Enerji kıskacında Türkiye

A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

Enerji, sadece küresel ekonominin kilit nitelikli bir girdisi değil, aynı zamanda siyasetin, çağdaşlık ve uygarlık duyarlığının, toplum yaşamına uzandığı parçasıdır günümüzde. Küresel ekonomideki enerji üretimi üç farklı kanaldan beslenir:

I) Hidroelektrik II) Nükleer III) Ham petrol IV) Doğalgaz

Hidroelektrik enerji üretiminde kapasitemiz, sık sık övünç kaynağımız olur. Akarsularımız, topraklarımızı besleyen baraj bağlantı sularıyla destekler tarım üretimini. Keban'ımız, GAP'ımız, Çukurova'mız gururlandırır da bizi zaman zaman, 3.288 T Wh dünya üretiminde %2.1'in altına düşen payımızı değiştirmez ve ilk on üretici ülke arasında yer alamayan sıralamamızı değiştirmez. 585 T Wh ile lider Çin'i, 383 ile Kanada, 372 ile Brezilya izler. Hidroelektrik üretim segmentinde ilk 10 ülke, %70'lik bir üretimin üzerinde oturur. Bütünü temsil edebilme yeteneği açısından nükleer enerjide ilk on ülke, %85'i temsil eder. ABD 838 T Wh ile liderse de, Fransa onun ancak yarısıyla ikinciliği, Japonya ABD'nin üçte biriyle üçüncülüğü ve Rusya da beşte biriyle dördüncülüğü kaparlar. Nükleer enerji üretiminde teknoloji gereklidir. Eğer teknolojiniz yoksa bu teknolojiyi üretenlere yakın olmanız işe yarar… Bu yakınlık coğrafi bir tercih üzerinde yükselebildiği gibi, siyasi de olabilir. Türkiye, hidroelektrikte doğal altyapısı olmasına karşın, ilk on ülke arasında yer alamazken, nükleer için tamamen bakirdir enerji pazarı. 575 HES'te 15.4 mega W kurulu gücü daha ekleyecek bir yatırımla, enerji açığını kapamaya yönelik adımlar küçümsenemez, yadsınamaz. Nükleer enerji üretimindeyse; yatırım kararsızlığı, Türkiye'nin her on yılda bir kapısını çalan krizlerle; imbiğinden süzer gibi pay ayırır, genel bütçesinden enerji yatırımlarına. 2011 yılı, kriz yılı olmasına rağmen, yatırımlar lisans devirleri ve özelleştirmelerle dinamizmini koruyarak bu anlamda sevindirse de, elektrik işletme devirlerinin gerçekleşmeleri zorlaşan konjonktürden kaynaklanan bir talepsizliğe çarpıyor.  Sonuçta, hidrolik enerji üretim segmentinde bile, girsek girsek ancak önde gelenlerden arta kalmış bir "diğerleri" grubunda yer alabiliyoruz.

Nükleer enerji destekli üretimlerde teknoloji gereklidir. Eğer teknolojiniz yoksa bu teknolojiyi üretenlere yakın olmanız işi çözebilir. Bu yakınlık coğrafi bir seçkinliğe dayanabildiği gibi, siyasi bir tercih de olabilir. Türkiye, hidroelektrikte doğal altyapısı olmasına karşın, henüz küresel sıralamalarda söz sahibi değildir. Kararsızlık ve yüksek yatırım maliyetleri, bu teknolojiye uzak durmak gibi çarpık bir sonucu doğurmuştur. Tüm çevreye duyarlı hassasiyetlere karşın, nükleer enerjide bilgi birikimi bir "dual ekonomi"nin kapısını aralayabilen gerçektir.

Petrol sahibi olmak, enerji üretimini bu alandan sağlayabilmek gibi önemli bir avantajı da birlikte getirir. Dünyada çok büyük ham petrol rezervine sahip ülkeler ile teknolojide önder ülkeler olan ABD, Rusya gibi ülkeler öne çıkar. Bu segmenttte Türkiye'nin olması beklenemez.

Doğalgaz çevrim santralleriyse, sürekli enerji sunabilmesi açısından enerjinin sürekliliğinden sorumlu resmi organlarla kendi enerjisini, sıcak suyunu, ısısını kullanan sanayicileri memnun edebiliyor. Geriye kalan tüm kesimler enerji üretiminin yaklaşık %70'inin doğalgazdan karşılanıyor olmasından rahatsızdır. Dış kaynağa aşırı bağımlılık, enerji fiyatlarının her yukarı yönlü adımında cari açığımızı artırır. Kısa vadeli bir çözüm, uzun vadede altından kalkılmaz faturalar biriktirir. Bir de bakarsınız Yunanistan, İtalya, İrlanda kadar riski bir refah üstünüze yıkılır. Doğru dönüşümü zamanında sağlayamazsak, enerji açıklarımız içinden çıkılmaza dönüşecek.

Bütün içinde biz nerdeyiz?

Toplam 12.369 milyon ton petrol eşdeğerinde (MTEP) enerji üretimiyle dünya, kişi başına 1.85  MTEP üretim gerçekleştiriyor. Öyleyse bizler böylesi bir bütünlük içinde nerdeyiz? Türkiye, kişi başına 0.41 MTEP enerji üretim düzeyiyle dünya ortalamasının yaklaşık beşte birinde olabiliyor ancak…

Listeledik, 0.41 ile dostumuz Hindistan olmuş. Enerjide koridor ülkesi olabilmek konusunda olağanüstü avantajlar taşıyan Türkiye için yenilenebilir enerji ve hidroelektrik konusunda da gidilecek çok yol olduğunu unutmamak gerekiyor…

Tüm yazılarını göster