. Bundan daha da çarpıcı olanı ABD nin 2020 yılında Çin'in, 2050 yılında ise Hindistan'ın da  gerisinde kalarak 3.lüğe inmesi. Yani ekonomideki güç ekseninin Batıdan doğuya kayması olarak nitelendirebileceğimiz bu görüş, gelişmekte olan ülke kategorisindeki Türkiye'nin de  konumunu, sıralamada yukarılara taşıyacak bir görüştür. Nitekim Pricewaterhouse tarafından hazırlanan bir rapora göre E-7 olarak adlandırılan Çin,Hindistan,Brezilya ,Rusya,Meksika, Endonezya ve Türkiye ekonomileri 2020 yılında şu andaki G7 (ABD,Japonya,Almanya Fransa,İngiltere,İtalya ve Kanada) ekonomilerinden daha büyük olacak.

Bu uzun vadedeki iyimserliğinin yanında,Tükiye ekonomisinin hızlı büyümesinin yan etkilerinden biri dış açığın patlaması diyebiliriz. T.C.M.B Türkiye ekonomisinin cari açığının 2010 yılında orta vadeli program hedefinden 9,3 mlyr dolar saparak 48,6 milyar dolara ulaştığını açıkladı.

Cari açığın GSYH'ya oranı Türkiye' de %6,4. Bu oran,ekonomilerinde büyük sorunlar yaşayan Yunanistan,İspanya,İtalya ABD gibi ülkelere göre bile yüksek.

The Economist dergisinin açıkladığı verilere göre 2010 yılında Türkiye oransal olarak en fazla cari açık veren (Potekiz'in ardından) 2.ülke Türkiye'yi bu duruma getiren temel etkenler nelerdir diye baktığımızda; Türkiye'nin 2008'de yaşanan resesyondan çıkarken hızlı büyüdüğü ve bu büyümenin (ithalata dayalı büyüme) cari açığı arttırdığı görülüyor. Enerjide alternatif enerji kaynakları yaratılamadığından enerji üretimine geçilemedi ve enerji arzı, ithal edilen doğal gaza ve petrole dayanıyor. İthal enerjinin fiyatı da bu nedenle tamamen bizim kontrolümüzden çıkmış durumda. Öte yandan tarım sektöründeki destekleme politikası yurt içi üretimi azalttı. Sanayi sektörünün üzerindeki yükler azaltılmadığı için sektör, benzer ürünler üreten ve ihraç eden diğer ülkeler karşısında rekabette zorlandı. Bu da ihracatı olumsuz yönde etkiledi. Dış açığın patlamasına neden olan bir başka etken ise önemli ihracat pazarımız olan Avrupa'daki zayıf ekonomik performanstır. Resesyon öncesinde daha çok doğrudan yatırımlarla finanse edilebilen cari açık bu kez sıcak para diye ifade edilen kısa vadeli sermaye girişleri ile finanse edilmek zorunda kalındı. Bunun sonunda da T.CM.B bu girişleri engellemek için para politikası önlemleri almak zorunda kaldı. Kısa vadede T.C.M.B' nin aldığı tedbirlerin yanında orta ve uzun vadede bu durumun düzelebilmesi için reformansa dönük yapısal tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirlerin talep kısmında, harcamaları kısıcı ve tasarrufu arttıcı politikalar uygulanabilir. Arz kısmında ise alternatif enerji üretimi arttırılmalı (nükleer enerjide hızlı olunması, yeşil enerji teşvikleri...v.s) Sanayide sektörünü rekabetçi kılmak için yüksek teknolojili ürünler üretilebilmesi için Türkiye'nin Ar-Ge, inovasyon, bilim, eğitim, üniversite-sanayi işbirliği politikaları yenilenmelidir. Tarım sektöründe de üretimi destekleyici politikalar yeniden hayata geçirilmelidir.

Tüm yazılarını göster