Erdoğan, kur tartışmasına noktayı koydu

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Önce Devlet Bakanı Ali Babacan tavrını açıkça belli etmişti; noktayı ise Başbakan Erdoğan koydu. Konu; kangrenleşen tartışma konumuz haline gelen TL'nin değeri.

Başbakan Erdoğan'ın medya yöneticileriyle bir araya geldiği toplantı sanki hep siyasi konuların ele alındığı, basın mensuplarının yalnızca bu konularda soru sorduğu bir toplantı gibi yansıtıldı. Oysa, toplantıda ekonomi de konuşulmuştu. Toplantı gündemine ekonomiyi taşıyan ise Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ'dı. Güldağ'ın, değerli TL tartışmalarına ve bu konudaki yakınmalara ilişkin sorusuna Başbakan Erdoğan'ın verdiği yanıt, kur tartışmalarının en azından bir süreliğine buzdolabına kaldırılacağının işareti nitelikteydi.

Öyle ya, hangi bakan ya da hangi sivil toplum örgütü kur konusunda Erdoğan'la ters düşecek açıklamalar yapabilirdi ki…

"Güçlü TL kişisel meselem"

Başbakan Erdoğan, değerli Türk Lirası'nın ihracatçıların ve yerli üreticilerin rekabet gücüne yaptığı olumsuz etkilerle ilgili soruya net bir yanıt vererek güçlü TL'yi savundu. Erdoğan, bu konuda şu görüşleri dile getirdi: 

"Hiçbir şekilde TL'nin değer kaybetmesine taraftar değilim. Güçlü Türk Lirası benim kişisel meselem. Niye paramızın değeri düşürülsün ki? Biz bu noktalara, değerli paramızla geldik. Aksine dünya paralarını etkileme gücüne sahip bir paraya sahip olmamız çok önemli. Ben, dünyadaki diğer para birimlerini etkileme gücü olan Türk Lirası'nın ekonomiye daha büyük katkı sağlayacağına inanıyorum."

Başbakan Erdoğan, bir yandan güçlü TL'den yana olduğunu dile getirirken, diğer yandan da Merkez Bankası'nın uyguladığı faizleri yüksek bulduğunu ve faizlerin düşürülmesi gerektiğini söyledi. Merkez Bankası'nın faizleri düşürmesinin Türk Lirası'nın değer kazanmasıyla değil, değer yitirmesiyle sonuçlanması beklenirdi; ama Başbakan belli ki "hem faiz düşük olsun, hem TL güçlü kalsın" temennisini dile getiriyordu. Bu olabilir miydi?

Merkez faiz indirirse…

Merkez Bankası eylül ayında beklentilerin dışına çıkarak faiz indirimine gitti. Faizde aslında aşağı yönlü pek marj da kalmadı denilebilir. Üstelik, bundan sonrası için tuhaf bir durum söz konusu. Merkez Bankası, ister Erdoğan'ın temennisi doğrultusunda olsun, ister başka etkenlerle faizi indirdiğinde, kur da ters yönde hareketlenerek artarsa ne olacak? Merkez Bankası, bir yönden hem Başbakan'ın istediğini yapmış olacak, diğer yönden de Başbakan'ın canını sıkacak biçimde TL'nin değerinin düşmesine yol açacak. İlginç bir tablo değil mi…

Türk parasının değerli olmasından rahatsızlık duyanlar, en başta da bu konuda hükümet içinden Merkez Bankası'nı sürekli eleştiri okları yöneltenler, hiç olmazsa bir süre susmayı tercih edeceklerdir, bu kesin. Sonra yine aynı eleştirileri duymaya başlarız, bu da kaçınılmaz. Ancak, Türk parası niye değerli, bu değerliliğin önüne niye geçilemiyor, sorunu Merkez Bankası'nın faiz politikalarına indirgemek yüzeysel bir yaklaşım olmuyor mu, bunları tartışmak gerekiyor.

Oysa şimdi mevcut tabloya bakar mısınız… Bir tarafta "faiz düşsün ama TL güçlü kalsın" temennisi, diğer tarafta "faiz düşsün ve TL değer yitirsin" temennisi… Bir karar versek…

Güçlü TL'nin görünür artıları

Merkez Bankası, uzun yıllar 1995 yılını 100 kabul ederek oluşturduğu reel efektif döviz kuru endeksinde bir süre önce değişikliğe gitti. Endeks, 2003 yılı baz alınarak hesaplanmaya başlandı. Buna göre, 2003 yılında 100 olan TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi, geçen ay itibariyle 127'ye yükseldi. Yani TL, yaklaşık yedi yılda yüzde 27 değerlenmiş oldu.

TL'nin değerli olması, gerekenden değerli seyretmesi, GSYH'nin dolar bazında yüksek görünmesini ve bu kapsamda kişi başına gelirin de daha büyük hesaplanmasını sağlıyor. Dolar bazında yüksek görünen GSYH, uluslararası karşılaştırmalarda ya da bazı büyüklüklerin GSYH'ye olan oranlarının hesaplanmasında avantajlı bir durum görüntüsü veriyor. İhracatçı memnun olmasa da, değerli TL'nin makro büyüklüklerle ilgili böyle bir artısı da yok değil.

Tüm yazılarını göster