Franco ve değişen dengeler

General Franco; uluslara­rası ilişkilere, siyasi ta­rihe meraklı olmayan bir­çok kişinin adını hatırlama­yacağı siyasi bir figür.

Prof. Dr. Burak KÜNTAY DÜNYA’NIN POLİTİKASI burak.kuntay@dunya.com

General Franco; uluslara­rası ilişkilere, siyasi ta­rihe meraklı olmayan bir­çok kişinin adını hatırlama­yacağı siyasi bir figür.

Oysaki 1930’ların başında yıldızı par­layan, 1930’ların sonunda İs­panya’nın tek hakimi ve dik­tatörü haline gelen, 1975’e kadar da 35 seneyi aşkın bir zaman Demir Yumruk ile İs­panya’yı yöneten bir isim. Bu­gün aslında siz değerli okuyu­cularıma Franco’yu biraz ol­sun anlatırken esas itibarıyla uluslararası ilişkilerdeki ya­şanan bazı beklenmedik geliş­melerin, bir hikâyeyi ve bir ül­kenin istikametini nasıl bütü­nüyle etkilediğini izah etmek istiyorum.

1930’ların başından itiba­ren İspanya’da Cumhuriyet rüzgârı esmeye başlamıştı. Neredeyse doğduğundan be­ri İspanya tahtında bulunan Kral 13. Alfonso tahttan indi­rilmiş, yeni bir Cumhuriyet kurulmuş ve İspanya, Cum­huriyetçiler ile Sosyalistler arasında büyük bir güç müca­delesi sahnesine dönüşmüş­tü. Bu sert mücadele her iki taraftan da binlerce insanın ölümü ile sonuçlanmış ve akabinde General Francisco Franco lider­liğindeki İspanyol or­dusu ayaklanmış, uzun süren iç savaşın sonun­da Madrid ve Barcelo­na’yı da ele geçirerek, İspanya’nın tek hakimi olmuştu. Anlatmak is­tediğim esas hikaye de tam burada başlıyor.

İç savaşta sonsuz destek vermişlerdi

Franco’nun iç savaşı kazan­ması, kim ne derse desin Hit­ler’in ve Mussolini’nin Fran­co’ya sağladığı askeri ve silah yardımı sayesinde olmuştur. Daha 2. Dünya Savaşı başla­mamış, Hitler ve Mussolini kendileriyle ittifak yapacak­larından emin oldukları Fran­co’ya bu iç savaşta sonsuz des­tek vermişlerdi.

Nitekim 2. Dünya Savaşı başladığında Hitler ve Mussolini’nin ağır ısrarına rağmen Franco, tam anlamıyla bu iki ülkeye des­tek sağlamamıştır. Stalingrad Kuşatması için Hitler’e yolla­dığı 50 bin kişilik gönüllü or­duyu saymazsak, Franco elin­den geldiğince geri durmaya çalışmıştır. Hepsinin diktatör olmalarına rağmen Franco; inançlı bir Hristiyan’dı. Hit­ler’in Hristiyanlara karşı tavrı ve Hristiyan Polonya’yı işgali, Franco’yu Hitler’den gitgide uzaklaştırmıştı.

2. Dünya Sa­vaşı bitip, Hitler ve Mussolini ortadan kalkınca kocaman ga­lipler Avrupa’sında, tek Hit­ler ve Mussolini’nin mütte­fiki Franco kalmıştı. Bugün Batı dünyasının göz bebeği olan Avrupa Birliği’nin, NA­TO’nun, Birleşmiş Milletler ’in önde giden ülkesi olan İs­panya, o gün Birleşmiş Millet­ler başta hiçbir örgüte alınmı­yordu. Amerika ve Avrupa’nın galip ülkeleri Franco’ya kar­şı baskıya başlamıştı.

Büyü­kelçiler geri çekilmiş, ticaret kesilmiş, iç savaş sıra­sında Franco’dan ka­çan Sosyalistler Fran­sa üzerinden organize edilmiş, Hitler ile Mus­solini’nin ayakta kalan son destekçisi Fran­co’ya karşı bir hare­kat bile hazırlanmıştı. Sosyalistlerden kurulu muhalif ordunun Fran­co’yu indirmek için Fransa’dan İspanya’ya hare­ketinin başlamasına ramak kala dünyadaki kutupların ve savaşın adı değişti. Artık Hit­ler ya da Mussolini değil, ye­ni düşman; Amerika ve Avru­pa’nın Batı Bloğu için Sovyet­ler ve Komünizmdi.

ABD’ye kendi ülkesinde üstler açmasını teklif etti

Neredeyse ülkesi işgal edi­lip görevden indirilecek­ken, değişen dünya dengele­rini çok iyi kullanan Franco; ABD’ye kendi ülkesinde üst­ler açmasını teklif etti. Üstler açılmaya başlandı, Franco İs­panya’sı askeri destek alma­ya başladı. Yaptırımlar kalktı, ilişkiler tekrar başladı. İşgal planları yerini İspanya’yı des­teğe bıraktı. Birleşmiş Millet­ler başta diğer örgütlere giriş süreçleri hız kazandı. Faşist diktatör diye anılan Franco birdenbire Sağ Bloğun önemli liderlerinden biri haline gel­di. 1975 senesinde yakalandı­ğı parkinson hastalığının ne­ticesinde ölene kadar Soğuk Savaş sürecinde Batı Bloğu­nun önemli bir parçası oldu.

Bitti denenler yeniden başlar…

Uluslararası ilişkiler öy­le enteresan ki; hiç ummadı­ğınız anda bazen bir ideolo­ji, bazen bir ölüm, bazen bir savaş, bazen bir salgın bütün oyunu baştan aşağıya değişti­rebilir. Bitti denenler yeniden başlar, tepedekiler iner, göz önündekiler geriye düşer, en arkadakiler öne çıkar. İşin sır­rı bu gelişmeleri doğru oku­yup, havanın kokusunu doğru almakta yatar. Doğru kararla­rı almanın arkasındaki temel özellik; dünya tarihini bilmek, okudukça okumak, dünyadaki gelişmelerin nasıl ve ne şekil­de değiştiğini daha da önemli­si değişebilme ihtimalini gö­rüp, diplomatik algıları hep açık tutmak gerekir.

Tüm yazılarını göster