Faiz-kur ilişkisi gerçekten koptu mu?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Faizin düzeyi ile kur artışı arasındaki ilişkinin aslında pek de güçlü olmadığı ve bu ilişkinin son dönemde iyice zayıfladığı görüşü giderek daha fazla taraftar buluyor. "Bakın Merkez Bankası kriz sürecinde faizi yarıdan fazla düşürdü; ama ne oldu, kur artmadı; demek ki faiz ile kur arasında sanıldığı kadar güçlü bir bağ yokmuş" deniliyor.

Faiz-kur ilişkisinin koptuğuna ilişkin görüşün doğru olduğunu varsayalım. O durumda birkaç sorunun yanıtı önem kazanıyor:

"Madem Türkiye'deki faiz cazip olmaktan çıktı, öyleyse yabancı fonlar paralarını neden hala Türkiye'ye getirmeye devam ediyorlar? Yabancı fonlar, Türkiye'ye getirdikleri paradan kayda değer bir kazanç elde edemiyorlarsa, bizim hatırımız için mi gelmeyi sürdürüyorlar?"

Oysa, birincisi; Türkiye'deki faiz yabancılar için hala çok ama çok cazip.

İkincisi; ilkiyle bağlantılı olmak üzere, yabancılar Türkiye'ye getirdikleri paradan gayet iyi para kazanıyorlar.

Türkiye'ye gelen fonlar şu dönemde yıllık bazda yüzde 8 dolayında kazanç elde ediyor. Peki yurtdışındaki kazanç ne kadar dersiniz… Batı'daki faizlerin düzeyi ortada. Oranlar yüzde yarımı bile bulmuyor. Bizdeki faiz şimdiki düzeyin yarısına bile inse, yabancı fonların Türkiye'ye ilgisi devam edecek demektir. Çünkü bizde bir yılda elde edilen getiriyi, Batı ülkelerinde üç-beş yılda kazanmak bile kolay görünmemektedir. Dolayısıyla, "faiz düştü, ama kur artmıyor, demek ki faiz-kur bağlantısı pek de güçlü değilmiş" demek, ancak yurtdışındaki faiz dikkate alınmadan yapıldığında doğru olabilen sınırlı bir değerlendirmedir.

Bir de Türkiye'deki reel faiz tartışması var. Türkiye'nin reel faizi, Türkiye'de yaşayanlara… Reel faiz yabancıları hiç ilgilendirmiyor ki!

Bir Türk vatandaşı… Kazancı TL, tasarrufu TL, elde ettiği faiz TL ve bu vatandaş için Türkiye'deki enflasyon önemli. Çünkü elde edilen nominal faiz, Türkiye'deki enflasyonla kıyaslanıyor ve reel faiz ortaya çıkıyor. Örneğin yıllık nominal faiz yüzde 10, bu faizin oluştuğu dönemde yıllık enflasyon yüzde 7 olsun, şu durumda reel faiz yüzde 2.8'dir.

Bir yabancı fon… Varlığı döviz, tasarrufu döviz; ama elde ettiği faiz, dövizini çevirip yatırım yaptığı TL cinsinden ve bu fon için Türkiye'deki enflasyonun hiç ama hiç önemi yok. Türkiye'deki enflasyon bu fon için ne zaman mı önemli; eğer TL enflasyon ölçüsünde değer yitiriyorsa… Yok eğer TL'nin değer kaybı ile enflasyon arasındaki bağ tümüyle kopmuşsa, hatta enflasyon varken TL değer kaybetmek bir yana değer kazanıyorsa, bu yabancının nominal faizine bir de TL'deki bu değerlenmenin karı ekleniyor.

TL'nin değer kazanmasının yarattığı ek kazancı rakamsal olarak 26 Haziran'da yazmıştık. Örneğin 2009 yılının ocak ayında getirilen ve o aydaki 1.5891'lik kur üzerinden TL'ye çevrilen 1.000 dolar karşılığında ele 1.589 lira geçti. Bu para, 2009 yılının ocak ayında yüzde 16 olan faiz üzerinden kamu kağıdına yatırıldı ve bir yıl sonra, yani bu yılın ocak ayında 1.843 liraya çıktı. Bu yıl ocakta ise dolar kuru 1.4663 liraya inmişti. Yurtdışına çıkarılacak olan 1.843 lira, 1.4663 olan kurdan dolara çevrilince ele 1.257 dolar geçmiş oldu. Yani 2009 yılının ocak ayında getirilen 1.000 dolar, bir yıl sonra 1.257 dolar olarak çıkarıldı. Bir başka ifadeyle bir yılda dolar bazında tam yüzde 25.7 kazanç sağlandı.

Enflasyonun yabancı yatırımcıyı hiç ilgilendirmediği söylenemez tabii ki. Eğer Türk Lirası enflasyon ölçüsünde değer yitirirse, ki normali de budur zaten, o zaman yabancının elde edeceği getiri de çok azalır, ülkeye böylesine sıcak para hücumu da yaşanmaz. Ama artık herkes biliyor ki; olağandışı gelişmeler olmadığı takdirde bu sıcak para girişi sürdükçe TL enflasyon paralelinde değer yitirmeyecek; TL değer yitirmedikçe Batı ile kıyaslandığında görece çok yüksek olan faiz cazip olmaya devam edecek; hele bir de TL değer kazanırsa, bu da kazancın kaymağını oluşturacak. Yani şimdiki gibi…

Tüm yazılarını göster