Futbolda Haksız Rekabete Karşı Kurumsal Yönetişim

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Geçen hafta bu sütunlarda futbol kulüpleri arasındaki finansal dengesizlikler ve bunların neden olduğu haksız rekabet üzerinde durmuştuk.

Bu hafta da bu dengesizliklerin nasıl giderilmesi gerektiğine ilişkin rol model önerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Giriş

Doç.Dr. Kutlu Merih'in uzun yıllar üzerinde durduğu ve futbol literatürüne armağan ettiği Futbol Sektöründe Finansal polarizasyon gerçekten de orta ve uzun vadede futbolun fena halde başını ağrıtacakmış gibi görünüyor.

Finansal polarizasyon, yani kulüpler arasındaki finansal kutuplaşma; bir yanda zengin kulüpler yaratırken; diğer yanda da daha düşük bütçeli ve rekabet gücü düşük kulüplerin oluşmasına neden oluyor. Aslında bu sonuca şu süreçten geçilerek ulaşılıyor: Futbol gelirlerinin paylaşımındaki dengesizlikler, zaman içinde kulüpler arasında bütçe farklılıklarının doğumuna yol açıyor. Burada o kulübün reytingi, sportif ve mali performansının da gelişimini belirliyor. Yüksek reytinge sahip kulüplerin futbol pastasından aldıkları payın dengesizliği; bazı kulüplerin rekabet güçlerinin de zayıflamasına neden oluyor. Gelir kaynakları arasındaki farklılıklar,  sahip olunan finans olanak ve potansiyelleri, harcama kalemlerindeki dengesizlikler süreç içinde kulüpler arasında bir haksız rekabete yol açıyor. Zaman içinde bu haksız rekabet ise kulüplerin finans güçlerini olumsuz etkiliyor. Daha sınırlı ve daha az gelire sahip kulüpler, rakipleriyle mücadele edebilmek için, bütçe açıklarına yöneliyorlar. Ancak mevcut gelirleri ile giderlerini karşılama olanağına sahip çok az sayıda kulübün bulunması, bu kutuplaşmanın daha da artmasına sebep oluyor. 

Futbolun lokal düzeydeki yapılanmaları arasındaki farklılıklar ve bu liglerin makro-ekonomik göstergelerindeki yıllık gelişme durumları ile sahip oldukları potansiyeller, futbolun mali anlamda sevk ve idaresinde çok önemli yönetsel farklılıkları da beraberinde getiriyor. Özellikle beş büyük ligde son onbeş yılda prima takımlar ile diğer lig takımları arasındaki uçurum giderek açılması ve endüstriyel futbolun ve ticarileşmenin de etkisiyle, rekabet bu kulüplerin lehine evrildi. Parasal olanakların sağladığı mali üstünlük, belirli bir dönem sonunda sportif üstünlüğü de beraberinde getiriyor. Durum böyle olunca futbol pastasının büyümesine en çok katkı sağlar duruma gelen bu kulüpler, lokal federasyonlarca zımni anlamda da olsa desteklenir ve kollanır hale geldi. Yani, büyükler ve ötekiler şeklinde sportif ve mali anlamda kulüp kutuplaşmalarını görmeye başladık. İngiltere'de Arsenal, Manchester United, Chelsea, Liverpool dört büyükleri oluştururken; İspanya'da Real Madrid; Barcelona ve Valencia  mali anlamda diğer rakipleriyle aralarını ciddi şekilde açmış durumdalar. İtalya'da Inter, Juventus, Milan ve Roma kutsal dörtlüyü oluştururken; Almanya'da Bayern Münih, Schalke 04,  Stutgart ve Werder Bremen finansal anlamda rakiplerine ciddi üstünlük sağlamış durumdalar. Fransa'da O.Lyon, Marsilya, PSG rakiplerine göre gayet iyi durumdalar. Ülkemizde ise üç büyüklerin mali anlamdaki üstünlükleri, onları sportif anlamda da diğer takımların çok üstüne taşıyor.

Endüstriyel Futbol Finansal Polarizasyonu Artırıyor!

İşte kulüpler arasındaki endüstriyel gelişim ve ticarileşmenin neden olduğu finansal kutuplaşma, sportif sonuçlar üzerinde anlamlı etkiler oluşturuyor. Kulüplerin faaliyet alanı olan farklı yasal ve ekonomik ortamlar oyunda da adaletsizliklere yol açıyor.

Ligler arasında da Finansal Polarizasyon Artıyor!

Bugün özellikle beş büyük lig ile  diğer 48 Avrupa ligleri arasında da giderek finansal kutuplaşmanın arttığını görüyoruz. Yani Ligler arsında da finansal polarizasyondan kaynaklanan bir haksız rekabet bulunuyor. Sözkonusu haksız rekabet ise Avrupa'da bazı kulüplerin daha zengin, bazılarının da daha yoksullaşmasını beraberinde getiriyor. Buna göre oluşan devasa bütçeler ve bu bütçelerle yapılan dev transfer harcamaları, kulüpler arasında olduğu gibi Ligler arasında da bir dengesizliğe yol açıyor. Geçen hafta da belirttiğimiz gibi yaklaşık 13,5 milyar Euroluk Avrupa futbol pastasının %53'ünü beş büyük lig kendi aralarında paylaşıyorlar ve bu parasal gelir üstünlüğü onlara Şampiyonlar Ligi gibi endüstriyel futbolun en önemli organizasyonunda çok önemli sportif üstünlük sağlıyor. Deloitte 2008 verilerine göre örneğin, toplam futbol pastasının %17'sini tek başına üreten Premier Lig Şampiyonlar Liginde en başarılı lig olarak karşımıza çıkıyor. 2003-008 arasında bu kupada tam 12 İngiliz kulübü çeyrek final oynarken;  10 Premier Lig ekibi de yarı finale kalmış. İngiliz kulüpleri son on yıllık süreçte de tam  3 kez de bu kupayı müzelerine götürme başarısı göstermişler.

Lig Gelir Toplam Gelir UEFA ŞL UEFA ŞL

   Milyon İçinde  İşletme Çeyrek Finalistleri Yarı Finalistleri

   Euro Giderlerinin payı 2003-04/2007-08 2003-04/2007-08

Bundesliga 1.379 65% 3 0

Premier Lig 2.273 85% 12 10

La Liga 1.326 82% 6 4

Serie-A 1.163 94% 10 3

Ligue 1 972 62% 4 1

Yine aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere 2002/07 sezonları arasında İngiliz ve İngiliz olmayan kulüplerin transfer harcamalarını, diğer ülke kulüpleriyle kıyasladığımızda önemli farklar olduğu ortaya çıkıyor.  2002/03 sezonunda Avrupa'da kulüpler toplam 203 milyon Euro transfer harcaması yaparken; İngilizler bu harcamanın %45'ini tek başlarına gerçekleştirmişler. 2006/07 sezonunda Avrupa kulüpleri transfere toplam 578 milyon Euro ayırırken; İngiliz kulüpleri ise 213 milyon Euro harcamışlar. Yani toplam transfer harcamalarının %37'sini İngiliz Kulüpler gerçekleştirmiş…2002/07 sezonları arasında toplam transfer harcamaları %185 artarken; İngiliz kulüplerinin transfer  harcamaları da %134 artmış..

                Avrupa Kulüplerinde Transfer harcamaları 2002/2007 (Milyon Euro)

  2002/03 2003/04 2004/05 2005/06 2006/07

İngiliz Kulüpleri 91 45% 151 36% 123 34% 164 34% 213 37%

İngiliz Olmayan Kulüpler 112 55% 263 64% 245 66% 319 66% 365 63%

Toplam  203   414   368   483   578 

Yıllara göre Toplam Transfer Harcamaları  Artışı 50%   104%   -11%   31%   20% 

Yerel ve kıtasal futbolun düzenlenmesi

Bu konuda Kutlu Merih, Futbol Yönetimi isimli ortak kaleme aldığımız kitapta  ve aynı zamanda FESAM (Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırma Merkezi) da yer alan (http://fesam.org/sur_makale.php?kod=1&url=uzman/km028.htm) "Futbol sektöründe finansal polarizasyona karşı Kurumsal Yönetişim" makalesinde de konuya çok geniş bir perspektif getiriyor. Özetleyerek buraya aldığım makale gerçekten günümüzde TFF'nin yeniden yapılanma sürecinde üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konuyu irdeliyor. Bakın Kutlu MERİH bu konuda neler söylüyor 

Finansal Polarizasyona Karşı Kurumsal Yönetişim

Avrupa çevresinde spor ve futbol yönetişimi açısından birçok farklılık gözleniyor. Öncelikle kulüplerin, liglerin ve ulusal federasyonların sistem üzerindeki etkisi ülkeden ülkeye değişebiliyor. Özellikle İngiltere'de Premiyer Lig  (FAPL) ile Federasyon (the FA) arasında ilginç bir rekabet ve otorite kavgası var. İtalya'da büyük kulüplerin ligler ve federasyon üzerinde yoğun etkisi söz konusu. Kulüp başkanları ve yöneticileri aynı zamanda federasyonda da görev alabiliyor. Benzer olarak İspanya'da Barcelona ve Real Madrid İspanya futbolu karar mekanizması üzerinde olağanüstü etkinlik sahibi olarak görülüyor. genel olarak Avrupa'daki beş büyük lig içinde TV yayın sözleşmelerinin merkezi olarak yapıldığı (İngiltere, Fransa, Almanya) liglerde federasyonların, kulüpler tarafından yapıldığı liglerde  (İspanya, İtalya) kulüplerin daha çok etki sahibi oldukları görülmektedir. "

Günümüz futbolunda FIFA, UEFA ve ulusal federasyonlar arasındaki ilişkiler ve yetki paylaşımları bazı sorunların da yaşanmasına neden oluyor. UEFA ile AB arasındaki ilişkiler, UEFA'nın bir düzenleyici kuruluş olarak Avrupa futbolu üzerinde giderek artan bir etki kazanmasına da yol açıyor.

Futbolun Avrupalılaştırılması ve Avrupa Futbolundaki Dönüşümler

Bosman uygulaması ve sınırların Avrupalı futbolculara açılarak futbolun "Avrupalılaştırılması", futbolun geleneksel olan ulusal düzeyde federasyonlar ve küresel düzeyde FIFA tarafından   düzenlenmesi kuralı ile çatışmaya başladı.

Avrupa futbolundaki dönüşümler, yönetici organların yetkileri ve etkileri konusunun yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor.  Bosman uygulamaları, yayın teknolojisindeki gelişmelerin yarattığı fırsatlar ve seçkin kulüplerin hem yerli hem de Avrupa kupalarında daha etkin olmayı sürdürmeleri sonucunda kurallar yeniden tartışılır hale geliyor. Şampiyonlar Ligi'nin hem sportif hem de finansal olarak artan çekiciliği, futbol sektörünün kontrol ve düzenleme mekanizmalarının özellikle Avrupa ortamında gelişeceğini gösteriyor. Diğer taraftan başarılı ve etkili kulüpler ulusal federasyonların yetki ve otoritelerini tartışma ortamına çekiyorlar. Bu ise futbol için daha etkili düzenleme ve yönetişim kurallarının araştırılmasına yol açıyor. Futbolu yöneten organlar arasındaki ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi önümüzdeki yıllarda  "futbolun etkin yönetişiminin" temel başlangıç noktasını oluşturacak.

Avrupa kulüp futbolunu düzenleme modelinde değişimler

Bosman kuralı ile ulusal sınırlar arasında daha yoğun bir futbolcu trafiğinin yaşanması, futbolcu yeteneklerinin saha geniş ve daha güçlü pazarlarda yoğunlaşmasına yol açtı. Bunun sonucu ise Avrupa kupalarında başarılı olan kulüplerin ve ülkelerin sayısının giderek azalması oldu. Ulusal düzeyde ise Şampiyon Kulüpler Kupası'nı elit kulüplerin monopolize etmesi, sportif ve ekonomik başarının da elit kulüplerde yoğunlaşmasına neden oluyor. Matematik olarak olanaksız olamasa bile, diğer kulüplerin elitler arasına katılabilmesi giderek daha zorlaşıyor. Fransız profesyonel ligi kıta düzeyinde fırsat eşitliği  için düzenleyici çerçevenin standardize edilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Burada UEFA tarafından geliştirilen ve uygulanması istenen "Kulüp Lisans Sistemi", rekabet koşullarının standardize edilebilmesi için önemli bir adım olarak görülüyor. 

Sistemin deklare edilen amaçları başlangıçta: kulüplerin ekonomik ve finansal yeteneklerini geliştirmek, şeffaflığı ve kredibiliteyi arttırmak ve borç verenler için güvenli bir finansal ortam sağlamak, uluslararası kupaların sürdürülebilirliğini sağlamak ve bu kupalardaki finansal fair play'i gözetmek olarak veriliyordu. Sistemin talepleri giderek ağırlaşan bir şekilde  idi. Verilen amaçlar ile uygulanan yöntemlerin tutarlı olması gerekirken burada bazı yetersizlikler ve amacı aşan talepler profesyonel gözlerden kaçmıyordu.

Burada önemli olan diğer bir nokta, UEFA Kulüp Lisans Sisteminin fayda sağlayabilmesi için yeterli bir titizlikle uygulanması gerektiği. Bu da sistemin diğer bir zayıf noktası, çünkü uygulama ulusal federasyonlara devredilmiş durumda. Bu federasyonların ise, kulüplerinin Avrupa kupalarına katılmalarını engelleyecek önlemleri almaları hemen hemen olanaksız gibi. Ayrıca çeşitli farklılıklar  gösteren ulusal muhasebe sistemlerinin temelinde finansal standartların nasıl sağlanabileceği de belirsiz.  .

Futbol sektöründe "İyi Yönetişim - Good Governance"

Yeni bir yönetim anlayışını yansıtan "Yönetişim" kavramının futbol sektöründe giderek artan bir ilgi yarattığını görüyoruz. Son on yıl içinde bu kavram politik bilimde, kamu yönetiminde ve uluslararası ilişkilerde yaygın bir kabul görürken futbol yönetimi için de gündeme getirilir oldu. Bu sözcüğün bu kadar popülerleşmesindeki temel neden, yönetim sürecindeki organlar ve ilişkiler konusunda kapsamlı bir kavram ve açıklama potansiyeli sunmasıdır. Yönetişim, en basit tanımı ile, genel olarak hiyerarşik ve emir-komuta tipinde olmayan  yatay organizasyonların yönetim teknikleri ile ilgilidir. Bu ise federatif yapılı futbol yönetim organları için oldukça uyumlu bir modeldir. Buna göre yönetişim olan yapılarda tepede her şeye kadir egemen bir organ bulunmaz. Buna karşılık yönetim süreci yarı otonom birimlerden oluşan yapılar, yerel otoriteler, kamu kurumları, yarı kamusal örgütler ve çeşitli gönüllü organizasyonlar ve federatif yapılar söz konusudur.

Bu hedefe ulaşmak için yönetişim, networklerin yönetişimi ve doğrudan "İyi Yönetişim-Good Governance" anlamlarına da gelecektir.

Kurumsal Yönetişim stratejisinden bir kurum veya yapının stratejik hedeflere ulaşmak için yönlendirilmesi anlaşılmalıdır. Yönlendirmekten kastedilen yönetim organındaki iktidarın mümkün olduğunca yaygınlaştırılarak daha fazla organın iktidar sahibi olmasını sağlamak anlaşılmalıdır.

Kurumsal Yönetişim ve Paydaşlık İlişkisi

 "İyi Yönetişim-Good Governance" uygulaması, aynı zamanda örgütler ile bunlara kaynak sağlayan paydaşları arasındaki ilişkileri tanımlayan deontolojik ilkeleri, örgütler arası ilişkileri düzenleyen yöntem ve teknikleri ve paydaşların birbirine karşı olan hak ve yetkilerini de düzenler. Gerçekte "İyi Yönetişimi" gerçekleştiren belirgin bir yöntem olmamasına karşılık, deyim birkaç temel kavramdan oluşan, oldukça açık bir anlama sahiptir. Bunlar; şeffaflık, hesap verilebilirlik, paydaş katılımı ve net yasal ve deontolojik çerçeve olarak özetlenebilir.

Şimdi bu üç boyutla tanımlamayı esas alırsak aşağıdaki soruları nasıl cevaplandırabileceğimizi görebiliriz.

"Bu üç yönetişim anlayışı ile bir analitik model oluşturabilir miyiz?

"Bir spor politikasının "yürütülmesi" ile ne anlamalıyız?

"Spor için bir politik  cemaat veya bir network söz konusu mudur? ve bir yönetişim network'ünden ne anlamalıyız.?

"Birbirleri ile ilintili "İyi Yönetişim Good Governance" ve "Kurumsal yönetişim-Corporate Governance" deyimleri, sporda yönetici organlar ve birincil/ikincil paydaşlar arasındaki ilişkiler tanımlamamızda nasıl yardımcı olabilir?

Sporun ve futbolun yönetilme tekniklerinin araştırılması ve özellikle bu tekniklerin yetersizliğinin görülmesi yönetişim olgusunun  da gündeme gelmesine neden oldu. Sporun ve futbolun tarihi gelişimi için kurumlaşmasının genellikle ticari rekabet kurallarına değil de sportif rekabet kurallarına uygun olması ve günümüzde ticari boyutun beklenmedik şekilde gelişmesi tarihi yapıların yetersizliklerinin de görülmesini sağladı. Geleneksel yapılanma sporun ve futbolun stratejik yönetimi ve sektörün iç dengelerinin sağlanması açısından yeterli kontrol olanaklarını sunamıyordu. Stadyum yapımı, genç ve yetenekli futbolcuların yetiştirilmesi ve sektörde gelirlerin dengesiz bir şekilde yoğunlaşması gibi sorunlar geleneksel yönetim tekniklerinin yetersizliğini açıkça ortaya koyuyordu.

Spor Kulüpleri Uzman Yöneticilerce Yönetilmeli!

Sporun ve futbolun "yönetişimi" konularına giderek artan ilgi, sportif organların amatör gönüllüler tarafından yönetilmesi yerine yönetim fonksiyonlarında uzmanlaşmış profesyonel yöneticiler tarafından yönetilmesi doğrultusunda önemli açılımlar yarattı. Artık sporun ve futbolun oldukça gelişmiş aktifleri üzerinde yönetici iktidarının kötüye kullanılmasını engelleyecek ve yönetimde verimliliği sağlayacak teknikler önem kazanmaya başlamıştı. Bu da ancak "iyi yönetişim" için temel ilkeler olan şeffaflık, açıklık, hesap verilebilirlik ve paydaşların katılımı ile sağlanabiliyordu.

Futbolun En Büyük Paydaşlarından birisi Olarak Taraftar Oluşumlarının Kurumsal Yönetişime Etkisi

Bu yaklaşım diğer taraftan paydaşların kim olduğu ve spor organizasyonlarının mülkiyeti gibi sorunların da gündeme gelmesine neden oldu. Bu çerçevede geleneksel taraftarlık organlarının yanında sporun ve futbolun sorunlarına yönelik organlar da oluşmaya başladı. İngiltere'de Manchester United'ın GLAZER ailesi tarafından satın alınarak sahipliğinin el değiştirmesi, taraftarların da mülkiyet üzerinde hak iddia eden organlar oluşturmalarına neden oldu. Manchester United Supporters Trust (MUST) taraftar organizasyonu, MU yönetişim sistemi içinde bir yer sağlamak için yoğun bir kampanyayı yürütüyor. Bu kampanya taraftarlar tarafından bir yarı-profesyonel futbol kulübü FC United of Manchester (FCUM) kurulmasına kadar ilerledi. Tarihi kulüplerin taraftarları da kulüpleri üzerinde tarihi hakları olduğunu iddia ediyorlar ve bu hakkı talep ediyorlar. Benzer bir taraftar ilgisi  ve katkısı Barcelona Kulübü taraftarlarının "Blue Elephant-Mavi Fil" örgütlenmesinde de gözlenebiliyor. Bu ve benzerleri hareketler taraftarların da futbolun ekonomi-politiği içinde anlamlı bir yer alma isteklerini yansıtıyor. İngiltere, Galler ve İskoçya bölgelerinde şimdi kulüp yönetişiminde yer almak amacı ile oluşturulmuş yüzün üzerinde taraftar organizasyonu görülüyor. Bu örgütler kulüp hisselerini toplayarak yönetimde temsil edilme olanağı sağlamaya çalışıyorlar.

SONUÇ: Futbola uygun "iyi yönetişim" modeli gerekiyor

"İyi Yönetişim" kavramı, genellikle içine kapalı, şeffaflıktan uzak futbol kulüpleri ve hesap vermek ve şeffaf olmak istemeyen futbol yönetim organları dünyasında özellikle önem taşıyan bir kavramdır. Futbol yönetim organlarının kulüplerdeki yönetişim sistemlerinin geliştirilmesine destek olmak için  daha fazla çaba göstermeleri gerekiyor. İyi yönetişim kulüplerin kendi başlarına başarabilecekleri bir uygulama olmaktan uzak görünüyor. Bu sürece taraftar örgütlerinin de katılmaları gerekiyor. Bu anlayış uygulamaya geçmeden bütün dünyada futbolun geleceği  çok parlak görünmüyor.

Otoriteler  aynı zamanda futbol gelirlerinin dağılımındaki adaletsizlikleri giderecek çareleri de geliştirmelidir.  Yayın gelirleri daha adaletli dağıtılabilir. Gerçekte bu gelirlerin daha önemli bir kısmı alt ligler  ve futbol alt yapısının geliştirilmesi için pay olarak ayrılmalıdır. Diğer taraftan maç günü gelirlerinin ve diğer ticari gelirlerin de yeniden dağılımı için teknikler geliştirilmelidir.

Bu yaklaşıma önemli bir itiraz, kötü yönetilen kulüplerin neden iyi olanlar sırtından finanse edilmeleri gerektiğidir. Buna cevap iyi yönetişimin bütün kulüplere yaygınlaştırılmasının etkinliği arttıracağıdır. İki temel stratejik hedef; gelirlerin daha adil dağılımı ve kulüplerin etkin yönetimi birbirleri ile tutarlıdır. Futbol yönetim otoriteleri gelirleri daha dengeli dağılan ve daha etkin yönetilen bir futbol modeli üzerinde ısrarlı olmalıdır. Burada taraftar dernekleri ve bunların federasyonları da iyi yönetişim modeline dahil edilmelidir. Taraftarların kulüp yönetimindeki etkinlikleri birçok Avrupa liginde görülebilmektedir. Taraftarların yönetimle ilgilendikleri kulüplerde finansal yönetimin daha sağlıklı işlediği gözlenebiliyor.

Kutlu MERİH'in yukarıda belirlemiş olduğu sapma ve önerilere şunu da eklememiz gerekiyor. Finansal polarizasyon sadece kulüpler arasında değil, aynı zamanda ligler arasında da kendisini açıkça ortaya koyuyor.

Finansal Dengesizliklere Karşı Etkin ve Düzenleyici Kurallardan Tavizler verilmemeli!

Günümüzde özellikle kulüplerin borçlanmalarının giderek artması ve bu konuda ne UEFA'nın ne de FIFA'nın yaptırım sağlayacak herhangi somut bir kararının bulunmaması, kulüpleri içinden çıkılması zor risklere götürüyor. Bu nedenle iflas eden, küme düşen, en değerli oyuncularını satmak zorunda kalan, rekabet üstünlüğünü yitiren bir çok kulüple karşılaştık bugüne kadar. Bu olumsuzluktan kurtulabilmenin yolu ise, TFF'nin hiçbir kulübe tolerans tanımadan UEFA kriterlerini bir bütün olarak uygulamak ve bu kapsamda kurumsal yönetişimi önce kendi bünyesinde, daha  sonra da kulüplerde egemen bir yönetsel yapı haline getirmesinden  geçiyor.

Tüm yazılarını göster