Gayrisafi milli takım

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

A Milli Takımımız, 2014 Dünya Kupası eleme grubunda oynadığı maçta Hollanda'ya deplasmanda 2-0 mağlup oldu. Bu sonuçla birlikte de adeta hazırda bekletilen eleştiriler iplerinden boşandı. Temelde Selçuk İnan ve Gökhan Gönül'ün oynatılmayışına gösterilen tepki, futbol kamuoyumuzun tipik davranışsal arazlarından "ipe çekmeye" kadar vardı. "Abdullah Avcı" ismi Hiddink kadar afili olmayınca Hollandalı'nın aymazlıklarına neredeyse son maça kadar "vardır bir bildiği" sükûneti ile yaklaşan kalemler, Avcı'yı hedef göstermekte bir beis görmediler. Konuyla ilgili olarak sanırım şu analizi yapmak gerekiyor: 16 maçlık döneminde milli takımda 43 değişik futbolcu kullanan Guus Hiddink, "değişim" sözüyle geldiği görevinde "eski tas eski hamam" felsefesini benimsedi ve netice itibariyle ne yarışmacı takım kurmayı ne de gençleşmeyi sağlayabildi. Peki, Hiddink'in kurduğu takımlarda en fazla forma giyen futbolcu kimdi? 13 kez milli formayı sırtına geçiren Selçuk İnan. Hollandalı tecrübeli çalıştırıcı yönetiminde oynadığımız maçlarda Gökhan Gönül de 10 defa milli oldu. (Bu noktada Gökhan'ın sakatlıklardan doğan bir takım şanssızlıklar yaşadığını da ayrıca belirtmek gerekiyor) Sekiz maçtır millilerin başında bulunan Abdullah Avcı ise 7'si hazırlık maçı oynayarak geçen bu periyotta 33 farklı futbolcuya yer verdi. Bu 8 maçın tamamında forma giyen Arda Turan, Abdullah Avcı'nın sahada en çok güvendiği isim olacağa benziyor.
Kabul edelim, "her yiğidin bir yoğurt yiyişi" olduğu gibi her teknik adamın da bir kadro seçişi var. Kriterleri, taktik düşüncesi ve oyun karakteriyle bu seçimler kişiye özel. Futbola ilgimiz nedeniyle sonuçları her ne kadar tüm ülkeyi yakından etkilese de milli takım performansı konusunda sorumluluk bireysel olarak teknik adamlarda. Nasıl Guus Hiddink, Hırvatistan'a Play-Off maçlarında gol atamadan elenmenin faturasını ödediyse, Abdullah Avcı'dan da olası bir başarısızlık durumunda koltuğa yapışması beklenmemeli ki, kendisi zaten böyle bir karakter değil. Burada ilginç olan eleme grubundaki ilk maç sonrası bu konuların gündeme getirilerek, baskının sanki bilinçli yapılıyormuşçasına arttırılması. Yukarıda "Avcı'nın prensi" dediğimiz Arda, maç içindeki müsait pozisyonu ağlarla buluştursa puan bakımından sonuç değişir miydi bilinmez ama beraberlik halinde bugün "Olmaz böyle takım" diyenlerin, "deplasmanda Hollanda'dan puan almak çok iyi" yazacaklarına kalıbımı basarım. Esasen bizim problemimiz; hiçbir zaman milli takımın arkasında kayıtsız, şartsız ve katışıksız bir desteği oluşturamıyor oluşumuz. Hiddink örneğinde olduğu gibi, kariyerli yabancı hocaları eleştirirken kısık sesle konuşan futbol kamuoyunun içimizden birileri koltuğa oturunca "vurun abalıya" moduna geçmesi de hayli enteresan. "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" demişler. Evet, insan doğası gereği unutur. O halde hatırlatmak lazım. 17 Kasım 2010'da Hollanda ile Amsterdam'da özel bir maç oynamış ve o maçı da 1-0 kaybetmiştik. O karşılaşmada Gökhan Gönül ve Selçuk İnan da 90 dakika forma giymişlerdi. 17 Kasım 2010 ve 7 Eylül 2012 arasında her iki takım da yapılanmaya gittiler. Gerek Hollanda'da gerek milli takımımızda iki maçta da forma giyen ikişer isim var. (Hollanda: Heitinga, Sneijder - Türkiye: Hamit Altıntop, Umut Bulut) Anlayacağınız, Hollanda bizi aynı statta (Amsterdam Arena) iki farklı kadrosuyla ve iki farklı teknik adamıyla (Bert van Marwijk ve Louis van Gaal) iki kez yendi. Unutmadan Hollanda'nın nüfusu 16,5 milyon, Türkiye'nin 75. Şimdi bir dakika durun ve düşünün. İki ülke futbolu, iki ekol ve iki anlayış arasındaki fark yalnızca Selçuk İnan mı?

Tüm yazılarını göster