Gates'ten sonra, şimdi de Sarkozy'ye Napolyon benzetmesi

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Bundan yaklaşık yedi yıl önce Microsoft'un kurucusu Bill Gates, savcı şomas Jackson tarafından Fransız Devrimi'nin generali ve Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanı Napolyon Bonapart'a benzetilmişti. Napolyon'un orduları ile Avrupa'yı feşettiğini söyleyen Jackson, Gates'in de bilgisayar yazılımı ile dünyayı feşettiği iddasında bulunmuştu.

Bugün ise bazı yazarlar Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'yi Napolyon'a benzetiyorlar. Bunun başlıca nedeni Fransa'nın 1 Temmuz tarihinde AB dönem başkanlığını devralmasının ardından, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin ekonomiden, politikaya, göç konusundan, AB genişlemesine, küresel ticaretten, olimpiyatlara ve hatta basın özgürlüğüne kadar her alanda sesi en fazla duyulan liderlerden biri olmaya başlaması.

Muhalif sesleri susturmak

Öncelikle İrlanda'da gerçekleşen referandumda hüsrana uğrayan Lizbon Antlaşması'na el atan Sarkozy, bu konudaki tüm muhalif sesleri susturmak için elinden geleni yapıyor. Geçtiğimiz günlerde İrlanda'ya giden Sarkozy, bir yandan "İrlandalılar'ın hiç bir konuda zorlanmayacaklarını" ifade ederken, diğer yandan İrlanda'nın yeniden referanduma gitmesi gerektiğini söylüyor. İrlanda referandumunun ardından Lizbon Antlaşması'nı imzalamanın anlamsız olduğunu dile getiren Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski de, Sarkozy ile görüştükten sonra, ani bir U dönüşü yaptı ve antlaşmayı imzalamaktan yana olduğunu söylemeye başladı. Sarkozy, Lizbon Antlaşması imzalanmadıkça, yeni genişlemeleri veto edeceğini ifade ediyor.

Akdeniz Birliği, Sarkozy'nin gövde gösterisine dönüşen bir diğer konu. Sarkozy'nin talebi üzerine 43 Akdeniz ülkesi lideri Paris'te bir araya geldi. Zirvede henüz net bir sonuç yok. Bu girişimin Ortadoğu'yu barışa yakınlaştırıp yakınlaştıramayacağı, veya Türkiye'yi ne boyutta ilgilendireceği ise şu an için soru işareti.

Borroso'yu istiyor, Mandelson'u eleştiriyor

Sarkozy, insan tercihleri konusunda da isteklerini açıkça dile getirmekten çekinmiyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Borroso'nun bir dönem daha başkanlık yapmasını istediğini açıklaması bunun en somut örneği. Borroso da yeniden başkanlık yapmakta istekli olduğunu, fakat bunun için öncelikle 2009 yılında gerçekleşecek parlamento seçimlerinin beklenmesi gerektiğini söylüyor.

Sarkozy Borroso'yu desteklerken, Avrupa Komisyonu Ticaretten Sorumlu komiseri Mandelson'u ise sürekli eleştiriyor. Özellikle tarım ürünlerinin korunması Sarkozy'nin en fazla yoğunlaştığı konulardan birisi.

Sarkozy'nin kontrol altına almayı planladığı bir diğer alan da Avrupa Merkez Bankası. Uzun bir süredir bankanın para politikasını eleştiren, son dönemde gerçekleşen faiz artırımını doğru bulmayan Fransız Cumhurbaşkan, bankanın yönetim modeline müdahale etmeyi planlıyor. Sarkozy, yönetim kurulu toplantılarının bir raporunun yayınlamasını talep ederken, Euro bölgesi finans bakanlarının temsil ettiği Eurogrup'un AMB ile işbirliği içinde çalışmasını da istiyor.

Tüm bunların yanı sıra Sarkozy'nin başarısı olarak değerlendirilen bir diğer konu da, Anayasa değişikliği paketi. Bu değişiklik kapsamında AB'ye yeni üye olacak ülkeler için doğrudan referanduma gidilmesi şartı korunurken, meclis ve senato üyelerinin beşte üçünün talep etmesi halinde cumhurbaşkanı, söz konusu ülkenin üyeliğinin onaylamasına parlamentonun onay verip vermeyeceğine karar verecek.

AB nüfusunun yüzde 5'inden fazla nüfusu olan ülkeler için doğrudan referandum şartının korunması istemi, senato tarafından "Türkiye gibi müttefik bir ülkeyle ilişkileri yaralar" nedeniyle reddedilmişti. Fakat sonunda Sarkozy'nin istediği oldu.

"Güç ortaya çıkınca kanunlar yazıflar" sözünün sahibi olan Napolyon, Sarkozy'nin tersine Türkiye'ye yönelik güzel sözler söylemişti.

"Yeryüzünde yalnız bir devlet olsaydı, başşehri İstanbul olurdu" bu sözlerden biri.

Bir diğeri ise daha etkili: "Türkler öldürülür, lakin mağlup edilemezler..."

Napolyon benzetmesinin başlıca nedeni, Fransa'nın 1 Temmuz tarihinde AB dönem başkanlığını devralmasının ardından, Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin ekonomiden, politikaya, göç konusundan, AB genişlemesine, küresel ticaretten olimpiyatlara kadar her alanda sesi en fazla duyulan liderlerden biri olmaya başlaması.

Oyun kurucular

Biri sporcu. UCLA basketbol takımını eski koçu. Diğeri bir yönetici. Starbucks'un CEO'su. İkisi de profesyonel. Ve ikisi de başarılı.

Yüzyılın koçu seçilen efsanevi basketbol koçu John Wooden ile Küresel Liderlik Ödülü Sahibi sahibi Sturbucks CEO Howard Schultz'un başarılarının ardında ortak bir neden var: Liderliği bir takım oyunu olarak görmeleri.

97 yaşındaki Wooden, liderliğin öğrenilen bir özellik olduğunu söylese de herkesin lider olamayacağı görüşünde. Wooden'a göre başarının sırrı, bir liderin yönettiği kişileri dinlemesi, onlara saygı göstermesinden geçiyor. "Herkesin ortak bir amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekir" diyor Wooden.

Schultz da Wooden'la aynı düşünelere sahip. "Bir liderin herşeyden önce eleştiriye açık olması gerekir. Bu da güvenle ilgili" diyor Schultz.

İş dünyası ve spor alanında çok fazla benzerlik olduğuna dikkat çeken Schultz, işin de bir takım oyunu olduğunu ve birden fazla lider olabileceğini söylüyor. "Bir lider, eleştiriye açık ve duyarlı olduğu sürece, insanları daha fazla bir araya getirir ve takım kazanır" diyor Schultz.

Her ikisinin de sırrı aynı: Takımın kazanması için herkesin birbirini dinlemesi, eleştiriye açık olması, ve birbirinin fikirlerine saygı göstermesi gerekli.

Tüm yazılarını göster