Eğitim şart!

Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE argunkaracabey@arel.edu.tr

Bu yazıya başlamadan önce son iki yazımı okudum. Sonuç olarak çok bildik bir klişe geldi yerleşti dilime “eğitim şart”. Bir aralar, belki günümüzde de çok kullanılan ve hatta biraz da zorlama esprilere neden olan bu klişe halen geçerliliğini korumaya devam ediyor. Görüştüğüm büyük şirketlerin yöneticilerine baktığım zaman, bu şirketlerin de bu ilkeye önem verdiklerini, üst yönetimden başlayarak çok iyi eğitim almış ve kendini geliştirmiş çalışanlardan oluşan muhteşem kadrolar kurduklarını görüyorum. 

Bu kadar iyi kadrolardan oluşan yönetimler, şirketlerin yapılarını, stratejilerini, politikalarını olabilecek en iyi şekilde oluşturuyorlar. Bunu yaparlarken gözettikleri amaç ise yönettikleri şirketleri gerek yerel gerek küresel ölçekte rekabet edebilir hale getirmek. Ama bazen bütün bu iyi niyetli yaklaşımlara rağmen özellikle hizmet işletmelerinde müşteriyle ilişkiler noktasında, bu tecrübe, bilgi birikimi etkisiz kalabiliyor. Üst düzey yöneticiler ne kadar eğitimli olurlarsa olsunlar, şirketlerini ne kadar sahiplenirlerse sahiplensinler, daha alt düzeyde çalışan nispeten daha az eğitimli ve şirketin vizyonunu daha az benimsemiş çalışanlar müşteriyle doğrudan ilişki kuranlar oluyor. Dolayısıyla müşterilerdeki şirket algısını, şirketin yazılı değerleri değil muhatap olduğu alt düzey çalışanların hareketleri ve davranışları belirliyor. Bu yaklaşımla bakıldığında ise, üst ve orta düzeyin eğitimi yapılan kadar hatta daha fazla alt düzey çalışanların eğitimi önem taşıyor. Biraz konunun dışına çıkmak gibi olacak ama tam da bu noktada Harvard Business Review’da yayınlanan “Teaching smart people how to learn” isimli makaleden esinlenerek, alt düzey çalışanlara verilen eğitimlerin aslında geri dönüşlerinin daha iyi olduğunu söylemek istiyorum. Bu düzeyde geri dönüşlerin daha iyi olmasının iki temel nedeni, bu grubun yeni bilgilere karşı önyargılarının daha az olması ve belki de öğrenme açlıklarının daha yüksek olması olabilir. Hal böyleyken, özellikle müşteri ile yüz yüze kalan, müşterinin algısını doğrudan belirleyen kesimlerin eğitimine öncelik tanıyan şirketleri takdir etmemek elde değil. Böyle bir işbirliği örneğinden bahsetmeden edemeyeceğim. Hem de bu işbirliği örneği perakende sektöründe yer alıyor. Perakende sektöründe alt düzeyde çalışanlara yapılan eğitim yatırımına, bu düzeyde devir hızının çok yüksek olması nedeniyle birçok yönetici ölü yatırım diye bakmakta. İşbirliğinin ortaklarından birincisi son yıllarda farklı bir strateji ile içinde bulunduğu sektördeki ağırlığını artıran CarrefourSA. İşbirliğinin diğer tarafı ise sürekli yeni girişimlerle, alışıldık üniversite anlayışından sıyrılan Okan Üniversitesi. Bu işbirliği kapsamında Okan Üniversitesi, CarrefourSA bünyesinde et, süt, meyve, sebze gibi reyonlarda görev yapan çalışanlara teorik ve pratik eğitimler vererek, çalışanların hem sorumlu oldukları ürünlerin özelliklerini hem de bu ürünlerle nasıl yemekler yapabileceklerini, bunları nasıl sunacaklarını öğretecek. Rekabetin gittikçe zorlaştığı, perakende sektöründe ve yüksek öğretimde yer alan bu iki kurumun işbirliği şirket açısından önemli bir eğitim hamlesi, üniversite açısından ise topluma hizmet çerçevesinde büyük önem taşımaktadır. Bu tür işbirliklerinin her iki açıdan da büyük önem taşıyan, benzerlerinin gerçekleşmesini beklediğimiz iyi uygulama örnekleri olarak süreklilik kazanması, hizmet sektörümüzün gelişimi açısından da önemlidir.

Tüm yazılarını göster