Geçmişi planlamak kolaydır

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

EKO ANALİZ / Alaattin AKTAŞ ala.aktas@gmail.com Bütün tablo ortaya çıkmıştır, bütün detaylara sahipsinizdir ve başlarsınız geçmişi planlamaya, hesap yapmaya. Üç kuruş tasarrufu olan bir vatandaşsanız, "keşke paramı dövize değil de hisse senedine yatırsaydım" diye hayıflanırsınız belki; hisse senedine yatırmışsanız, "keşke o hisse senedini değil de, bunu seçseydim" diye. "Neden döviz almadım ki, aslında yükseleceği de belliydi" diye dövünüyor da olabilirsiniz; "en iyi yatırım Hazine kağıtları" diyen dostunuza kulak vermediğiniz için pişmanlık duyuyor da. Getiride zirveyi yakalamak, çoğu kez olanaksızdır. Ancak, geriye dönüp baktığınızda çok büyük olasılıkla daha iyi yatırım alanları bulursunuz. Geçmişin verileriyle hesap yapıldığında, "keşke"lerle hareket edildiğinde kazançta zirveyi yakalamamak pek söz konusu olmaz. Geriye dönüp "keşke" diyenler yalnızca küçük tasarruf sahipleri mi, işadamları yanlış kararlar vermezler mi sanki? Türkiye'nin en deneyimli, en ileri görüşlü işadamlarından merhum Sakıp Sabancı, cep telefonu işine girmemekle hata ettiğini söylememiş midir örneğin? Ya da yanlış sektörlere yatırım yapan onlarca işadamı sermayeyi tüketmemiş midir? Siyasetçiler de zaman zaman attıkları bazı adımların bedelini çok ağır ödemişler, geriye dönüp onlar da "keşke" diye dövünmüşlerdir. Geçmişi planlarken en çok kullandığınız kelime, "keşke"dir. "Keşke şöyle yapsaydım, keşke öyle davranmasaydım, keşke direksiyona geçer geçmez kemerimi taksaydım, keşke o kadar hızlı gitmeseydim; keşke Türkiye maç kazandı diye atılan havai fişekleri izlemek isteyen kızıma bahçeye çıkması için izin vermeseydim; keşke, keşke..." Çek Cumhuriyeti'nin dünyaca ünlü kalecisi Cech de günlerdir "Keşke o topu tutmaya çalışacağıma yumruklasaydım" diye hayıflanıyordur. Ama tabii ki, elde edilen bu galibiyette Çek kaleci Cech'in bu hatasının rolü yoktur. Galibiyet; inançla, azimle, devre arasında "yüklenen" motivasyonla gelmiştir. Geçmişi planlamak, detayı yakalamak da böyle olur zaten. Bu kez geçmişle ilgili hayıflanma değil, daha önce görülemeyen "gerçekleri" görme söz konusudur. Geçmiş, bu kez başka türlü "planlanmaktadır". Kimileri de düşünür; iyi güzel de, bu inanç, azim, motivasyon niye bazı maçlarda yetersiz kalmaktadır? Ya da örneğin, Çeklerin direkten dönen topuyla fark bir anda üçe çıksaydı; inanç, azim ve devre arasındaki o motivasyon nutuklarından yine söz edecek, "Ama bu kez işe yaramadı" mı diyecektik? O zaman da dört gol atar, işi bitirir miydik acaba? Peki, Portekiz'in direkten dönen üç topu gol olsaydı, tam deyimdeki gibi beşlik simit halini almaz mıydık? Bu moral bozukluğunun üstesinden Prof. Üstün Dökmen gelebilir miydi dersiniz? Ya eleme maçları. Malta ve Moldova gibi futbolda adları bile geçmeyen ülkelerle berabere kalırken inancımız mı eksikti? Ya Norveç'e attığımız son dakika golünde rakip kalecinin topu bacaklarının arasından kaçırması da mı bizim inancımız, motivasyonumuz sayesinde oldu? Türkiye'de basın, kimilerine göre fazla özgür. Bu görüşü savunanlar arasına Milli Takımlar Teknik Direktörü de katılmış; basın mensuplarına "Böyle bir ülkeyi bulmuşsunuz, rahatsınız" diyebiliyor. Ayrıca, basından "70'inci dakikaya kadar yazdıklarınızı çöpe atmanız gerekti" diye güya özür dileyen teknik direktörden de, futbolcuların "Maçtan sonra yapacağınız yenilgiyle ilgili açıklamanızı değiştirdik" diye özür dilemesi mi gerekirdi? Şimdi sırada bir maç daha var, belki bir tane daha. Eğer bahçede havai fişek gösterisini izlemek isteyecek minicik çocuklar vurulacaksa, pencereden dışarıya bakan vatandaş yaralanacak ya da hayatını kaybedecekse, işten evine dönmekte olan işçi kurşun yiyecekse, varsın milli takım kazanmasın. Bu bir oyun değil mi, savaş mı ki illa kazanalım. On yaşında küçücük bir kızın hayatı mı, milli takımın maç kazanması mı? Unutmayın, o küçük kız, sizin kızınız da olabilir bir gün. Maç günleri mümkün olsa da sokakları sadece belinde silah sağa sola kurşun atan insan görünümlülere terk edebilsek, devlet olarak da meydanı onlara bıraksak, zaten engel olamıyoruz, birkaç saat kurtlarını, kurşunlarını dökseler. Bu kitleler, seviniyormuş gibi yapıp her türlü terbiyesizliği, saygısızlığı, anarşiyi sokaklara zaten taşıyorlar; kurşun adres sormuyor ve nereden geleceği belli değil, hiç olmazsa onları durduramıyoruz, zarar görecek masum halkı durdurmak mümkün olsa, bunu planlayabilsek. Geçmişi planlamak kolaydır, gelin bir kez de geleceği planlamaya çalışalım; galip gelirsek eğer, o gün sokaklar vatandaşını sevmeyen vatanseverlerin olsun, çoğu kez olduğu gibi, diledikleri gibi "sevinsinler", ama garibanları vuramadan, kurşunlayamadan...

Tüm yazılarını göster