Gelir dağılımındaki çarpıklıkta hiçbir düzelme yok; ama halkın üçte ikis

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk kesim, toplam gelirden en yoksul yüzde 10’luk kesimin aldığından 14.4 kat daha fazla pay alıyor. TÜİK verilerine göre, en yoksul yüzde 10’luk grubun gelirden aldığı pay yalnızca yüzde 2.2. En zengin yüzde 10’luk kesim ise gelirden yüzde 31.3 pay alıyor. Yani nüfusun yüzde 10’u, toplam gelirin neredeyse üçte birine sahip. Bir başka ifadeyle nüfusun yüzde 90’ının gelirdeki payı da üçte ikiyi ancak buluyor.

En zenginle en yoksul yüzde 10’luk kesimler arasındaki gelir uçurumu 2011’e özgü bir durum değil. Zaten bu denge, yıldan yıla çok büyük değişiklikler göstermiyor. Söz konusu denge 2010 yılında 13.9 kattı. 2009’da da 15.6 katlık bir fark vardı. Yani gelir dağılımındaki çarpıklık, yıllardan beri süregelen bir olumsuzluk.

Yoksul, ama mutlu

Ama gelir dağılımındaki bu olumsuz tablo, adeta kanıksanmış gibi. Çünkü böylesine adaletsiz dağılan bir gelir yapısı varken, halkın yüzde 62.1’i mutlu olduğunu ifade ediyor. Mutsuz olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 9.9 düzeyinde. Yüzde 28’lik kesim ise ne mutlu, ne mutsuz olduğunu ifade ediyor

Halkın üçte ikiye yakını mutlu olduğunu söylerken, toplumun bazı konularda büyük yoksunluk içinde olduğu dikkati çekiyor. Aslında bu durum, gelir dağılımındaki çarpıklığın da başka türlü yansıması.

Yüzde 86 için bir hafta tatil, hayal

TÜİK verilerine göre, 2011 yılı itibariyle nüfusun;
-Yüzde 59.6’sı kendi konutunda oturuyor.
-Yüzde 41.6’sının konutunda “sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb.” sorunlar söz konusu.
-Yüzde 41.7’sinin oturduğu konutta “izolasyondan dolayı ısınma sorunu” yaşanıyor.
-Yüzde 61.8’inin hanesinin konut alımı ve konut masrafları dışında taksit ödemeleri ve borçları bulunuyor ve bu borç ödemeleri, yüzde 26.2’lik kesimin hanesine çok yük getiriyor.
-Yüzde 86.5’i “evden uzakta bir haftalık tatili”, yüzde 67.6’sı “beklenmedik harcamalarını” ve yüzde 80.3’ü “yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını” ekonomik nedenlerle karşılayamıyor.

Yüzde 60 yoksun, yüzde 16 yoksul

Gelir dağılımıyla ilgili istatistiklerde, ciddi finansal sıkıntıyla karşı karşıya bulunan nüfusa ilişkin olarak hesaplanan oran, “maddi yoksunluk” oranını veriyor. Maddi yoksunluk oranı 2011 için yüzde 60.4 düzeyinde bulunuyor. Bu oran 2009’da yüzde 63, 2010’da yüzde 66.6 düzeyindeydi. Maddi yoksunluk; 9 kalem harcamanın en az 4’ünün karşılanamaması ya da bunlardan mahrum kalınması halinde söz konusu oluyor. Sözü edilen 9 harcama şunlar:

Beklenmedik harcamalar; evden uzakta bir haftalık tatil, ödeme zorluğu (konut kredisi, kira, elektrik, su, doğalgaz vb. faturalar, taksit/borçlar); iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek; evin ısınma ihtiyacı; çamaşır makinası; renkli televizyon; telefon; otomobil.”
TÜİK’e göre, 2011 itibariyle nüfusun yüzde 16.1’i yoksulluk sınırın altında.
Sürekli yoksulluk sınırının altında bulunanların oranı ise yüzde 18.5 düzeyinde. Dört yıllık veriler kullanılarak hesaplanan sürekli yoksulluk oranı, son yılda ve önceki üç yılın en az ikisinde yoksulluk riski altında bulunanları ifade ediyor.

Yüzde 60, yüzde 10’a eşit!

Yeniden yüzde 10’luk nüfus gruplarına göre gelir dağılımına dönelim ve yüzde 60’ın, nasıl olup da yüzde 10’a eşit olabildiğini aktaralım…

2011 verilerine göre, nüfusun gelir gruplarına göre sıralanmış ilk yüzde 60’lık kesimi, toplam gelirden yüzde 31.6 pay alıyor. Nüfusun en zengin yüzde 10’unun aldığı pay da hemen hemen aynı düzeyde, yüzde 31.3. Böylece, nüfusun yüzde 60’ı, gelirden alabildiği pay açısından en zengin yüzde 10’a eşitlenmiş oluyor.

Nüfusun yarısı toplam gelirden yüzde 23.4 pay alıyor. Diğer yarının payı ise yüzde 76.7 düzeyinde bulunuyor.

Gruplar daha küçük olsaydı…

Gelir grupları yüzde 10’luk dilimler halinde değil de, örneğin yüzde 5 olarak alınsa, gelir adaletsizliği çok daha somut olarak ortaya çıkacak. Hele hele yüzde 1’e kadar inecek bir çalışma, ortaya çok dramatik sonuçlar koyacak. Yüzde 10’un payının bile yüzde 2.2 olduğu dikkate alınırsa ve bu grup da kendi içinde ayrıştırılırsa; yani yüzde 10 bir bütün olarak kabul edilirse, bu bütünün tabanında yer alacak kesimlerin payını belki onbinde ile ifade edilmesi gerekecek.

İlk yüzde 10’un payı yüzde 2.2 olduğuna göre, bu pay yüzde 10’a eşit dağıtılsa, her bir yüzde 1’in payı yüzde 0.22 demektir. Bu dağılım da eşit olmayacağına ve başlangıçtaki yüzde 1’lere daha az pay düşeceğine göre, işte o zaman paylar çok daha aşağılarda oluşacaktır.

Kadınlar daha mutlu

Girişte de vurguladık; gelir dağılımı bozuk, ama bu durum halkın mutlu olmasını engellemiyor. TÜİK verileri, Türk kadınının erkeklere göre daha mutlu olduğunu gösteriyor. Toplamda yüzde 62 olan mutluluk oranı, erkeklerde yüzde 59.5’te kalıyor, kadınların ise yüzde 64.6’sının mutlu olduğu görülüyor.

Eğitim düzeyi yükseldikçe mutluluğun arttığı dikkati çekiyor. Mutluluk oranı, yüzde 56.7 ile okur yazar olmayanlarda en düşük düzeyde bulunuyor. Oran, aşama aşama yükseliyor ve yüksek öğrenim görmüş olanlarda yüzde 66.7’ye kadar çıkıyor. Bu arada, lise veya dengi okul mezunlarının, ilköğretim veya ortaokul mezunlarına göre daha az mutlu oldukları dikkati çekiyor. Kim bilir buna biraz da üniversite sınav stresi ve iş hayatına atılma aşamasına gelmek ve işsizlik problemi yaşamak yol açıyordur.

Evli olanların da evli olmayanlara göre daha mutlu oldukları gözleniyor. Gerek evli, gerek evli olmayanlarda kadınlar yine daha mutlu.

Tüm yazılarını göster