Futbolda yükselen Arap sermayesi

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada sportif faaliyetleri sarmalayan Arap sermayesi, “sponsorluk” kavramına bakışı ve bu konudaki işleyişi kökünden değiştirmişe benziyor. Yalnızca körfez bölgesi havayollarının son yıllarda sponsorluk yoluyla destek verdiği takımları ve organizasyonları yazmaya bile sayfamız yetmez. Yine de birkaç örnek verelim. Emirates (Birleşik Arap Emirlikleri); FIFA’ya yıllık 25 milyon pound karşılığı, Arsenal’e stadyumun isim hakkı için 2021 yılına kadar 357 milyon pound karşılığı, AC Milan’a göğüs reklamı için yıllık 15 milyon pound karşılığı, Real Madrid’e yine göğüs reklamı için yıllık 25 milyon pound karşılığı sponsor olmuş durumda. Qatar Airways (Katar); 2022 FIFA Dünya Kupası, Qatar Masters golf turnuvası, EuroHockey Avrupa Şampiyonası, ülkedeki majör sürat botu, tenis ve kriket turnuvalarının partneri. Etihad Airways (Katar); Eski adıyla Melbourne yeni adıyla Etihad Stadı isim hakkı sahibi, Formula 1 Abu Dhabi Grand Prix’i ana sponsoru, Manchester City’nin stat ve göğüs reklamı sponsoru.

Elbette ki, sponsorluklar ve havada uçuşan milyonlar bunlarla sınırlı değil. Örneğin, Türkçeye “Abu Dhabi Birleşik Yatırım ve Gelişim Grubu” olarak çevirebileceğimiz ve kısa adı ABUG olan grup, Manchester City’nin çoğunluk hisselerine sahip olmak için tam 150 milyon pound ödemişti. Aynı grubun İtalya’nın Inter takımı ile de sıkı bağları mevcut. Öyle ki, birlikte Abu Dhabi’de bir futbol akademisi kurmaya karar verdiler. Arap sermayesinin İngiliz futboluna olan ilgisi kıta geneline yayılmakta da çok gecikmedi. Katar kraliyet ailesi üyelerinden Şeyh Abdullah bin Nasser Al-Thani, 2010’da İspanya’nın Malaga takımının bütçesine bir hamlede 36 milyon euroluk katkı yaparken, yeni stat inşası için de 70 milyon euro destek çıkmaya söz verdi. (Al-Thani daha sonra kulüpten desteğini çekti) Aynı yıl Katar Spor Yatırımları (QSI), Fransa’nın Paris Saint-Germain kulübüne ait hisselerin %70’ini satın aldı. QSI, Haziran 2012’de de kalan %30’luk hisseyi bir Amerikan yatırım şirketinden almak için tam 100 milyon euro ödedi ve kulübün tek sahibi oldu. Bu satın almalar sonucu Katar’ın Fransa genelinde yaptığı en büyük yatırım da PSG olarak kayıtlara geçti. Bu arada Al-Jazeera de Fransa ligi naklen maç yayınlarının bir kısmı ve Fransa’da oynanacak Şampiyonlar Ligi maçlarının yayın haklarına 121 milyon euro para ödedi. “Bunda ne var?” diyenler için hemen belirtelim; Al-Jazeera Sport Yönetim Kurulu Başkanı, QSI Yönetim Kurulu Başkanı ve Paris Saint-Germain CEO’su aynı kişi idi.

Yukarıda çizmeye çalıştığımız tablo yanında ayrıntı gibi görünen kimi futbol yatırımları da var. Örneğin Kuveytli Al-Hasawi ailesi İngiltere’nin köklü kulüplerinden Notthingham Forest’i satın alırken, iddialara göre kulübün 90 milyon euroyu bulan borçlarının büyük kısmını kapattı. Birleşik Arap Emirlikleri’nden MARYA isimli yatırım şirketinin sahibi Hasan Abdullah Muhammed İsmaik ise Almanya’nın 1860 Münih kulübünün %49’luk hissesine sahip olmak için 18 milyon euro ödedi. Örnekler çoğaltılabilir. Hatta son dönemde Arap sermayesinin İtalya, Belçika, Hollanda ve Türkiye liglerine de artan bir ilgi duyduğu sıkça dile getiriliyor. Tüm bu olan bitenin Avrupa futbolunun aktörleri arasında karmaşık hislere sebep olduğunu düşünüyorum. Örneğin Borussia Dortmund CEO’su Hans-Joachim Watzke, kendisine konuyla ilgili yöneltilen bir soruya “Arap sermayesinden çekinmeye gerek yok. Bu tip yatırımlarla Orta Doğu ve Avrupa futbolu arasında bir köprü oluşuyor. Bunun futbol açısından bir sakıncası yok.” cevabını verirken filmi biraz daha geri sardığımızda UEFA Başkanı Michel Platini’nin PSG’nin satışı karşısında verdiği tepkiyi görüyoruz:

“Yabancı sermaye taraftarı olduğumu söyleyemem. Hatta önüne geçmek için çeşitli çözümler arıyorum; ancak İngiliz ve Fransız yasaları bu çılgınlığı engellemek için yeterli değil. Katarlı bir başkan, Brezilyalı bir sportif direktör, İtalyan bir hoca ve farklı ülkelerden futbolcular… Böyle bir PSG hayal edemiyorum.”

UEFA’nın yürürlüğe almaya çalıştığı Finansal Fair-Play ile şahısların kulüplere kaynak aktarmasını engellemeyi hedeflediğini bilmeyen yok ama yukarıda uzunca anlattığımız girift sponsorluk ilişkileri yüzünden bu mali disiplin hareketi pek çok otorite tarafından “daha başlamadan kadük olmuş” sayılıyor. Aslına bakarsanız, paranın (ya da daha kibar tabiriyle sponsorluğun) nelere kadir olduğunu anlamak için bir hafta kadar geriye gitsek de yeterdi. FIFA Asbaşkanı Jerome Valcke Katar’da düzenlenecek 2022 Dünya Kupası’nın yaz aylarında oynanmayacağını açıklarken, “Katar’daki Dünya Kupası, Haziran-Temmuz aylarında oynanmayacak. Bence, 15 Kasım-15 Ocak aralığı en uygun zaman dilimi olacaktır. Kasım’ın 15’inden sonra Aralık ayının sonuna kadar olan periyot, hava koşullarının en elverişli olduğu zaman. Avrupa’da ortalama bir bahar gününe denk bir sıcaklık olur.” cümlelerini kullandı. 1930’dan bu yana 19 kez düzenlenen Dünya Kupası maçları ya haziran ya da temmuzda oynanmış final karşılaşmalarıyla noktalandı. Organizasyon Katar’a verilince kupa bu kez yeni yılda sahibini bulacak. Alın size tanıtımın büyüğü…

Tüm yazılarını göster