Eyvah arşın burada mı?

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Ruhsuz bina

Bir eğitim yapmıştık. Katılımcılar eğitimin yapıldığı yerden çok şikayet etti. Ben de ettim. Salonun bodrumda olmasının yanında, binanın kendisi de çok sevimsiz idi. Hani eski casus filmlerinde görürdünüz. Rejime karşı gelenleri akıl hastanelerine kapatırlardı. O binalar öyledir. Başka nasıl tanımlanır bilmem. Eğitim yaptığımız bina çok ruhsuz bir bina idi. Eğitim şirketindeki  genç bayanla bu duygumu paylaştım. O da aynı fikirde idi. Hatta daha da ileri giderek soru biçiminde genel bir saptamada bulundu. "Hocam bizde mimarlık neden kötü?" dedi. Ben de "Sadece mimarlık mı?" dedim. "Aslında birçok şey kötü, ancak binalar somut olarak ortada olduğu için kötülüğün, çirkinliğin farkına varıyoruz" diye ekledim.

Binalar

Bulunduğunuz şehirde şöyle bir dolaşın ve alıcı gözüyle bir bakın bakalım binalara. Bunlardan yüzde kaçına "Ne güzel bina be!" diyeceksiniz. Birçoğunun tam bir zevksizlik örneği olduğunu göreceksiniz. Eskiden yapılmış zarif binalarla yenileri karşılaştırınız. Binaların ruhu olsa, yanındaki o güzelim eski binaya bakarak, "Bu binaysa, ben neyim yahu!" deyip intihar edebilir. Binanın çirkinliğine bakarak, tabela olmasa da, resmi binaların büyük bölümünü saptayabilirsiniz. Eskiden yapılmış şaheser camilere bakın. Bir de "her sokağa bir cami" mantığı ile yapılmış uyduruk camilere. Ya karayolları boyunca benzinliklere sıralanmış cami görünümündeki ucube mescitleri hangi sınıfa koyabilirsiniz? Hangi din, ibadethanesine bu kadar saygısız olabilir?

Peki neden binalar bu kadar kötü? Bunun değişik nedenleri vardır. Birinci neden, ülkemizdeki bir bölüm bina, mimar eli değmeden, kaçak olarak yapılmaktadır. Mimara verecek parası yoktur gecekondu bina dikenin. Olsa da vermez çoğu. Çünkü halkımız düşünce ürününe para vermek istemez pek. Bunun içindir ki örneğin, alınca makinenin en iyisini almak isteyen iş adamının, danışmanlık hizmetine gelince cebine akrep girer.

Binaların bu kadar kötü olmasının bir nedeni, mimarının kötü olmasından kaynaklanır. Mimarlığın içine hayal gücü, görgü, bilgi, analitik düşünce, estetik duygusu ve yetenek girer. Bunlardan yoksun mimarlar işte bu gördüğümüz çirkin binaları üretmektedir.

Binaların çirkinliğinin bir nedeni de uygulamadan gelir. Proje ne kadar düzgün olursa olsun yapan, malzemeden çalarak, malzeme ve işçilik kalitesini düşürerek ortaya bu çirkinlikleri çıkarmaktadır.

Binanın içerisinde tesisatlar ayrı bir konudur. Lavabosu ile musluğu arasında uyum olan kaç bina bilirsiniz? Ya musluk öyle alçak konur ki, elinizi yıkarken lavaboya değmesin diye çok çaba harcarsınız. Ya da, öylesine yüksek konur ki, el yıkama değil adeta duş almak için yapılmış sanırsınız. Siz tüm elektrik düğmeleri belli bir mantıkla takılmış kaç bina gördünüz? Bu nedenle bir elektrik kesintisinde bilemezsiniz düğmelerin hangisi açık, hangisi kapalı.

Mimarlık böyle de mühendislik nasıldır? Mühendisliğimiz daha havalandırma konusunu çözememiştir. Örneğin, ısıtma sistemleri gibi, soğutma ve havalandırma sistemlerini de merkezi yapar mühendisim. Bundan dolayıdır ki, lüks otelin sigara içilmeyen odalarında da diğer odalarda içilen sigarayı koklarsınız. Ya da lokantadan üstünüz kızartma yağı kokusuyla çıkarsınız

Neden?

Binalardan yola çıkarak mimarlık ve mühendislikteki bazı güdüklüklere değindim. Bileşik kaplar ilkesine göre bu güdüklük diğer boyutlarımızda, diğer meslek gruplarında da aynıdır. Bütün bunların ortak paydası eğitim sistemimizin güdüklüğüdür. 'Önce ekmekler bozuldu' der Oktay Akbal. Bu ülkede de önce eğitim bozulmuştur. Bu bozulma her kademeye yayılmış bulunmaktadır. Eğitim adeta, süresini dolduran cahiller sınıfını bir üst sınıfa geçirme olayına dönmüş durumdadır. İşte bu  yarı pişmiş, yarı cahil mimarların, mühendislerin eserleri de rezalet olmaktadır. Diğer meslekler için de durum böyledir. Ancak mimar ve mühendislerin yarattıkları somut olarak görüldüğünden durum hemen ortaya çıkmaktadır. Tıpkı okullarımız yabancı dili, örneğin İngilizce'yi, öğretemiyor deyişimiz gibi. Birisinin İngilizce'yi bilmediği hemen anlaşıldığı için öğretilmediğini anlarız. Çocuklarımız diğer konularda da eşit biçimde cahildir. Örneğin, bir lise öğrencisine bir konu verin de yazsın, o zaman görün. Görün nasıl yazamadığını. Sınav yaptığınız her konuda bunu anlamak mümkündür.

Sonuç

"Halep ordaysa, arşın burada" denir. Eğitimimiz şöyle gelişti diye palavra atmaya gerek yoktur. Arşının burada olduğu durumlarda eksiklikler hemen ortaya çıkmaktadır. İlköğretimden başlayarak çıtayı yükseltmezsek durumumuz daha da kötü olacaktır.

Tüm yazılarını göster