Futbolda rekabet açısından finansal denge sorunu

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Objektif bir gözle bakıldığında, başta Avrupa olmak üzere, düzenlenen tüm futbol organizasyonlarında zengin ve büyük takımların başat durumda olduklarını görüyoruz. Bu durum, endüstriyel futbolun "reytingi" için de yaşamsal bir öneme sahip. Çünkü finansal dengesizlik bir yandan şampiyon kültürünün yaşamasına olanak verirken, diğer taraftan futbol maçlarındaki heyecan fırtınasının dinmesine ve buna bağlı olarak lig reytinginin düşmesine neden oluyor. Aynen Turkcell Süper Lig'de olduğu gibi.

Aşağı yukarı her yıl Süper Ligimizde kimin şampiyon olacağının yüzde 33.3 olasılıkla belirli olması, ligin reytingini düşürüyor, dünyanın en önemli derbisi olarak gösterdiğimiz Fenerbahçe-Galatasaray maçını yurtdışında kimseye satamıyoruz. Kısacası bir ligde finansal yoğunlaşma, sportif tekelleşmeyi de beraberinde getiriyor. Bu durum dünyanın en önemli liglerinde de aynı. Bu bağlamda bu yıl ki Turkcell Süper Lig'de ilk 5 takımın at başı giden yarışı reytingin yükselmesine olanak sağlıyor.

Günümüz futbolunda rekabetçi denge, kulüpler arasında dengede rekabeti sağlayabilmek bakımından çok önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor.  1990'ların ikinci yarısından itibaren giderek ticarileşip endüstriyel bir karaktere bürünen futbol, rekabet bakımından güçlü bütçeler gerektiriyor. Yüksek bütçeli kulüpler rekabeti kendi lehlerine bozmuş durumdalar. Yani, zengin kulüpler sahip oldukları finansal güç ve olanaklar sayesinde, haksız rekabet üstünlüğünü ele geçirmiş vaziyetteler. Haksız rekabet doğal olarak, dengesiz rekabeti beraberinde getiriyor. Dengesiz rekabet ise futbolun orta ve uzun vadede kalite ve reyting kaybına yol açabilecek en önemli faktör olarak kendini somutluyor.

Futbolun kalitesi, rekabetçi yapının daha güçlü ve dengeli olmasına bağlı. Kulüpler arasında dengede rekabeti kurabilen yapılanmalar, rakiplerine göre daha rekabetçi ligler haline gelebiliyor. Bu kapsamda rekabetçi liglerde futbol kalitesi daha yükselirken, buna bağlı olarak reyting de daha fazla artmakta; buna bağlı olarak kulüplerin gelirleri geometrik olarak artabilmektedir.

Doç.Dr.Kutlu MERİH ile birlikte kaleme aldığımız Futbol Ekonomisi isimli kitabımızda Rekabetçi Denge üzerine çok derinlemesine yaptığımız analizlerde gördük ki; futbolda rekabetçi dengeyi yanlış noktada tesis eden ligler, süreç içinde rakiplerine göre rekabette geride kalmakta ve önemli gelir kaybına uğramaktalar. Bu nedenle bu haftaki yazımızda kulüplerin birbirleriyle olan rekabetlerini etkileyen en önemli unsur olan Finansal Denge sorunu üzerinde durmaya çalışacağız.

Finansal dengesizlik Kutlu MERİH'in saptamasına göre "finansal polarizasyon"a yol açıyor.

Finansal denge sorunu

Geçen haftalarda "Futbolun Paradoksal Sorunları" başlığıyla kaleme aldığımız yazıda da dile getirdiğimiz üzere,  Lig Bütünlüğü İçinde Rekabetin Kalitesinin Yükselmesi, Toplam Kaliteyi Artırıyor! Yani bir bakıma bir spor olayı, rakiplerin birlikte ürettikleri ortaklaşa bir üründür. Bunun kalitesi verdiği seyir keyfine ve sonucun belirsizliğine ve bu rekabetin neyi etkilediğine bağlıdır. Hal böyle olmakla birlikte; bazen bir ligde bir takımın finansal kazançlarını kullanarak, en iyi oyuncuları almasına olanak sağlanması, kulüpler arasında rekabetin zayıflamasına yol açıyor. Buna bağlı olarak, zengin kulüpler doğal olarak ligi domine ederken; diğer kulüpler de başaltı kulüpleri haline geliyor. Bu yapı böylece orta ve uzun vadede Liglerde bazı kulüpleri mali açıdan daha da zayıflatır ve sportif anlamda geriye düşmelerine neden olurken; bu etkinlikten alınan  keyif;  belirsizliğin giderek ortadan kalkması nedeniyle azalmaya başlar. Bu şekilde bazı riskler de yok olur. Bu durum da seyircinin ilgisinin kaybolmasına ve takımların gelirlerinin düşmesine yol açar. 

Gerçekten de sporda rekabet temel olmakla birlikte, rekabetin anlamlı olabilmesi bakımından kazananlar kadar kaybedenler de iyi olmalı ki, bu yarışma devam etsin. Yani rekabetsiz ve sonu daha baştan belli olan hiç bir spor karşılaşması, ilgi ve destek görmez. Bu durumun genellik arz etmesi halinde, kazananlar daha güçlenirken, kaybedenler de giderek zayıflamaya başlar. Zaman içinde sporun temel ruhu olan rekabetçi yarışma bu şekilde ortadan kalkar. Bu duruma örnek olarak, üç büyüklerin Süper Ligimizdeki oligarşik egemenliği verilebilir.

Kısacası; Finansal denge sorunu aslında bizi yukarıda belirttiğimiz en önemli paradokslarından birisine götürüyor. Yani Finansal dengesizlik paradoksuna…

İkinci Paradoks : "Finansal Dengesizlik" Paradoksu ya da Finansal güç rekabeti geriletiyor!

Şayet ligdeki her kulüp en iyi oyuncuları takımlarına transfer etmekte serbest olursa, kulüpler arasındaki rekabet, ücret ve primlerin yükselmesine yol açar. Parasal olanakları diğer kulüplere göre daha iyi olan kulüplerin, istedikleri futbolcuyu takımlarına transfer edebilmeleri, zaman içinde haksız bir rekabetin de doğumuna yol açıyor. Ortaya çıkan bu haksız rekabet, bu kulüpler arasındaki parasal uçurumların giderek daha da büyümesine neden oluyor. Haksız rekabetin yıkıcı etkisine maruz kalan, olanağı sınırlı diğer kulüpler yarışmalarda sadece "başaltı takımları" ya da "ötekiler" olarak kalıyor. Bu durum ise lig bütünlüğü içinde rekabeti bozarken, güçlüden yana haksız rekabetin de doğmasına neden oluyor. Nitekim Platini'nin bu durumu görerek, 2010 yılından itibaren gerek Şampiyonlar Ligi'nde, gerekse UEFA Kupası'nın formatında değişime gidecek olmasının altında bu neden yatıyor. Platini diğer yandan futbolda finansal dengesizliğin önüne geçebilmek için, kulüplerin harcamalarının, gelirlerinin yüzde 60'ı ila yüzde yetmişi arasında olmasını da tavsiye ediyor.

Bu paradoks,  günümüz yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.

Objektif bir gözle bakıldığında, başta Avrupa olmak üzere, düzenlenen tüm futbol organizasyonlarında zengin ve büyük takımların başat durumda olduklarını görüyoruz. Bu durum: Endüstriyel futbolun kendisini yeniden üretim aracı olan "reyting" için de yaşamsal bir öneme sahip. Çünkü finansal dengesizlik bir yandan "Şampiyon kültürünün yaşamasına olanak verirken, diğer taraftan futbol maçlarındaki heyecan fırtınasının dinmesine ve buna bağlı olarak lig reytinginin düşmesine neden oluyor. Aynen Süper ligimizde olduğu gibi.

Aşağı yukarı her yıl Süper Ligimizde kimin şampiyon olacağının yüzde 33.3 olasılıkla belirli olması, ligin reytingini düşürüyor, dünyanın en önemli derbisi olarak gösterdiğimiz Fenerbahçe-Galatasaray maçını yurtdışında kimseye satamıyoruz. Kısacası bir ligde finansal yoğunlaşma, sportif tekelleşmeyi de beraberinde getiriyor. Bu durum Premier Lig dahil olmak üzere, dünyanın en önemli liglerinde de etkinliğini gösteriyor. Bu bağlamda bu yıl ki Süper Ligimize bakıldığında ilk beş takımın at başı giden yarışı reytingin yükselmesine olanak sağlıyor. Ancak bütçeler arasındaki fark, bir sürprize de yer bırakmayacakmış gibi görünüyor. Tuğrul AKŞAR/Sayfa 18

Yani, bu paradoks burada da çalışıyor!

Gelirlerin Dağılımı

Öz olarak futbolda  finansal denge sorunu,  futbol gelirlerinin dağıtımı sorunudur. Endüstrileşmeye paralel olarak değişen ve hızla artan futbol gelirleri, sonu Kupa ile biten turnuvaların da giderek parasallaşmasına ve çok önemli sayılabilecek parasal ödüllerin dağıtılmasını gündeme getirdi. Bugün Şampiyonlar Ligi'ne kalan ve sıradan bir performans sergileyen kulüplerin bile 10 milyon Euro'ya yakın parasal ödül kazanması veya UEFA Kupası'nı kazanan bir kulübün 8 Milyon Euro parasal gelire ulaşması veya Turkcell Süper Ligi şampiyon bitiren bir kulübün bile sadece sportif performanstan  10 milyon dolara yakın bir gelir elde etmesi, parasal gelirin paylaşımı sorununu da beraberinde getiriyor.

Gelir dağılımındaki dengesizlik sorunu, sonuçta finansal dengesizliğe  yol açıyor. Bu amaçla gelirlerin dağılım mekanizmaları futbol performansının profesyonel yapısını korumayı amaçlamaktadır.

Finansal Dengesizlik Futbol Pastasını Büyütmüyor

Futbol pastamızı oluşturan gelir kalemlerinin kulüplere dağılımına bakıldığında ise bu pastadan en büyük payı dört büyük kulübün aldığını görüyoruz. Nitekim, TV yayın gelirlerinin %42'si; Tribün gelirlerinin %49'u; Sponsorluk gelirlerinin %23'ü; saha içi reklam gelirlerinin %35'i dört büyük kulübe gitmektedir. 

Futbol Pastasının Paylaşımı

Gelirler   Dört Büyük Kulübün payı (%)

Tv yayın hakları 42

Tribün gelirleri  49

Sponsor gelirleri 23

Saha  içi reklam pastası  35

Diğer gelirler 27

Futbol faaliyetlerinin finansmanında yeterli öz kaynağa sahip olamayan Türk futbol endüstrisinin yoğun bir şekilde yabancı kaynağa, özellikle de banka kredisine yöneldiğini görüyoruz. Güncel verileri baz aldığımızda kulüplerin mali sektörden kullandıkları kredilerin 240 milyon dolara ulaştığını gözlemliyoruz. Toplam futbol pastasının % 40'ına karşılık gelen bu oran, bize futbolun kendi faaliyetlerinden fon yaratamadığını gösteriyor. Kullanılan kredilerin 205 milyon dolarlık kısmının da, yani %85'inin de üç büyüklere ait olduğunu belirtelim.

Türk Futbol Büyüklüğünün Finansal Göstergeleri

  Mio $

TFP (Türk Futbol Pastası)  600

Kulüplerin Kull.Topl. Krd. Tutarı 240

Üç büyüklerin Güncel Banka kredileri 205

Üç büyük Kulübün Krd.Toplamı /Sektörün Kullandığı Toplam Krd. 0.85

Üç Büyük Kulübün Yıllık Ort. Geliri 53

Üç Büyük Kulübün Yıllık Ort. Gideri 67

Üç Büyüklerin Giderleri Top./Toplam Futbol Gelirleri 0,40

Yukarıdaki tabloda yer alan verilere göre; üç büyük kulüp yıllık ortalama 53 milyon dolar gelire ulaşırken; giderler ortalaması ise 67 milyon dolara yükseliyor. Üç kulübün yaptığı toplam 201 milyon dolarlık gider ise toplam Türk futbol pastasının yüzde kırkına karşılık geliyor. İşte haksız rekabetin ve dengesiz gelir dağılımının nirengi noktasını da burası oluşturuyor. Türk futbol kaynaklarının yüzde kırkını harcayan üç kulübün yarattığı gelir ise ne yazık ki, giderlerini karşılamaktan uzak ve bu nedenle bu üç kulüp her yıl bütçe ve nakit açığı veriyor. Bunun anlamı ise Türk futbolunun kıt ve sınırlı olan kaynaklarının, bu kulüpler tarafından etkin ve verimli kullanılamadığıdır. 

Kayıtlı değerler üzerinden hesapladığımız 600 milyon dolarlık Türk futbol pastasının paylaşımına bakıldığında ise üç büyük kulübün, toplam gelirin yüzde otuz üçünü kendi aralarında bölüştüklerini görüyoruz. Trabzonspor'u da dahil ettiğimizde bu pay %37'e kadar çıkıyor. Sadece Süper Lig'deki kulüplerimizi baz alsak bile geriye kalan on dört kulübün bu pastadan aldığı payın  ortalaması %4.5'a kadar düşüyor.  Kaldı ki, 2. 3. ve amatör liglerimizi bu pastanın paylaşımına dahil etmeden bu hesabı yapıyoruz. Durum bu olunca, ligin tepesindeki dört kulüp  toplam gelirden kulüp başına ortalama %9.5 oranında pay alırken; kalan on dört kulübün payı ise %4.5 civarında gerçekleşiyor. Sonra da bu kulüplerimizden rekabet etmelerini bekliyoruz. Hangi bütçe ve hangi kaynakla bu kulüpler rekabet edecekler? Türk futbolunun yapılanışındaki bu oligopolistik tekelci ve dengesiz yapı devam ettiği sürece, aslında biz bu kulüplerimizi rekabet etmemeye zorlamış oluyoruz.

Beş Büyük Lig'de Finansal ve Rekabetçi Denge Denge

Rekabetçi dengenin mihenk taşını, o ülkeden çıkan farklı şampiyon sayısı oluşturmaktadır. Yani bir ülke liginde rekabetçi denge ne kadar yüksekse, o ülkeden o kadar çok  farklı şampiyon çıkabilmektedir. Rekabetçi dengenin düştüğü liglerde ise şampiyon sayısı giderek azalmaktadır.

Bu bağlamda kuruluşlarından bu yana beş büyük ligin rekabetçi dengelerinin bu anlamda yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bu liglerden İngiliz liginin 23; İtalyan Liginin 16; İspanyol Liginin 10; Almanya Liginin 31 ve Fransız Liginin de 19 şampiyon çıkarttığını görüyoruz.

Ancak endüstriyel futbolun gelişimine paralel olarak, son on beş yılda bu ülke liglerinde de rekabetin giderek düşmeye başladığını yaptığımız araştırmalardan görüyoruz. Beş büyük lig içinde son on beş yılda İngiliz Premiership, Alman Bundesliga ve  İspanyol La Liga beş farklı şampiyon çıkartırken; İtalyan Serie-A dört; Fransız 1.Lig ise dokuz farklı şampiyon çıkartabilmiştir. Bu durum bize, beş büyük lig içinde de rekabetçi dengenin giderek düşmeye başladığını gösteriyor.

Yani Avrupa futbolunda da rekabetçi denge giderek, büyüklerin lehine doğru evrilmiş vaziyette. Bu anlatılanları aşağıdaki tablolarda daha açık olarak görebilmekteyiz…

Beş Büyük Lig'de Rekabet Tablosu

Lig Gelir Faaliyet Faaliyet Toplam Gelir UEFA ŞL UEFA ŞL Son 15  Çıkarttığı

   Milyon karı/Zararı Kar İçinde  İşletme Çeyrek Finalistleri Yarı Finalistleri Yılda Şampiyon  Toplam

   Euro Milyon € Marjı Giderlerinin payı 2003-04/2007-08 2003-04/2007-08 Kulüp sayısı Şampiyon sayısı

Bundesliga 1.379 250 18% 65% 3 0 5 31

Premier Lig 2.273 141 6% 85% 12 10 5 23

La Liga 1.326 78 5 82% 6 4 5 10

Serie-A 1.163 -40 n/a 94% 10 3 4 16

Ligue 1 972 23 2% 62% 4 1 9 19

Yukarıdaki tablodan da görülebileceği üzere;

Deloitte'un 2008 rakamlarına göre Avrupa futbol pastasının %53'ünü kendi aralarında paylaşan Beş Büyük Ligde faaliyetlerinden kar yaratamayan tek lig olarak karşımıza İtalyan Serie-A çıkıyor. Nitekim toplam gelirlerinin yüzde doksan dördünü işletme gideri olarak harcayan Serie-A, bu harcamalarının karşılığı 2003-04/ 2007-08 sezonları arasında tam 10 kez kulüplerini Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale; 3 kez de yarı finale çıkartmış.Şüphesiz bu tablo içinde en göze çarpan lig, İngiliz Premier Lig oluyor.  Premier Lig yıllık 2.2 milyar Euro geliri ve bunun sonucunda yarattığı 141 milyon Euro işletme karı ile belki de beş büyük lig içinde en karlı lig değil ama, sportif performans bakımından en başarılı lig. Şampiyonlar Ligi'ni adeta Premier Lig'e çeviren İngiliz ekipleri, gelirlerinin yüzde seksen beşini işletme gideri olarak harcıyor.

Beş büyük lig içinde en fazla şampiyon çıkartan lig olarak 31 farklı şampiyon ile Bundesliga'yı görüyoruz. Hemen onu 23 farklı şampiyon ile İngiliz Premier Lig takip ediyor. Son 15 yılda ise en fazla şampiyon çıkartan lig olarak Fransız 1.Lig'i görmemize karşın, bu ligde aslında son on yılda rekabetin giderek yok olduğunu ifade edebiliriz. Çünkü son on yılda Olympique Lyonnais'in 7 şampiyonluğu bulunuyor.

Aslında yukarıdaki tablo da bize, Finansal dengesizliğin son on beş yılda beş büyük ligde de giderek arttığını gösteriyor. 

Ülkemizde ise durumun daha vahim olduğu görülüyor. Kurulduğundan bu yana sadece 4 şampiyon çıkartabilen Türkiye liginde bu sayı son on beş yılda üçe düşmüş durumda. Eğer bu sezonun sonunda Sivasspor şampiyonluğu kucaklarsa, Türkiye'de bu zincirin halkasını kırabilecek.

Finansal Denge'nin Liglere Etkisi

Finansal dengenin sağlanması bir bakıma ütopik bir amaçtır. Günümüzün reytinge dayalı futbol ekonomisi zenginlerin ve güçlülerin hep yarışmanın içinde olmasına göre kurgulanmış durumdadır.  Nasıl mikro iktisat teorisinde "tam rekabet piyasası" ideal ve ütopik bir piyasa ise, "finansal denge"nin sağlanması sorunu da bir ideal,  bir ütopyadır. Çünkü, Reyting dinamiği nedeniyle finansal dengesizliği tamamıyla gidermek mümkün görülmemektedir. Ancak rekabetçi dengeyi artırabilmenin yolu, finansal dengesizliğin minimize edilmesinden geçiyor. Finansal dengesizlik azaldıkça, liglerin rekabetçi yapısı da daha artmaktadır. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki; Futbol gelirlerinden kasıt, içinde havuz gelirlerinin de olduğu tüm gelirlerdir. Aksi halde çok büyük bir yanlışlığa düşeriz. Zira havuz gelirlerin en adil dağıtıldığı lig olarak karşımıza çıkan Fransız 1.Lig'inde (gelirlerin yüzde seksen üçü eşit dağıtılıyor) son yedi yılın şampiyonu Olympique Lyonnais…biz bu bağlamda futbol pastasından alınan payı dikkate almalıyız.  Aşağıdaki tablo bize rekabetçi dengenin yüksek olduğu ligler ile düşük olduğu liglerin arasındaki farkı ortaya koyuyor.

Ne yapmalı?

Futboldaki mevcut (ve artan) finansal dengesizliğin önüne geçebilmek için UEFA ve Türkiye Futbol Federasyonu'nun yapacağı çok önemli şeyler bulunuyor.

UEFA'nın yapması gerekenler:

1. Avrupa futbol ailesinin sağlığını korumak özellikle de genç oyuncuların eğitim ve gelişmelerini ilerletmek için UEFA Şampiyonlar Ligi finansal dayanışma sistemini gözden geçirip güncelleştirmeli ve Şampiyonlar Ligi gelirlerinin dağıtımını daha yaygın ve dengeli hale getirmeli; 

2. Büyük takımları koruyan ve kollayan UEFA ülke ve takım katsayı uygulaması değiştirilmeli; Şampiyonlar Ligi ve UEFA'ya daha geniş bir coğrafyanın katılımı sağlayacak şekilde beş yıllık kümüle puanlar yerine yıllık puanlamaya göre kulüplerin UEFA organizasyonlarına katılımları sağlanmalı;

3. UEFA Şampiyonlar Ligi havuz gelirleri dağıtım kriterleri yeniden belirlenmeli; daha küçük bütçeli kulüplerin rekabetini artıracak yeni düzenlemelere gidilmeli;

4. Bosman kuralları düşük bütçeli kulüpleri mağdur etmeyecek şekilde yeniden düzenlenmeli;

5. UEFA'nın kulüpler bazında gelir ve gider dengesini sağlayacak şekilde, harcamalara bir sınır getirmeli; bir kulübün transfer harcamaları dahil işletme giderlerinin mevcut gelirlerinin %70'ini geçmeyecek şekilde bir düzenleme yapmalı;

6. Kulüp borçlanmalarına üst sınır getirilmeli; dengeli bilançosu ve mali yapısı olmayan kulüpler yarışmalara alınmamalı;

7. Kulüp yapılarına kurumsal yönetişimin egemen kılınarak, finansal şeffaflık sağlanmalı;

8. Finansal uygunsuz davranışların önüne geçebilmek için kulüplerin bağımsız dış denetimleri yapılmalı;

9. UEFA ve ulusal federasyonların uzman ve sahtekârlıkla mücadele için bağımsız organlar da dahil olmak üzere iç yönetim birimleri oluşturmalı;

10. Futbol rekabet hukuku yeniden düzenlenmeli;

11. Futboldaki şike, rüşvet, teşvik, sahtekârlık, para aklama, şiddet veya diğer her türlü yolsuzluk ve suç faaliyetlerinin tespit ve önlenmesi için, adli yargı daha öncelikli olarak olaya müdahil olmalı;

12. Çocuk ve reşit olmamış genç oyuncu ticareti yeniden düzenlenmeli;

13. UEFA ve lokal federasyonların bütçe yönetimi rekabeti artıracak şekilde yeniden  belirlenmeli; futbolun emrine aloke edilecek miktar daha artırılmalı; Federasyonların bağımsız kar merkezi olmalarının önüne geçilmeli; 

14. UEFA kriterleri uygulamasında haksızlığa ve eşitsizliğe neden olabilecek eşit olmayan uygulamalara son verilmeli;

15. Lokal federasyonlar yarışmacı rekabeti artırabilecek ve daha geniş katmanların temsiline olanak sağlayacak şekilde yeniden örgütlenmeli;

16. UEFA ve Lokal federasyonlar nezdinde mutlaka, finansal sıkıntı ve problemler yaşayan kulüpler için bu sıkıntılarını atlatmalarına olanak sağlayacak bir havuz fon ve rezerv kaynak oluşturulmalı;

Türkiye Futbol Federasyonu'nun yapması gerekenler;

TFF  yukarıda belirtilenlere ek olarak;

1. Türkiye Süper Ligi'nde gelir dağıtım kriterleri daha dengeli ve rekabeti artıracak şekilde yeniden düzenlenmeli;

2. Turkcell Süper Ligi'ne daha geniş bir coğrafya'dan katılım olanağı yaratılmalı;

3.  Alt Liglerin statüleri değiştirilmeli profesyonel kulüp sayısı azaltılmalı; amatör kulüp yapılanması daha ön plana çıkartılmalı;

4. Futbolcuların sosyal güvenliklerini sağlayacak bir sosyal fon oluşturulmalı;

5. Kulüplerin ve tüm futbol çevresinin daha geniş katılımlarının sağlanacağı bir genel kurul yapılanmasına gidilmeli;

6. Federasyon'un futbolun gelişimi ve ilerlemesi ile rekabeti artırabilecek yapıyı oluşturabilmek için, Ar-Ge'ye ayıracağı bütçe daha fazla artırılmalı;

7.  Dernek statüsündeki kulüplerimizde finansal şeffaflığı artıracak şekilde genel kurulların yeniden yapılanması sağlanmalı;

8. Kulüpler arasında haksız rekabete neden olabilecek ve dolaylı ya da dolaysız fayda sağlayabilecek rant transferlerine son verilmeli;

9. UEFA Kriterleri  kulüp ayrımı yapmaksızın tavizsiz bir şekilde uygulanmalı; kriterleri yerin getirmeyen/getiremeyen kulüpler, haksız rekabet üstünlüklerini kullanamamalı;

10. Teşvik, şike, rüşvet, şiddet gibi futbol dışı ögelerin futbolu etkilemesini önleyecek gerekli  iç hukuk düzenlemeleri yapılmalı;  kulüp ayrımı yapılmaksızın bu düzenlemeler  hayata geçirilmeli;

11. TFF rekabet yönetiminde daha şeffaf  bir örgüt yapılanmasını gerçekleştirmeli;

12. Mevcut TFF yapılanması yerine daha geniş bir tabana ve yaygınlığa sahip, daha şeffaf; rekabeti daha iyi yönetecek; futbol pastasını daha fazla büyütebilecek; rekabeti artırabilecek; kuvvetler ayrılığı ilkesine göre organize olmuş bir örgütsel yönetim yapısı oluşturulmalı;

Tüm yazılarını göster