Fırtına öncesinin sessizliği mi?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Artık algılarımız da mı nasır bağladı, yoksa üç maymunu oynamayı mı tercih ediyoruz, kestirmek zor. Başka dönemlerde her biri piyasalarda olağanüstü sayılabilecek gelişmelere yol açması çok muhtemel bir dizi olayı aynı anda yaşıyoruz, kimsenin kılı kıpırdamıyor. 

Ekonomimiz mi çok büyüdü, piyasalarımız mı çok derinleşti, olumsuzluklardan etkilenmeyecek kadar devasa mıyız ki yani? 

Hem ekonomik, hem siyasi bir dizi olumsuz yaşıyoruz, ileride daha da yoğun yaşayacağımız ortada. Ama deyim yerindeyse yaprak kımıldamıyor. Hemen birileri çıkıp, "Ne yani her şey alt üst olsun, onu mu bekliyorsun, umuyorsun" demesin, böyle bir beklentimiz, hele hele "Keşke gerçekleşse" diye dile getireceğimiz bir durum elbette yok. Ama böylesi de pek normal değil. Sanki fırtına öncesinin sessizliğini yaşıyoruz.

İçinde bulunduğumuz koşullarda tek sorun ekonomide, siyasette ya da dış politikada değil ki. Tuhaf bir şekilde üç cephede birden sorun yaşamaktayız. Ama, yıkılmadık, şimdilik de olsa dimdik ayaktayız!

Adım adım seçime

Sanırsınız ki 7 Haziran seçimi ÖSYM'nin yaptığı sınavlardan biri. Sanırsınız ki bu seçimde "sorular" çalındı, yanlış hazırlandı ya da başka türlü bir usulsüzlük oldu. Yani bu seçim arızalı(!) çıktı. Onun için de tekrarlamak gerekiyor. Siyasi literatürümüze yeni bir kavram kazandırmış oluyoruz böylece. 

"Erken seçim iyi bir şey değildir, o yüzden biz bu seçimin adına tekrar seçim diyelim."

İster "tekrar seçim" diye niteleyelim, ister "sonbahar seçimi" diyelim, ister "kasım seçimi" diye adlandıralım, ister "2015'in ikinci seçimi"; kulağımızı nereden göstermeye çalışırsak çalışalım, yapıldığı takdirde bu bir "er-ken se-çim-dir". 

Biz giderek daha ağırlıklı biçimde erken seçime odaklanacak, ama daha şimdiden tartışmayı bu seçimin adı üstünden götüreceğiz. Herhangi bir şeyin içini boşaltmak için, dışıyla ancak bu kadar oynanır zaten. 

Adı bir yana, bir erken seçim Türkiye'ye ne katacak, 7 Haziran'dan çok farklı bir tablo nasıl olacak da elde edilecek? Koalisyon sonucu vermeyecek bir Meclis aritmetiği oluşması mümkün olacak mı? Çok, ama çok zor bir olasılık bu. AKP'nin tek başına iktidar olmasını sağlayacak olağandışı gelişmeler yaşanacağı mı umuluyor bu dönemde, yoksa zihinlerde, bu sonucun doğmasını sağlayacak adımlara şekil mi veriliyor? 

Gidilecek bir erken seçimde Meclisin üç partiden oluşması mı sağlanmaya çalışılacak yoksa? Hele hele iki partili bir Meclis söz konusu olsa... Hiç mümkün görünmüyorsa da hayali bile ne kadar güzel değil mi...

Öyleyse bu çaba, bu erken seçim isteği, koalisyondan kaçınma çabası niye? Bakarsınız baraj biraz aşağı çekilerek barajdan ötürü başka partilere kaydığı varsayılan oyların yeniden eski yerine dönmesi sağlanmak istenebilir. (Baraj düşürüldüğü takdirde, bunun ilk seçimde uygulanabilmesi için de geçici bir düzenleme gerektiğini hatırlatalım.) Yani şu aşamada görünür tek amaç, AKP'nin tek başına iktidar olmasını sağlamaktır. Bu amaç için uğraş veren de öyle görünüyor ki partiden çok Saray'dır.

Adı erken olmuş, tekrar olmuş, seçim diye havanda su dövmeye devam ediyoruz. Peki bu süreçte ekonomiye bakan var mı? Ekonomi kendi mecrasında gidiyor gitmesine ama, hatta bu süreçte olduğu gibi siyasilerin fazla müdahil olmaması daha hayırlı görülebilir ama, bu böyle aylarca, yıllarca sürdürülebilir bir durum da değildir. Yıllardır yerimizde sayıyoruz, diye özeleştiri yapılan büyüme konusunda bu yıl yerimizde sayma durumundan bile geri gideceğimiz ortadayken, alınan bir önlem gördünüz mü? 

2016-2018 dönemi orta vadeli programına dönük hazırlıkların başlaması gerekiyor. Bu programa ne kadar odaklanabileceğiz. Şimdi siyaseten belli makamlarda bulunanlar dikkatlerini programa verebilecekler mi, yoksa kaygıları başka yönde mi oluşuyor. 

Ya bürokrasinin durumu? Yarın nasıl bir hükümet kurulacağı belli değil, hükümet kurulup kurulamayacağı bile belli değil, belki bir "erken seçime" gidilecek. Onlar nasıl motive olacaklar program çalışmaları konusunda. 

Gerçi şöyle de bir gerçek var. Bizde bu tür programlar ne zaman ciddiye alınmış, hedeflerin çok uzağında kalınması durumunda kime ne yaptırım uygulanmış ki, şimdi adeta öylesine yapılacak çalışmalar sonucu öngörülenle gerçekleşen çok farklı olduğunda birileri bundan sorumlu tutulsun. 

Ya Suriye, ya Avrupa  

Tek sorunumuz koalisyon tartışmaları ve erken seçime gidip gitmemek de değil ki... Suriye sınırımız adeta yanıyor. Ülkeye 3 milyona yakın mülteci girmiş. Sanki Suriye'ye savaş ilanı eli kulağında gibi gündeme getiriliyor. 

Turizmde işler kötü gidiyor. Turist sayısında düşme var. Bu düşüş, turizm mevsiminde daha can yakıcı bir hal alacak. Yabancı sayısındaki azalma, bize turist gönderen ülkelerin ekonomik darboğazları kadar, bizim içinde bulunduğumuz coğrafyanın stres yaratan durumundan da kaynaklanıyor. Yani döviz girişimizde bir azalma söz konusu ve bu azalma giderek belirginleşecek. 

Avrupa'nın, daha doğrusu Yunanistan'ın durumu apayrı bir endişe kaynağı. Sorun bizi doğrudan ilgilendirmiyor gibi görünse de, euronun geleceği açısından yaşanacak olumsuzlardan biz de nasibimizi alacağız, bu kaçınılmaz.

Dolayısıyla her yönden kuşatılmış durumdayız. İçeride kendi kendimizi bloke eden bir görüntümüz var, dışarıda olanları da kaygıyla izliyoruz, en azından izlememiz gerekiyor. 

Bu koşullarda küçük yatırımcıyı uyarmakta yarar var. Belli finansal yatırım araçlarında trenin son vagonuna atlamak gibi bir durumda kalabilirler. Piyasadan çıkmak isteyenlerin fiyatları şişirmeleri gibi bir durum her an yaşanabilir; "Aman dikkat" diyelim. 

Bir dizi olumsuzluğa rağmen şimdiye kadar önemli bir sorun yaşamadık. Buna güvenerek, bundan sonra da yaşamayacağımızı umuyoruz. Umarız, umduğumuz gibi olur...
 

Tüm yazılarını göster