FL'cilerle anti FL'ciler karşı karşıya

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yıllar önce okuduğum çok ama çok ilginç bir kitap vardı. Konusunu çoktan unuttum. Ama kitapta geçen bazı kısaltmalar ve benzetmeler vardı ki, unutulacak gibi değil. 

Kısaltmalardan biri SHG idi; yani Sonsuz Hakiki Gudret. Kitabın yazarı kudret sözcüğünü gudret olarak yazmakta, buna göre de kısaltma oluşturmakta bir sakınca görmemişti. Kudret, yöresel ağızlarda elbette gudret olarak ifade edilebilirdi, ama ya bir kitapta?

Yine kitapta Irak kötü olarak niteleniyordu. Çünkü Irak=Karı, o da=Rakı idi. 

Nereden nereye... FL'cileri ve anti FL'cileri düşünürken ya da faiz lobicilerinin ve bunların karşısındaki anti faiz lobicilerinin ne istediğini irdelerken yıllar yıllar öncesine; SHG'ye, Irak=Karı=Rakı'ya kadar uzanıverdim. Acı acı da gülümsedim, bu içerikte bir kitabı bile bastırabilmek mümkünmüş yıllar öncesinde diye ve bugün kitap bastırmanın zorluğunu düşündüm.

Dönelim konumuza, şu faiz lobicilerine ve bunun karşısında cansiperane mücadele veren anti faiz lobicilerine...

Lobici suçlaması

Özellikle sağlık yönünden bir rahatsızlık ortaya çıkmışsa ya da bir emaresi varsa, erken teşhisin çok önemli olduğu söylenir, değil mi; üstelik doğrudur da bu söylenen. Hele hele bazı hastalıklarda, "Geç kalmaktan kork" denmez mi?

Şimdi biz FED'in kararından sonra hala "Hele bir dur bakalım, şunu da atlatalım, şu gün de geride kalsın" diyorsak, ki diyoruz, doktora gitmeyi ha bire erteleyen hastadan farkımız kalmıyor.

Artık şunu hepimiz biliyoruz ki FED'in kararından sonra Türkiye ve Türkiye gibi ülkeler açısından bol likiditeli balayı günleri bitti. Bitti! Bunu görmek ve kabullenmek durumundayız artık. 

Bol likiditeli günler biterken, bu iki anlamda. Birincisi yeni kaynak gelmeyecek, ki Merkez Bankası ısrarla bunun altını çiziyor. Bu konuya son Para Politikası Kurulu toplantısından sonra yapılan açıklamada da vurgu yapıldı, banka ekonomistleriyle gerçekleştirilen toplantıdan sonraki açıklamada da. Merkez Bankası durumu "Yakın dönemde küresel ölçekte para politikalarına ilişkin artan belirsizlik nedeniyle sermaye akımlarında zayıflama gözlenmiştir" cümlesiyle özetliyor.

Kaldı ki Merkez Bankası daha ne desin? Artık döviz gelmeyecek, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak durumundayız mı desin?

İkincisi ise yeni kaynak girişindeki azalma bir yana net çıkış yaşanıyor olması. Son zamanlarda dövizi yukarı iten de bu değil mi zaten...

Ya rezervi erittikten sonra, ya şimdi

Sermaye girişi yavaşlayacak, hatta yavaşladı ve daha da ötesi net çıkış var, bu kesin. Bu durumun önüne geçmenin iki yolu var. 

Ya her isteyene istediği kadar döviz verirsiniz ya da faizi yükseltme yoluna gidersiniz. 
Bizim, isteyene istediği kadar döviz verecek rezervimiz yok. Dün de yazdık, bakmayın Merkez Bankası rezervinin altınla birlikte 120 milyarlarda seyrediyor olmasına. Merkez Bankası'nın net döviz rezervi 50 milyar doların altında. Üstelik bu rezervin tümü de kullanılamaz. Bir kısmına dokunamazsınız, kullanılabilecek olanın hepsini de satamazsınız. Ne yani, Türkiye döviz rezervini tümüyle bitirme lüksüne sahip olabilir mi?

O yüzden Merkez Bankası'nın öyle geçen günkü gibi bir günde 2 milyarın üstünde döviz satabileceği günler çok sınırlıdır. Bu durum belki bir gün daha, iki gün daha yaşanabilir, hepsi hepsi o.

"Faizler sert şekilde artabilir"

Bu arada, CHP'nin hazırladığı ekonomik görünüm raporunda, Merkez Bankası'nın bu kritik süreci kısa ve etkili parasal sıkılaştırma ile döviz satışıyla geçiştirme yolunu seçtiği ifade edildi. Baskı altında tutulan faizlerin birden çok daha hızlı artma riskine dikkat çekilen raporda, bu durumun 2006'da yaşandığı hatırlatıldı. Raporda şu görüşlere yer verildi:

"FED'in eylül ayında parasal sıkılaştırmanın yol haritasını çizerek 'yeni oyun kurallarını' açıklaması ile bugün baskılanan faizler daha sert biçimde artmak zorunda kalabilir. Türkiye aslında bu oyuna yabancı değil. Benzer oyun 2006'da da oynanmış ve baskılanan faizler daha sert biçimde artırılmak zorunda kalınmıştı. Bunun sonucunda Türkiye küresel krize düşen bir büyüme ile yakalanmıştı. Bu nedenle Hükümet ekonomiye ideolojik gözlükler ile yaklaşmayı bırakmalı ve ekonominin gerektirdiği ne ise onu yapmanın yollarını aramalıdır. Merkez Bankası da, 2001'de verilen 'bağımsızlığın' bugünler için verildiğini unutmamalıdır."

Tüm yazılarını göster