Galatasaray virajı alabilecek mi?

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Ankaraspor ile Galatasaray'ın Yenikent ASAŞ Stadı'nda karşılaştıkları kupa randevusunda göz dolduran taraf mavi-beyazlı Ankara ekibi oldu. Hafta sonunda Eskişehirspor'a farklı mağlup olan ve bir anlamda "yara sarmak" amacıyla bu karşılaşmaya çıkan Galatasaray'da sistem değişmiş ve yeniden 4-2-3-1'e dönülmüştü. Şahsım adına bu değişimi olumlu buluyorum, çünkü sarı-kırmızılı takımın tek santrforla dahi yeterli hücum gücüne erişebildiğini düşünüyorum. Sarı-kırmızılı takımdaki temel problem orta sahanın defans-ofans dengesini istenilen düzeyde kuramamasından kaynaklanıyor. Ankaraspor karşısında da bu durum açıkça göze battı. Belki orta alanda yeniden bir beşli oluşturulmuştu ama gerek Meira'nın partneri Mehmet Güven'in etkili bir futbol sergileyememesi gerekse de Ümit Karan arkasındaki üçlünün (Arda, Lincoln, Kewell) taktik disipline sadık kalamayışları yüzünden bu bölgede Ankaraspor daha baskın olan taraftı.

Aykut Kocaman takımlarında karakteristik olarak dikkat çeken bir özellik varsa o da topa sahip olma ve pas yapma isteğidir. Sezon başından bu yana gösterdiği performansla lig üçüncülüğüne yükselmeyi başaran Ankaraspor'da bu geleneksel taktik yaklaşımın korunduğu hemen dikkat çekiyor. Hürriyet, Weeks, Adem, Bilal ve Özer gibi hem fizik mücadeleye yatkın hem de pas yüzdesi lig ortalamasının üzerinde oyunculardan müteşekkil orta sahanın Ankaraspor'un bu sezonki çıkışında önemli bir etken olduğunu saptamak gerek. Bu orta sahaya karşı Galatasaray'ın ilk yarıda iyi bir direnç gösterdiğini söylemek mümkün. Ancak karşılaşmanın ikinci yarısında ve özellikle 60. dakikadan sonra tıpkı Eskişehir deplasmanında olduğu gibi sarı-kırmızılı takımın giderek oyundan düştüğünü gördük. Bunu (iki tanesi zorunlu da olsa) Aykut Kocaman'ın maç içinde yaptığı oyuncu değişikliklerinden de rahatça anlayabiliyoruz. Galatasaray'ın bu maça yedeklerden takviyeli bir kadroyla başladığı doğrudur ama dikkat edilirse Ankaraspor'da da durum farklı değildi. Sanıyorum bugünlerde Michael Skibbe'yi en fazla zorlayan aksaklık Linderoth, Mehmet Topal, Barış Özbek ve bu maç için Ayhan gibi oyuncuların eksikliğinden kaynaklanıyor. Gaziantepspor, Benfica ve Fenerbahçe gibi ciddi maçların arifesindeki takımını bu oyuncularla takviye etmek isteyen Alman teknik adamın, ciddi olarak 4-3-2-1 (defansif 4-3-3) sistemi üzerinde beyin jimnastiği yapması yararlı olacak gibi. Elbette bu durumda Lincoln'e kulübe yolu gözükecek ama Galatasaray orta sahasında 60. dakikalardan sonra gözlenen düşüşün kısa vadede önüne geçmek, ancak böyle mümkün olabilir. Mehmet Topal'ın yakın zamanda iyileşebileceğini düşünürsek; orta alanın ortasında Ayhan-Meira-Mehmet Topal gibi bir üçlü kurmak ve Kewell-Arda ikilisini yine kanatlarda kullanarak tek santrfor oynamak şu an için kâğıt üzerinde işler görünen çözümlerden bir tanesi.

Hem Galatasaray'ın bu sezon izleyeceği rota hem de Michael Skibbe'nin takımdaki geleceği açısından sarı-kırmızılı takımın önündeki üç maç çok önemli. Eğer takımdaki defansif zafiyetin önüne geçilemez ve üç maçlık bu periyot istenildiği gibi tamamlanamazsa Galatasaray'da bazı sıra dışı gelişmeler yaşanabilir. Tersi olur da Gaziantepspor, Benfica ve Fenerbahçe maçları kayıpsız atlatılabilirse bu kez hem Skibbe hem yönetim hem de camia rahat bir nefes alacaktır. Futbolseverlere tavsiyem 9 Kasım akşamına kadar Galatasaray'ı dikkatle takip etmeleri. Bakalım neler olacak?

Sudoku taktiği

Beşiktaş-Antalyaspor maçının en kısa özeti başlıkta saklı. Antalyaspor'un kale önünde kurduğu tahkimatı 72 dakika boyunca aşamayan siyah-beyazlılar, Cisse'nin kaydettiği golden sonra istihkâmcı misali kısa zamanda savunma duvarını delik deşik ettiler. Aslına bakarsanız Antalyaspor takımının ligde yerinin takımı olmadığını söylemek mümkün. Ama nasıl beceriyorlarsa 70'ten sonra savunmada fena halde çözülüyorlar. Beşiktaş karşısında da 72 dakika direndiler ama kronometre 77'yi gösterdiğinde 3-0 yenik durumdaydılar. Maçın bir anda 3-0 olmasını müteakip Beşiktaş'ın bulduğu pozisyonlar ise aslında Antalyaspor'un açık oynamak durumunda kaldığında ne denli sıkıntılar çektiğinin göstergesi gibiydi.

Maça başlayan Beşiktaş takımında bir aksaklık vardı. Mustafa Denizli'nin normalde ilk on birde şans bulamayan futbolculara forma vermesi takımdaki aritmiyi bir nebze olsun açıklıyor ama sanki İnönü Stadı'nda bundan fazlası da yaşandı. İlk 45 takımdaki görüntüsüyle Beşiktaş, sanki çalışması için bir dişlisi eksik olan makine gibiydi. Bizler de ilk yarı boyunca bu dişlinin kim olduğunu ve hangi mevkide olması gerektiğini düşündük durduk. Galiba bu biraz da Mustafa Denizli'nin oyunculara tanıdığı oyun serbestisinden kaynaklanıyor. Hani her maçta takımların taktik dizilişlerini 4-4-2, 3-5-2 diye yazıyoruz ya, inanın Beşiktaş'ın taktik düşüncesini çözmek her hafta zorluk derecesi yükselen bir sudokuya benziyor. Toplamı her seferinde on bir çıkan ama hangi mevkiye hangi rakamı yazmanız gerektiği konusunda bolca tereddüt yaratan bir sudokuya. Bir kere defansta üçlü bir blok var ama başlama düdüğü çaldıktan sonra o üç futbolcunun (Toraman, Sivok, Cisse) bir daha yan yana gelmesi kolay olmuyor. Top Beşiktaş'ta iken Sivok orta sahada ön libero özellikli futbolcunun (Uğur veya Cisse) yanına geliyor. Stoperlere bakarsanız sol açıktan orta yapanı da, kale önünde gol kovalayanı da mevcut. Rakip ataklarda savunmayı beşleyen kenar adamları kontratak tehlikesine karşı zaman zaman içeri giriyorlar. İlerideki üçlüden kanatlara yakın olanlar rakiplerini kovaladıklarında tek santrforlu bir sistemi izleme şansınız da var.

Beşiktaş'ın bu karmaşık sistemini çözmek kadar, bu sisteme karşı strateji geliştirmek de zor. Bu açıdan bakıldığında durumu Beşiktaş'ın avantajları arasında sayabilirsiniz ancak ayağa ve hızlı oynayabilen takımlara karşı siyah-beyazlıların sıkıntı çekmesi de olası. Bu sebeple Beşiktaş'ın hafta sonunda çıkacağı Kayseri deplasmanı sistemin ne olup ne olmadığı konusunda "turnusol kâğıdı" vazifesi görecek. Beşiktaşlı'ya soracak olsanız o hayatından memnun. Mustafa Denizli önderliğindeki Beşiktaş üç maçta, belki Ertuğrul Sağlam'ın takımının on maçta yaratamadığı kale önü zenginliğini yarattı. Bakmayın siz İnönü'deki Sivas beraberliğine. O maçta Beşiktaş forvetleri biraz becerikli ve dikkatli olmayı becerebilse geçen haftadan beri sebebini alamadığım biçimde övülen Sivasspor'un akıbeti de Antalyaspor'la aynı olacaktı. Burada Beşiktaş açısından önemli bir nüansa dikkat çekmek isterim. Rakip oyunu "Çanakkale geçilmez" şekline sokup 8 kişiyle savunmada kalınca Beşiktaş da rakip yarı sahaya sekiz kişiyle tabiri caizse çöküyor ama siyah-beyazlılarla aynı hücum iştahına ve yakın beceriye sahip takımlar karşısında Mustafa Denizli'nin takımını henüz izleyemedik. Kayserispor maçına verdiğim önemin asıl sebebi de bu.

Tüm yazılarını göster