Enflasyonun görünmeyen yüzü

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Enflasyon, "görünür" yüzüyle belirgin biçimde gerileme eğilimi içinde, bu kesin. Ayrıca enflasyon, içinde bulunduğumuz günlerde öncelikli sorun olmaktan çıktı, bu da kesin. Herkes "iş" peşine düşünce "aş"ın maliyeti ikinci planda kaldı. Bu dönemde kimse enflasyondan şikayet edemez halde. Çalışan işini kaybetmediğine, çalıştıran işyerini kapatmadığına şükreder durumda. Bu yüzden de açıklanan enflasyona karşılık hissedilen enflasyonun çok daha farklı olduğundan kimse dem vuramıyor, vursa bile bu konu üstüne fazla gidemiyor.

Hava durumunda da öyledir ya, açıklanan sıcaklığın yanında bir de hissedilen sıcaklık vardır. Aslında enflasyon da öyle, yıllık bazda bir açıklanan enflasyon var, bir de hissedilen. Hep açıklananın doğruyu gösterdiği söylenir, ama gerçek olan hissedilen orandır. İkisi de doğrudur da, birisi daha da doğrudur.

Yıllık enflasyon oranlarının iki yöntemle hesaplandığını biliyoruz. Birisi aydan aya olan hesaplama, diğeri ise yıllık ortalama endekslerin kıyaslamasına dayalı hesaplama. Normalde bu oranların birbirine yakın seyretmesi beklenir. Ancak, eğer oranlardan biri, bir dönem yüksek seyretmişse, daha sonraki dönem denge tersine döner. İşte şimdi bunu yaşıyoruz. Ve bu durum kimsenin enflasyonun e'sinden şikayetçi olamadığı, enflasyonu ağzına alamadığı bir döneme denk geldi.

Sorun, tüketici fiyatlarından çok üretici fiyatlarında kendini gösteriyor. Şubat itibariyle yıllık TÜFE, aydan aya yüzde 7.73, yıllık ortalama endeks kıyaslamasına göre yüzde 10.41 düzeyinde. Aydan aya ve yıllık artış dengesi en önemli üç sektör olan gıdada yüzde 6'ya yüzde 12, konutta 17'ye 20, ulaştırmada 3'e 7 olarak ölçüldü. Bazı sektörlerde ise yıllık ortalama daha düşük.

ÜFE'de şubattan şubata yıllık artış yüzde 6.43, ancak şubat ayları itibariyle son iki yılı içine alan hesaplamada yıllık artış tam yüzde 12.63 düzeyinde. Neredeyse 1'e 2'lik bir denge söz konusu.

Alt sektörlerde ise inanılmaz oranlar var. Tarımda fiyatlar şubattan şubata yüzde 1.69 geriledi, yıllık ortalamada ise yüzde 8.69 arttı.

Sanayide yüzde 8'e 14'lük bir denge dikkati çekiyor. İmalat sanayinde ise aydan aya olan yıllık artış yüzde 5, yıllık ortalama artış yüzde 12 düzeyinde.

İmalat sanayinin alt sektörlerinden olan kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünlerinde şubattan şubata yüzde 18'lik fiyat düşüşü söz konusu. Ancak, bu kalemde yıllık ortalamada tam yüzde 26 artış var. Ana metal sanayinde de aynı sırayla yüzde 5 düşüş, yüzde 24 artış sonucunu veren oranlara rastlanıyor.

Elbette yüksek olanlar hep yıllık ortalama oranlar değil, tersi de söz konusu. Kimi alt sektörlerde de yıllık ortalama oranlar, şubattan şubata olan oranların altında bulunuyor.

Enflasyon rakamlarına inanmama ve enflasyondaki düşüşü hissetmeme yakınması var ya, bunun en büyük nedeni aydan aya olan oranla yıllık oran arasındaki makas. İster bir gıda maddesi, ister bir ara mal olsun, herhangi bir ürünün fiyatı yalnızca enflasyon ölçümü yapılan iki ayda geçerli değil ki. Özellikle son dönemde ÜFE'de bu makasın iyice açılması, üretimi sekteye uğratan nedenlerden birinin maliyetler olduğunun anlaşılmasını zorlaştırıyor. Talep boyutu bir yana, fiyat artışlarına bakılarak maliyet yönüyle üretimin çok rahat götürülmesi gerektiği sonucuna varılıyor. Bu yargı oluşurken, fiyat artışları yönünden aydan aya olan oranlara bakılıyor. Oysa, üreticiye olan maliyeti gösteren ortalama fiyat değişimi, maliyetlerde aslında hiç de olumlu bir tabloya işaret etmiyor.

İçinden geçtiğimiz dönemin öncelikli sorunu enflasyonun görünmeyen bu boyutu değil, talep eksikliği, tamam. Ancak, enflasyonu da tümüyle beli kırılmış bir canavar gibi algılamamak gerektiği açık. 

Tüm yazılarını göster