Ne günlerdi. Euroya geçiş sonrası Alman Markı, Fransız Frangı tarihe karışıyordu. 2000 yılı (2YK) geçişi, Yeni Türk Lirasına (YTL) geçiş. Bankacıydım, tüm sistem geçişlerini yaşadım. Buradan yazınca dile kolay. Bir hata bile olay.
1970 sonrası Smithsonian ve Ortadoğu coğrafyasının dinamikleri ile oluşan enerji krizinde küresel enflasyon başlamış, 1981 yılında IFC ekonomisti Antoine van Agtmael “gelişmekte olan pazar” kavramını, 1989 yılında “the Institute for International Economics” ekonomisti John Williamson “Washington Konsensüs” kelimesini ilk kullanmıştı. 1991 yılında SSCB dağılmıştı. 1990 yılında Scorpions “Winds of Change” diyerek küreselleşmenin, neoliberalizmin müjdesini veriyordu. Soğuk Savaş bitmiş, duvarlar inmişti. Goldman Sachs ekonomisti Jim O’Neill, 2001 yılında Euro hayatımıza girerken ilk kez BRIC terimini kullanıyordu.
Avrupa Birliğinde yine değişim rüzgârları esiyor. Brexit sonrası Frexit olasılığı yükseliyor. 2008 krizi sonrasında ve 2020 pandemisinde birbirine sımsıkı sarılan AB’de lokomotif Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika, İtalya’nın makro verileri bir türlü düzelmiyor. Bütçe açığı, kamu borcunun GSYİH’ya oranları kabul edilenlerin hala çok üzerinde.
Dünya Biden sonrasında, 2020 kampanya sitesinde yazdığı gibi Rusya ile Batı’nın tekrar “Soğuk Savaş” dönemine girdiğini gördü. Ortadoğu’da Trump’la başlayan barış rüzgârı yerini savaşa bırakıyordu. Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi üzerindeki üç ana hatta da savaşlar yaşanıyordu. BRICS genişliyor, kendi ödeme sistemini kuruyordu. Ambargolar daha çok AB’yi vuruyordu. 71-86 arasındaki küresel enflasyon petrol kuyuları devreye girip enerji fiyatları sönünce düşmüştü. Reagan ve Thatcher’ın “Arz Yanlı İktisat” politikası ile vergiler düşüyor ve üretim öne çıkarak ekonomiler tekrar ayağa kalkıyordu. Trump’ın 2024 kampanya sitesinde(kileri) (geçen hafta) yazdığı(m) gibi.
O yılların hızlandırılmış versiyonunu birebir yaşıyoruz. Yaklaşık yarısı gibi düşünüp, pandemiyi başlangıç alırsak 2027-2028 gibi dünya yeni bir ekonomik evreye girecek. Bu yaşananlar tarih tekerrürden ibaretse onun sancıları. Yeni dönemin adını henüz bilmiyoruz. Ancak net olan AB ve ABD seçimlerinden net olarak “korumacılık” ve “muhafazakârlık” odaklı olacağını bize söylüyor. Yani kendine yetebilen ülkeler ve/veya kendi göbek bağını kesen yeni bloklar.
Ama yükselen taraf bu sefer Batı değil. Trudeau, Macron, Sunak, Milei gibi isimlerle son şansını deneyen neoliberalizm bir bir satıh kaybediyor. Biden TV performansı sonrasında kendisinden dahi ümidi kestiler. IMF bile konunun farkında sürekli neoliberalizm karşıtı makalelere dergisinde yer veriyor. Sermaye akımlarının serbest olması, serbest piyasa, merkez bankası bağımsızlığı, bütçe dengesi, rasyonellik gibi 1970’li yılların neoklasik iktisat teorileri ile birlikte gelişen, büyüyen neoliberalizm (Şenses, 2004; Üçoğlu, 2015), WEF’in dijital ekonomi ve Endüstri 4.0 kavramları ile tutunmaya çalışırken, son olarak yeşil ekonomi ve sürdürülebilirlik ile küresel ekonomiyi tehdit ediyor.
Ki Trump’ın karşı çıktığı yerlerden birisi de bu. Küresel enflasyonun, enerji ve emtia fiyatlarının sönmesi ile düşmesini Fed’in ortodoks para politikasına bağlayan neoliberal, neoklasik ana akım, bizde faizin artması ile enflasyonun söneceğini, kurun artmayacağını, sıkı para politikası ile bütçenin ve cari açığın dengeye geleceğini, fakat yapısal reform, vb. olmadan yabancı sermayenin gelmeyeceğini yine iddia ediyordu.
Daha 2 ay önceye kadar bunları öneren, söyleyen kendisi değilmiş gibi carry trade’in zararından bahsedip, BYD’nin yatırımını X’de paylaşıyorlar. Hatta eylül ayında faiz indiriminin iyi olacağını, önerdikleri acı reçete ile gelinen noktada enflasyon, faiz, kur sarmalında asgari ücretin enflasyon doğurduğunu iddia ederlerken, şimdi artış yapılmazsa işçinin/emeklinin çok zorlanacağını, kurun sabit paritede kalmasının yanlış olduğunu söylüyorlar. Değişim rüzgârları buraya kadar gelmiş. Öne çıkarmadıkları hususlar yok değil. Zikredilen EYT tutarı ve KKM zararının çok üzerinde gerçekleşen bütçe faiz gideri veya ABD’de tüketici ve oto kredileri ile kredi kartı hacminin yüksek faizlere rağmen hala artışı. Demek ki enflasyon ve çözümünde farklı dinamikler esasmış.