“Ekonomi nereye gidiyor” sorusundan korkmak gerek

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Türkiye geçen yıl mayısta bir türbülansa girdi mi, girdi. Bunun temelinde yatan ister tek başına FED’in yaptığı açıklama olsun, ister Gezi eylemleri ya da bu iki etken birlikte rol oynasın, bir türbülans yaşandı sonunda. 

Geldik 17 Aralık’a. Ülke bir türbülansa daha giriverdi. Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını herkes istediği gibi yorumladı. Hükümet, “Kumpas” dedi, “Dış güçler” dedi, “Faiz lobisi” dedi, buna “Vaiz lobisi”ni de ekledi. 

Belli ki hükümet sorunların üstüne bu şekilde gitmeyi tercih ediyor. Daha doğrusu Başbakan Erdoğan’ın tercihi böyle. Hatalı olunabileceğine hiç ihtimal verilmeden, sorunun üstüne üstüne giderek çözüm aramak tercih ediliyor.

Siyaseten böyle bir tercihte bulunulmasına kimsenin söyleyeceği bir şey olamaz. Herkes aynı mı ki siyasetçiler de aynı olsun. 

İktidar partisini destekleyenlere bakın, söyledikleri üç aşağı beş yukarı Başbakan’ın söyledikleriyle aynı. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan belli ki bu yaklaşımında başarılı. 

Bakanlar hakkında fezleke hazırlanmış, bakan çocukları tutuklu, bir bakan şaibeli birinin özel uçağıyla hem de Umre’ye gitmiş (keşke tatile gitmiş olsaydı), kimsenin umurunda değil. “Zamanlama manidar” yaklaşımı çok benimsenmiş ve beyinlere kazınmış; ayrıca “Başkaları çalmadı mı zamanında” deniliyor ve en can alıcı olarak da “Çalıyorlarsa da çalışıyorlar” görüşü dile getiriliyor. 

Ama bütün bunları anlatanlar, gazeteci olduğunuzu, hele hele ekonomi alanında yazdığınızı öğrenince, doktor görüp derdine çare arayan hastalar gibi ya da en azından bilgilenmek için soranlar gibi hemen soruyu yapıştırıveriyor:

“Ne olacak ekonomi, nereye gidiyoruz böyle, dolar daha da artar mı vs. vs.”

Bu sorudan korkmalı 

İktidar, siyaseten bir tercihte bulundu. Gerçek durumu kimse bilemez tabii ki ama, göründüğü kadarıyla da ciddi bir oy kaybı yaşamıyor, yani bu süreçten pek yara almadan çıktı. İyi ama içten içe giderek depreşen kaygı neyi gösteriyor. Rakı masasında “Ne olacak bu memleketin hali” diye sorulmuyor; her platformda ekonominin gidişatı sorgulanıyor artık.

Geleceğe güvenle bakan, bakabilen bir toplum ekonomide işlerin daha da bozulacağından niye endişe etsin ki? Demek ki korku ve kaygı iliklere işledi. 

Varsayalım ortada bir kumpas var, zamanlama manidar, AKP seçmeni de buna yürekten inanıyor; iyi de bu seçmen de dahil tüm vatandaşlar ekonominin geleceğini sorguluyorsa, başarı nerede? Hükümet, siyaseten bir başarı sağlamış, sorunu atlatmış gibiyse de, demek ki olumsuz sonuçlar ortaya çıkmasını önleyememiş.

Kötünün kötüsü 

Bugün için “Ekonomide işler iyi” diyen neredeyse kimse yok. Ama kötünün kötüsü, ekonomide gelecekte bugünün aranacağı kaygısının ağır basmasıdır. Hemen herkes, “Şimdi durum kötü, gelecekte daha da kötü olabilir” kaygısı içinde. İşte Türkiye bunu yaşıyor. Herkeste bir telaş var sanki. En büyük iş adamından, sıradan vatandaşa kadar. 

Son haftalarda karşılaştığım kişilerin biri bile, “Ne olacak bu gidişat” sorusunu yöneltmeden duramadı. 

Bu, tehlikeli bir sorudur. Bu, “Ben gardımı alayım da” diye düşünüldüğünün işaretidir. “Harcamamı azaltayım, olabildiğince az borçlanayım” demektir. 

Herkes böyle düşündü mü, dominonun taşları yıkılmaya başlar. Hala farkında değiliz, daha doğrusu hükümet farkında değil ya da olmak istemiyor, bu aşamaya geldik.

Hala faiz lobisi denilen ve kimlerden oluştuğu bir türlü anlaşılamayan bir hayalle savaşıyoruz. Hala hisse senedi fiyatları şu kadar düştü, borsada şu kadar kayıp oluştu, diyerek nedense bundan sözüm ona rahatsızlık duyuyoruz. Hala milli varlık gibi gösterdiğimiz Halkbank’a saldırıldığını söyleyebiliyoruz; ama Halkbank’ın yaklaşık yüzde 40’ının yabancılara ait olduğundan hiç söz etmiyoruz. 

Herkes görüş birliği içinde; sorun ekonomik değil, siyasi. Dolayısıyla ne Merkez Bankası’nın elinde fazla araç kaldı artık, ne başka bir kurumun. Biz siyaseten gerginliği yok edemezsek, demokrasi sicilimizi yazboz tahtasına çeviren adımları ortadan kaldıramazsak, herhalde faizi birkaç kat daha yukarı çekerek dengeyi sağlayabiliriz. Böyle bir artış yapmak istemediğimize, yapamayacağımıza göre… 

Yani, ya ülkede tansiyonu düşürürüz, ya “Ne olacak bu gidişat” sorusuna yanıt aramaya devam ederiz. Bulabilirsek eğer… 

Hadi biz bu yanıtın peşinden koşalım. Yabancı niye uğraşsın ki, parasını daha huzur içinde değerlendireceği ülke mi yok dünyada. Bize gelip uykusuzluk çekeceğine, biraz az kazanır belki ama, başka bir ülkede yatırım yaparak deliksiz uyur. Onları da “Niye Türkiye’ye yatırım yapmıyorsunuz” diye suçlayacak halimiz yok ya.

Tüm yazılarını göster