Ekonomide başarı ölçütü olarak büyüme oranı

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com



İktisadi gelişmeleri sığ bir bakış açısı ile irdelemeye kalkarsanız, ülkelerin büyüme oranları ya da büyüme oranı tahminleri çok önemli hale gelir. Aslında 2008 krizi ülke ekonomilerini sadece büyüme oranlarına bakarak ekonomileri değerlendirmenin yanlış olduğunu kanıtladı ise de, özellikle politikacılar ve onlara hizmet eden iktisatçılar ile uzmanlar bu yanlışı sürdürme konusunda ısrarcı olmaya devam ediyorlar.

Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme oranı da bundan dolayı adeta birer spor toto tahmini haline geldi. Hükümet Orta Vadeli Program'da 2012 yılı büyüme oranı hedefini %4 olarak belirledi. Buna karşın IMF Türkiye'nin 2012 yılında önce %2 sonra %2,2 büyüyeceğini kamuoyu ile paylaşmıştı.  Şimdi de Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Türkiye ekonomisinin 2012 yılında %3,3, 2013?yılında %4,6 büyüyeceği öngörüsünde bulundu.

IMF ve OECD'nin tahminini yeterli bulmayan çevreler, hemen bu kurumları suçlayıcı bir davranış biçimi içerine girdiler. Bu tavrı elbette çok önemsememek gerekiyor. Çünkü bu yönde tavır geliştirenler daha önce bu kurumların açıklamaları hoşlarına gittiğinde, tam tersine IMF ve OECD'ye övgü yarışına giriyorlardı.

Biz bu tartışmayı uygun görmediğimiz için yorum yapma gereğini bile duymuyoruz. Çünkü Türkiye ekonomisinin %8 büyüdüğünde hangi sorunları içinde barındırıyor ise %3 ya da %4 büyüdüğünde de aynı sorunları barındırmakta. Bu sorunların bazıları (cari açık düzeyi, tasarruf oranının düşüklüğü gibi) Dünya Gazetesi okurları tarafından kanıksanmış durumda. Türkiye ekonomisi açısından asıl sorunlar daha az konuşulmakta. Konuşulmayan sorunların başında istihdam ve işsizlik sorunu gelmekte. Bunlardan bazılarını sıralayalım:

· İstihdamın %29'unu sağlayan tarım sektörü GSYH'dan %9 pay alıyor. Tarım sektörü sürekli fakirleşirken, Türkiye tarım sektöründe net ithalatçı konuma gelmiş iken bu çarpık duruma hiçbir çözüm getirici politika üretilmediği gözlerden kaçıyor.

· Sanayi sektöründe istihdam azalırken, bu sanayiciler neden daha az istihdam yaratıyor sorusu bir türlü sorulmuyor.

· İstihdama ilişkin onlarca proje üretilirken, ulusal istihdam stratejisi açıklanırken  istihdamın son 30 yılda ancak %58 arttığı, 1980'li yıllarda bu artışın %18 iken,   2000'li yıllarda %15'e gerilediği nedense görülmüyor.

· Bu bağlamda işgücüne katılım oranı son 30 yılda ortalama olarak %51,7 iken, bu oranın 2000'li yıllarda %47,1'e kadar düştüğü hiç önemsenmiyor.

· Son 30 yılda işsizlik oranının %127 arttığı, bu artış oranının çok eleştirilen 1980'li yıllarda %17 iken, 2000'li yıllarda %105'e çıktığı yine göz ardı ediliyor. Yine yıllık ortalama işsizlik oranının 1980'li yıllarda %8,2 olurken, bu oranın 1990'lı yıllarda %8,1'e indiği buna karşın 2000'li yıllarda işsizlik oranının %11'e yükseldiği nedense hiç dile getirilmiyor.

Ders verilmek istenen krizdeki AB ülkeleri bu sorunları önemsiyorlar. Fransızların yeniden başkanlık vermedikleri Sarkozy bile, 2008 yılında J. Stiglitz başkanlığındaki iktisatçılar heyetine hazırlattığı rapor ile GSYH bir ekonomi, başarısı için yeterli olmadığını konusunda ikna olmuştu. Biz ise hala iktidarı ve muhalefeti ile oranın yüksekliği ya da düşüklüğünü tartışıyoruz. Ben buna havanda su dövmek diyorum.
 

Tüm yazılarını göster