Fuzuli

Cüneyt DİRİCAN cuneyt.dirican@dunya.com

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” demiş Fuzuli. Ekonomi ve piyasalar hakkında başta sosyal medya olmak üzere o kadar çok tezat var ki uzun zamandır. Arada sırada, belki tesiri olmasa da hatırla(t)makta fayda olabilir. Öncelikle epistemoloji ile başlamak lazım. “Ekonomik Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar Zirvesinde” yabancı akademisyenler tarafından birçok kıymetli sunum yapıldı. Ancak öne çıkan iki tane başlık vardı bizim medyada.

Epistemolojik kopuş” uluslararası literatürde kullanılan bir kavram iken, ilk defa bizde kullanılıyor gibi bizim (sosyal) medyada genelde bir haber akışı oluştu. Öte yandan, davetli kıymetli profesörlerden bir tanesi olan Missouri-Saint Louis Üniversitesi’nden Max Gillman’ın “Türkiye’ye IMF’i önerdi” konulu haberi yine medyada öne çıkan ikinci başlıktı. Prof. Gillman, Hayek ekolünden bir akademisyen. Neoliberal iktisatçı olarak zaten farklı bir öneri getirmesi aslında daha ilginç olurdu. Ancak konumuz medyada öne çıkmış olan bu iki haber değil.

Arkasındaki epistemoloji... Gillman’ın bu önerisi ile ilgili yabancı medyada yani küreselde çıkan tek haber kendi üniversitesinin haber bloğu. Gelelim iktisatta epistemolojiye. Heterodoks iktisat dünyada ve akademide var olan bir kavram. Ancak “epistemoloji ile iktisat arasında bir bağ yoktur, aslında iktisatta böyle bir şey de yoktur” diyenler genelde (ortodokslar) neoliberal iktisat savunucuları. Neoliberal iktisadın kurucuları Friedrich August von Hayek ile birlikte Ludwig von Mises olarak kabul edilir. Mises’ın 1933 yılında yazdığı ve sonra yeniden basımı yapılan “Epistemological Problems of Economics” diye bir kitabı olmasa “bilginin felsefesini” burada da bu kadar tartışmaya gerek olmazdı.

Enflasyon ve M2

M2 para arzı uzun zamandır dünyada roket gibi yükseliyor. Aslında küreselde enflasyon bu yüzden kaçınılmazdı. ABD, Norveç, El Salvador, Türkiye, Arjantin ve daha birçok ülkedeki ortak payda M2 artışı. Enflasyonda esas sorun 1971- 84 arasındaki gelişmelere benzer şekilde enerji ve emtia fiyatları. Rusya-Ukrayna Savaşı ile Çin’in Covid kapanması ile birlikte bu ikilide iyice kopuş yaşanmıştı. Arz enflasyonunu politika faizi artışı ile yönetmek aslında çok iddialı olan. Tezatlardan biri de burada başlıyor.

Helikopter paranın mucidi, Harvard ve MIT mezunu Ben Şalom Bernanke (vd. 2004) bizzat makalelerinde diyor ki, “Fiyat (enerji) şoku olan dönemlerde büyümeyi olumsuz etkilemesi nedeni ile politika faizi sabit tutulmalıdır”. Tek diyen Bernanke de değil. Sargent ve Wallace (1975) “Fiyatlarda öngörülmezlik varsa politika faizi anlamını yitirir” demişler.

Dünya Bankası’ndan, OECD’ye, BM’den Stiglitz’e aslında benzer söylemler bu yüzden oldu. Gelelim ABD’ye… “Yumurta” yazımızda yazmıştık. “US Bureau of Labor Statistics” veri ve grafikleri bize net olarak diyor ki gıda enflasyonu yükselmeye devam ediyor. Ancak enerji fiyatları hızla düşüyor. Öte yandan, “ABD Ulusal Petrol Rezervleri” 1983’ten bu yana tarihi en düşük seviyesine geldi. Grafiklerde enerji fiyatı endeksi ile petrol rezerv düşüşü birebir örtüşüyor.

Ocak 2023 itibarı ile CPI (TÜFE) sepeti(n)de (ağırlıklar) değişti malum. Bunları dikkate alırsak, ABD enflasyonunda başarı Fed’in faiz politikası mı yoksa (1980-81 şok faizleri ile) Volcker dönemine yapılan atıftaki gibi, o zaman devreye giren Kanada ve Meksika petrol kuyuları mı, yoksa resesyon mu, karar okuyucularımızın. Nitekim geçenlerde CNBC’ye verilen bir demeçte “Gevşek para politikası ile enflasyona maruz kalmak büyüme getirmez” denilmişti. Peki, tezat soruyu soralım. Sıkı para politikası ile faiz artıran Arjantin, İngiltere ve Fransa’da büyüme gelmezken enflasyon niye düşmüyor? Hatta İngiltere’nin büyüme için faizleri düşürmeye başlayacağı konuşuluyor artık. Yazık oldu Liz Truss’a, boşuna gitti mi demek lazım? Bundesbank ve IMF ekonomistlerinin son makalelerinde, şirketleri yüksek döviz borçlu kırılgan ekonomilerde (kırılgan ekonomi de iktisatta kullanılan bir terimdir ve savunmasız diye çevrilmez) büyüme adına makro ihtiyati tedbirlerin önceliklendirilebileceği de yazılmışken, acaba iktisadın kuralları ve sınırları gerçekten bu topraklarda farklı mı yazılıyor?

Parasal konular

Sosyal medyada iki tane tezat tivit vardı yine geçenlerde. İlkinde merkez bankasının parayı yarattığını, bankaların ucuz faizle bu fonları alıp şirketlere kullandırdığını söyleyen bir flow’du. Merkez Bankası sadece parayı basar ama krediler ile parayı aslında bankalar yaratır. BDDK verilerine bakıldığında ise yine net bir şekilde görülüyor ki, 13 Ocak 2023 itibarı ile bankaların TCMB’ye borçlarının kredilerine oranı yüzde 2,7, mevduatlarına oranı yüzde 2,3 ve yine TCMB’den alacaklarına oranı yüzde 23 (yani alacakları daha fazla). Özetle, bankalar fonlamayı mevduat, repo, bankalar arasında yapıyorlar, merkez bankasından değil. Başlangıç noktası yanlış olunca tezatların oluşması normal.Diğer tivit ise yüzde 65 enflasyon varken, bankalara yüzde 9 ile yine ucuza kredi verilirse, zorunlu olarak (negatif getirili) tahvil alınması normal diyordu.

Kazan doğuruyorsa öldüğüne de inanmalı

Fed’in verilerine bakılınca, Kasım 2022’de ABD bankalarındaki menkul kıymetler ile Ocak 2023’deki tutar aynı. Üstelik orada da kağıtlar negatif reel getirili ve arada satıp tekrar almışlar. Aynı zaman diliminde ve tarihlerde, bankalarımızda TL Menkul Değerler portföyünün yüzde 7,8 artarken, TL kredilerimizin yüzde 9 artmış olmasını yansıtan bir açıklama değil. Üstelik tezat bununla da bitmiyor. Fed bilançosunu mayıstan bu yana yaklaşık 500 milyar dolar azaltırken, yabancılar da bir o kadar daha ABD tahvilini bir yılda satarken, 11 katına ve 2.5 trilyon dolara giden Fed bilançosu ters repo miktarını da dikkate almamanız gerekiyor. Yani kazan doğuruyorsa öldüğüne de inanmak gerekiyor.

KKM tutmaz, yük olur denirken, şimdi çıkışlar niye oluyor tezat sorusuna geldik. Yine bir yorumda, borçlanma faiz oranının borç seviyesinden daha büyük risk teşkil ettiği söyleniyordu. Kasıt edilen haliyle ABD ve Türkiye ekonomisi. Ancak o baz para derken arkasındaki rekor x ( bütçe + cari açık + kamu borcu) ve bunların GSYİH’ya oranları tarihi yüksek seviyelerinde. Kabaca 800 milyar dolar kümüle faiz yükü oluşmuş ve 2023 bütçesindeki 105 milyar doların payının yüzde 7,5 olması öngörülüyor. Türkiye’de 2022 bütçe gerçeklemesinde faizin payı yüzde 11,5. Aradaki farkı kabaca CDS primi diye düşünürsek aslında faiz oranları farkı orantılı demek çok yanlış olmaz. Bizde borçlanma maliyeti oranları ortalama ve kümülatifte (zorunlu olarak !?) düşüyor. Ancak yukarıdaki makro rasyolarda ABD’den daha iyi oranlarımız. Tabii tezat burada. Peki, rasyolarımız iyiyken CDS’lerimiz niye burada? Davranışsal finans, gürültü riski?

Brezilya ve Arjantin ortak para birimi çıkaracak haberine “Niye olmaz, iki farklı ekonomi, enflasyon, vb.” başlıklarla yine sosyal medyada çok fazla olumsuz yaklaşanlar oldu. Universidad de los Andes, Facultad de Economía, Bogotá, Colombia’dan Marc Hofstetter'in 2009 tarihli makalesi, Latin Amerika ülkelerinde dolarizasyona karşı parasal birlik olmasının gerekli ve faydalı olduğunu söylüyor. Lula'nın ulusal paralarla dış ticareti (!) bu nedenle öne koyduğunu yazıyor. Brezilya'nın olduğu bir birliğin daha hızlı sonuç alacağını ve Brezilya Arjantin ortak para biriminin doğru bir birleşim olacağı çıkarımını yapıyor

Özetle, iktisatçılar anlaşamaz denilir, normaldir. İktisatta farklı ekoller vardır. Sorunlar da var. Ancak tezatları ve yanlışları normal kabul ederek sorunları çözmek ve arzu edilen doğru sonuçlara ulaşmak mümkün değil.

Tüm yazılarını göster