Futbol kulüplerine kurumsal yönetim

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Geçen hafta bu sütunlarda Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği'nin, Türk futbol kulüplerine yönelik yayımladığı "Kurumsal Yönetim Işığında Türk Futbol Kulüpleri Yönetim Rehberi" üzerinde detaylıca durmuş ve Türk futbolunun marka değerinin artırılabilmesi için başta futbol otoritesi olmak üzere tüm kulüplerimizin kendi örgüt modellerine, "kurumsal tabanlı yönetim ve yönetişim modelini" egemen kılmalarının bir zorunluluk haline geldiğini vurgulamıştık.

Geçen hafta bu yazımıza okurlarımızdan ve kulüplerimizden yoğun ilgi geldi. Gelen e-maillerin çoğunun böylesi bir yönetim tarzına Türk futbolunun ihtiyacının olduğu; ancak bu tür kurumsal yönetim uygulamalarının futbolun genel yapısı ve ülkemizdeki konvansiyonel yönetim anlayışı yüzünden hayata geçirilmesinin önünde ciddi engellerin olduğu dile getiriliyordu.

Haklılar. Gerçekten de klasik yönetim anlayışını bırakmak ve yeni denizlere yelken açmak her zaman zor olmuştur. Tüm yenilikler her zaman sosyal yaşamda dirençle karşılaşmışlardır. Ancak, eski yeninin karşısında ne kadar dik durabilir ki? Her şeyin değiştiği ve geliştiği bir ortamda, değişime kim ayak direyebilir ki? Eski, yeninin ebesidir. Tarih her zaman bu değişimlerin kaçınılmaz bir zorunluluk olarak insanlığın önüne getirmiyor mu?

Geçen haftaki yoğun ilginin üzerine, bu hafta konuyu biraz daha değişik yönlerinden ele almak ve işin mutfağından gelen, akademisyen futbol adamı Dr. Levent Bıçakcı ile konu üzerine sizlerin de keyif alacağı bir söyleşiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Futbolcu ile kulüp arasındaki parasal ihtilaflar, Türk futbolunun prestijine zarar veriyor

TA- Levent bey siz Avrupa ve Türk futbolu için son derece önemli bir Kurul'da görev yapıyorsunuz. UEFA Tahkim Kurulu'nda önce Başkan vekili olarak görev yaptınız, şimdi de üye olarak çalışıyorsunuz. Bu kurula Avrupalı diğer liglerden olduğu kadar Türk takımlarına ilişkin de dosyalar geliyordur. Ülkemizden sizlere gelen dosyaların sayısını diğer liglerle kıyasladığımızda nasıl bir fotoğraf ortaya çıkıyor? Dosya sayısının fazlalığı kurulun ve Avrupalı futbol adamlarının Türk futboluna bakış açısını nasıl etkiliyor? Bu dosyalar Türk futbolunun prestijine ve marka değerine zarar veriyor mu? Bu süreci nasıl yönetmeliyiz? Sizin varsa önerilerinizle söyleşimize başlayalım. Böylece kurumsal yönetim konusuna da bir şekilde girmiş olacağız.

LB- Öncelikle bu konuyu gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederim. FIFA'da ve UEFA'da en çok dosyası bulunan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Doğal olarak dosya ayısı arttıkça, projeksiyonlar da Türk futbolu üzerine çevriliyor. Neden bu kadar çok dosya geliyor? Sorunların bu kadar artmasının arka planında ne var diye, kurul karar verirken doğal olarak bunları sorguluyor. Tabi ki sadece Türkiye'den değil, hemen hemen her ülkeden dosya geliyor kurula. Ancak ülkemizden gelen dosyaların çoğuna bakıldığında futbolcu ile kulüp arasındaki parasal sorunlara ilişkin konular daha ağırlıklı görünüyor. Çok spesifik konular daha çok diğer liglerden geliyor. Bu tür konuların çok fazla gündeme gelmesi, tabi ki Türk futbolunun prestijine zarar veriyor. Marka değeri çalışmalarını olumsuz etkiliyor. Bu olumsuzluklar, ülkemize yıldız futbolcu gelse bile, çok pahalıya gelmesine ya da Türk futbolu aleyhinde Avrupa'da olumsuz bir havanın oluşmasına neden oluyor. Bunun önüne geçebilmenin yolu öncelikle kulüplerin bu konulara gündelik değil, daha uzun ve stratejik yaklaşımlar sergilemeleriyle mümkün olabilecek. Çünkü, uzun vadeli düşünen kulüp buna göre sözleşmesini yapıyor ve kurumsallığını bir şekilde hissettiriyor. Aslında kulüplerin kurumsal yönetim temelinde olaylara yaklaşımı mümkün olabilse ve olası alınacak kararlar bazı kurullardan olur alınarak ya da görüşülerek gerçekleştirilse, daha az dosya UEFA Tahkim Kurulu'na gelecek. Bir ligin marka değerinin yükselmesinin en önemli unsurlarından birisi de bu tür olumsuzluklara yer vermemekten geçiyor. Tabi ki, kurula dosya gelecek. Çünkü ortada tarafların karşılıklı çıkar çatışması her işte olduğu gibi futbolda da var. Ancak, burada üzerinde durmak istediğim konu karşılıklı rızayla bağıtlanan sözleşmelerin taraflardan birisinin rızası hilafına bozulması durumunda, çıkarı zarara uğrayan sporcu ya da kulüp tahkim kuruluna geliyorsa ve yargılama sonucunda da kulüp haksız çıkıyor ve bu durum çoğu zaman genellik arz ediyorsa, o zaman o ülke ligi ve kulüplerine karşı bir yargı oluşabiliyor. . Bu bağlamda bize gelen bu tür sorunlu dosyaların önemli bir kısmı bugüne kadar kulüplerimiz aleyhine sonuçlandı. Bunun önemini vurguluyorum ben.

Yarışmacı ve rekabetçi ortam yarattık. Anadolu takımları önemli çıkışlar yaptı.

TA- Siz Haluk Ulusoy ile girdiğiniz seçim yarışını kazanarak 22. 07. 2004 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığını devir aldığınızda; Türk futbolunun en büyük sorununun taraftar olduğunu; tribünleri doldurmalarının sizin için öncelikli hedef olduğunu; futbolun gelirlerinin artırılmasını; kurumsallaşmada yeni adımlar atmanız gerektiğini; bu kapsamda kulüplerin UEFA Lisanslama sistemine uyumları konusuna öncelik vereceğinizi; temel hedefinizin futbolu bir şölen haline getirmek olduğunu; bir bütün olarak futbolun çehresini değiştireceğinizi dile getirmiştiniz. Yaklaşık 2.5 yıllık başkanlık döneminizi değerlendirdiğinizde, hedeflerinize ulaşmada kendinizi ne ölçüde başarılı buluyorsunuz?

LB- Başkanlık görevine geldiğimde TFF'nin kurumsallaşmamış olması büyük bir problem teşkil ediyordu.. TFF'nin kurumsallaşması, Türk futbolunu yöneten kurum olması nedeniyle çok önemliydi. Zira TFF'nin bu konuda kulüplere ve futbol endüstrisinin diğer aktörlerine örnek olması gerekmekteydi. TFF'de kurumsallaşma sağlanamadan Kulüplerden bunu beklemenin zor olacağını düşünüyordum. Bu doğrultuda kurumsallaşma yönünde başkanlığım döneminde TFF'de ciddi çalışmalar başlatıldı. Türk futbolunun kurumsallaşması benim öncelikli hedefimdi. Bu konuda önemli bir kültürü federasyona da yerleştirdiğimizi düşünüyorum. Ancak ne yazık ki, bu kurumsallaşma süreci yarım kaldı. Tabi o zamanlarda özellikle tribünleri doldurabilmek ve her maçı bir şölen havasına dönüştürmek en öncelikli amacımdı. Burada da yol aldık ama daha yapılacak çok iş vardı. Fakat 2.5 yıllık dönemde gelirlerimizi ve bütçemizi önemli miktarda artırdık ama en önemlisi Turkcell Süper Lig'de dengede rekabeti sağlayabilmek ve rekabetçi dengeyi artırabilmek ve buna bağlı olarak futbolumuzun kalitesini yükseltebilmek, sportif başarıya ulaşmak için havuz gelirlerinin dağıtım kriterlerini yeniden belirledik. Ve bu şekilde büyük takımların dışındaki takımlara, sportif başarılarına bağlı olarak önemli gelirler dağıttık. Bu sistem sayesinde sportif performans ön plana çıktı. Lig daha yarışmacı ve rekabetçi bir havaya büründü. Özellikle Anadolu takımları bu sayede önemli çıkışlar yaptı. Bunu bugün de görebiliyoruz.

TFF'de kurumsallaşma sağlanamadan kulüplerden bunu beklemek zor

TA- Sayın Bıçakcı, federasyon başkanlığında bulunmuş bir kişi olarak Türk futbol endüstrisinde kurumsal yönetim ilkeleri futbolumuza neler getirecektir? Konu ile ilgili ne gibi eksiklikler gözlemliyorsunuz?

LB- Az önce de söylediğim gibi Başkanlık dönemimde Kurumsallaşma yönünde TFF'de ciddi çalışmalar başlatıldı. Bu çalışmalara bir süre ara verilmiş olmakla birlikte şu anda halen devam etmektedir. TFF'nin kurumsallaşması, Türk futbolunu Avrupa ile yarışır düzeye getirecektir. Federasyonun bu anlamda tarihsel bir misyonu bulunuyor. Futbolu yöneten kurum olması nedeniyle kulüplere ve futbol endüstrisinin diğer aktörlerine örnek olması gerekiyor. Bu kapsamda öncelikle TFF'de kurumsallaşma sağlanamadan kulüplerden bunu beklemek zor olacaktır.

TFF'nin öncülüğünde gerçekleşmesi gereken kurumsallaşma Türk futboluna öncelikle güven ve istikrar getirecektir. Bu şekilde her geçen gün büyüyen futbol endüstrisi ve sponsorlar da kendini güvende hissedecek ve bu yönde çok daha fazla yatırım çekecektir. Bu belirli bir süreç içerisinde taraftarların da kulüpleriyle tam olarak bütünleşmesini sağlayacaktır. Konuyla ilgili Türkiye'de maalesef atılacak daha çok adım var. Ancak bu yöndeki çalışmalara başlanılması dahi Türk futbolu için çok olumlu bir gelişmedir. Bu kararlılıkla çalışmalara devam edildiğinde Türkiye'de UEFA standartlarında bir kurumsallaşmanın yakalanması hayal olmaktan çıkacaktır.

Türk futbolunun rotasını belirleyecek

TA- Son olarak şunu size sormak istiyorum. Hazırlanan rehber, İngilizlerin futbol kulüpleri için 2005 yılında hazırladığı Kurumsal Yönetim Rehberi'nin dışında Avrupa'da ikinci bir doküman niteliğinde. Bu rehberle Türk futbolunun kurumsal yönetim kodları da yazılmış oldu. Bu rehberin temel amaçları ne olacaktır?

LB- Bu rehber ile, Türk Futbol Kulüplerinde hayata geçirilmesi beklenen tek ve evrensel yönetimin ne olabileceğinin kodlarını kamuoyu ile paylaştık. Ancak temel olarak varmak istediğimiz nokta ya da temel amaçlarımızı şöyle özetleyebilirim:

· Türk Futbol Dünyasının ve bütün hissedarlarının kurumsal yönetim anlayışını kavramasını ve bu mantığa adapte olmasını sağlamak,

· Menajerler ve Türk futbol kulüpleri için bir destek aracı sağlamak,

· Türk futbolunun gideceği rotayı seçmek için Türk futbolundaki futbol yönetim prensiplerini diğer rakipleriyle kıyaslamak,

· Türk Futbolu yönetiminde verimliliği sağlamak,

· Türk Futbolu Endüstrisi'nin iyi oturtulmuş yönetim yapısıyla, saha içi ve saha dışındaki hacminin genişletilmesi, reklam gücüne erişmesini desteklemektir.

Tabi biz oluşturduğumuz komite ile Türk futbol kulüpleri için fikir verici kurumsal yönetim kurallarını geliştirmeyi amaçladık. Ancak bunu yaparken de kesinlikle;  Bütün kulüpler için tek bir yönetim yapısı empoze etmekten; Türk kulüplerini zorunlu bir yönetim kanunnamesine mecbur bırakmaktan kaçındık. Bunu da belirtmek isterim.

TA- Levent bey verdiğiniz değerli bilgiler ve bakış açısı için teşekkür ederim.

Sonuç

Artık günümüzde futbol "iş" olsun diye oynanıyor…Futbolun bugün yeryüzünde yüz milyar dolarlar düzeyinde gelir yaratan devasa bir sektör haline geldiğini; artık futbol kulüpleri ve onun iktisadi işletmeleri ile diğer şirketlerini farklı bir bakış ve mantalite ile yönetmek gerektiğini; bu ekonomik büyüklüğe ulaşan kulüplerin sportif ve mali yönetiminde yapılacak hataların, çok büyük ekonomik, finansal ve sportif sıkıntı ve krizlere yol açacağını; bu amaçla yöneticilerin artık konvansiyonel yönetim anlayışını terk ederek, futbolun bir endüstri olduğu gerçeğini kavrayarak kulüplerini yönetmeleri gerektiğini bu çalışmayla Dr. Levent Bıçakcı, Ahmet Ünüvar, Burak Gürhan, Dorukhan Acar, Güray Karacar, Mete İkiz, Ömer Tanrıöver ve Tuğrul Akşar birlikte ortaya koydular.

Bugün her şey ekonomiye dayanıyor. Altyapı iyi olmadığı zaman beklenen, özlenen başarıyı yakalama şansı zor görünüyor. Özellikle gelir dağılımındaki dengesizlik, Süper Lig'de haksız rekabet ortamı oluşturuyor. Bugünkü mevcut yapının büyük kulüpleri koruyan bir sistem olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla arada ekonomik anlamda çok ciddi uçurumlar var. Son 51 yılda dört takımın şampiyon olması, son 15 yılda sadece üç takımın şampiyon olması haksız rekabet koşullarının net bir göstergesi. Havuz sistemindeki dengesiz dağılıma baktığınız zaman haksız rekabet koşullarını görebiliyoruz. Bu da rekabetin ve futbol kalitesinin düşmesine neden oluyor. Bu sistem takımlar arasındaki uçurumu artırırken, dünya ve Avrupa futbolu ile rekabet etme şansımızı azaltıyor. Oysa ki, önce kendi içimizde rekabeti artırdıktan sonra dünya veya Avrupa futboluyla rekabet edebilir hale gelebiliriz. Endüstriyelleşen futbol, şovun işe dönüşmesi anlamına geliyor. Ama endüstriyelleşmeyi günah keçisi olarak da görmemek gerekiyor. Endüstriyelleşme yüksek kalite, yüksek standart demektir. İşte gelişen ve değişen bu standartların belirli bir seviyede tutulabilmesi ve oyunun devam edebilmesi için, artık günümüzde yüz milyonluk bütçelere sahip kulüplerin, kendi örgüt yapılarına kurumsal yönetim ve yönetişimi egemen örgüt modeli haline getirmeleri gerekiyor. Çalışmamızda biz temel olarak bunu amaçladık.

Öncelikle Levent Bıçakcı'yı sizlere tanıtarak söyleşimize başlamak isterim.

Levent BIÇAKCI kimdir?

1953 yılında Av.Hayrettin Bıçakcı ve Arife Bıçakcı'nın oğulları olarak Ankara'da dünyaya gelen Levent BIÇAKCI, 1960-1965 yıllarında İstanbul'da ilk öğrenimini yaptı. 1965-1972 yılında Almanca öğrenimi veren İstanbul Erkek Lisesi'nde orta ve lise öğrenimine devam etti.

1976-1984 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Medeni Hukuk asistanlığı yaptı.

1982-1983 Federal Alman DAAD bursuyla Köln Üniversitesi'nde doktora çalışması yapan Dr.Bıçakcı, 1984 yılında İstanbul Hukuk Fakültesinde Doktor (ph.D.) unvanını elde etti. 1978 yılından bu yana Av.Esen Bıçakcı ile evli ve bir kız çocuğu babası. 1978 yılından itibaren yerli ve yabancı birçok kuruluşun hukuk danışmanlığını yürüten Bıçakcı halen özel bir hukuk bürosunda hukuksal danışmanlığa devam ediyor. 1989-2002 arası UEFA- Avrupa Futbol Birliği Tahkim Kurulu Başkanvekilliği yaptı. Halen bu kurulun üyesi olarak görev yapıyor. Aynı zamanda (FIBA) International Basketbol Federasyonu Dünya ve Avrupa Hukuk Kurulu Üyesi. Türkiye Birinci Profesyonel Futbol Kulüpleri Birliği Kurucusu ve Genel Koordinatörü; 1989-2003'te Basketbol Federasyonu Baş Hukuk Müşaviri ve yönetim kurulu üyesi. Türkiye Futbol Vakfı Kurucusu ve Mütevelli Heyeti Üyesi. Aynı zamanda Olimpiyat Komitesi Üyesi. 1989-1991 arasında İstanbulspor Spor Faaliyetleri ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundu. Halen Kadir Has Üniversitesi'nde Mütevelli heyetinde yer alan Dr. Bıçakcı aynı zamanda akademik olarak ta bu üniversitede görevine devam ediyor.

TA- Peki bu bağlamda hemen sormak istiyorum. Kurumsallık ve kurumsal yönetimden söz ettiniz. Sizin de içinde bulunduğunuz Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği- Endüstriyel Futbol Çalışma Grubu bu ay içinde Türk futboluna bir rehber hazırladı ve bunun lansmanını yaptı. Temel olarak böylesi bir rehberi neden hazırlama gereksinimi duydunuz? Bu rehber ile Türk Futbolunun kurumsal yönetim açısından ne kadar yol alacağını düşünüyorsunuz?

LB- Bu rehberin hazırlıkları ve kaleme alınması, lansmanı yaklaşık sekiz ayımızı aldı. Bu rehberin hazırlanmasında konularında uzman çok seçkin arkadaşlarla bir arada bulunma fırsatı yakaladım ve onları tanımaktan da son derece memnunum. Öncelikle bu arkadaşlarımın ismini buradan bir kez daha okurlarımıza duyurabilmek amacıyla yinelemek istiyorum. Benim ve senin de içinde bulunduğun, bu çalışmaya emeği geçen arkadaşlarım: Ahmet Ünüvar, Burak Gürhan, Dorukhan Acar, Güray Karacar, Mete İkiz, Ömer Tanrıöver'e emekleri için teşekkür ediyorum.

Futbol milyonlarca kişinin ilgisini çeken bir spor dalı. Bu bağlamda futbol kulüplerinin yönetimleri milyonları temsil ediyor. Bu nedenle, futbol kulüplerini yönetenlerin, bu kulüpleri en yüksek standartlarda yönetme sorumluluğu bulunmakta olduğunu düşünüyoruz. İnancımız, futbol kulüplerinin global olarak kabul edilmiş kurumsal yönetim standartlarında yönetilmesinin ve aynı yol ile gözlenmesinin gerekliliği yönündedir. Herhangi bir futbol kulübünün verimli, şeffaf ve hesap verebilir yönetilmesi için iyi yönetim standartları gereklidir. Bu nedenle, futbol kulüplerinin bütün hissedarları, özellikle de taraftarları kendi iyilikleri için bu tip yapılara, bu yapıların gelişmesine ve uygulanmasına ihtiyaç duymaktadır. Bu yapılar ve prensipler direkt olarak başarıya etki etmeyecekse de, saha dışı başarıyı sağlayacaktır. Kurumsal yönetim ilkeleriyle yönetilen bir kulüp, en düşük ihtimalle yönetim yapısının ve sürdürülebilirliğinin başarısını yakalayacaktır. Bu, uzun vadede sportif başarıyı da getirecektir. Son olarak, endüstrinin ve hissedarların hacminin kayda değer biçimde büyümesinden dolayı, spor kulüpleri kayda değer risklerle yüzleşmektedir. Yönetim prensiplerinin geliştirilmesi ve uygulanmasıyla, bu riskler de minimize edilmiş olacaktır. Bu amaçla hazırladığımız rehber Türkiye'deki bütün profesyonel kulüpler için geçerli olacak geniş kapsamlı bir yönetim rehberi niteliğindedir.

Biz tabi ki bu rehberi hazırladık artık bundan sonrası futbol otoritesi ve kulüpleri ilgilendiriyor ama biz de boş durmayacağız doğal olarak. Teorik olarak kaleme aldığımız bu rehberi pratiğe geçirebilmek için çeşitli aktiviteler düzenleyip, gerektiğinde kulüplerin ayağına gidip, bu işin yerleşmesi ve hayata geçmesi için çaba harcayacağız. Ama burada esas rol dediğim gibi kulüplere düşüyor.

Kurumsal yönetim ülkemiz futbolu için çok önemlidir. Ülkemizde futbolun geldiği ekonomik boyutun yanı sıra futbolun sürüklediği milyonlarca taraftar için bu konuda gelişime ihtiyaç olduğunu gözlemliyoruz. Bu gelişim, hem finansal hem de sportif olarak kulüplerimizin ve milli takımlarımızın başarısını daha sürdürülebilir hale getirecektir.

Bundan sonraki adım, tavsiye edilen rehberin kulüpler tarafından kendi doğruları doğrultusunda ancak ana mesajlardan sapmadan uygulanması aşamasıdır. Bu rehber bütün profesyonel futbol kulüplerine tavsiye niteliğinde olup bir bağlayıcılığı olmasa da gelecek dönemde bağlayıcılığı olması muhtemel maddeleri içerdiğini düşünüyorum.

Tüm yazılarını göster