Eczacıbaşı'ndan Zorlu'ya "sosyal sorumluk"

Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

Sosyal sorumluluk projeleriyle de ismini duyuran ve Türkiye'nin en başarılı iş gruplarından olan Eczacıbaşı Grubu temizlik kağıtları sektöründe lider kuruluştur. Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken, Eczacıbaşı'nın geri dönüşümden kazanılan kağıtları üretmediğini ve dağıtmadığını öğrendim ve çok şaşırdım. Türkiye gibi kağıt ve kağıt hammaddelerinin büyük kısmını işal eden bir ülkede ve üstelik dünyada da çevreye duyarlılık konusunda haklı bir hassasiyet yaşanıldığı bir zaman diliminde sektöründeki lider kuruluşun bu hassasiyeti göstermesi beklenirdi.

Toprağı bol olsun, Milton Friedman şirketlerin bugünkü jargonda "sosyal sorumluluk" tabir edilen projelerine para harcamasına karşıydı. Şirketin tek amacının karını maksimize etmek olduğunu düşünüyordu. Smiş'in modelinde olduğu gibi, şirket, karını maksimize ederken topluma yapabileceği en önemli katkıyı yapıyordu zaten: Rekabetçi şirketin görevi ürettiği malı en düşük maliyetlerle topluma kazandırmaktı. Hayır yapmak şirketin sahiplerinin göreviydi-eğer bunu görev olarak addediyorlarsa...

Bugünün dünyasında, filantropik işadamları topluma haber olarak yansıyan veya yansımayan hayır çalışmaları yapıyorlar. Türkiye'yi düşünürsek, Türk işadamları ülkenin hemen her köşesine üniversite, okul veya cami yapıyorlar. Dernek, vakıf formatında burs organizasyonları yapıyorlar.

Bunun dışında, Türkiye'de dünyayı takip ederek bir "sosyal sorumluluk" furyası yaşıyoruz. Şirketler, fiilen, sosyal sorumluluk projelerine harcadıkları paraları hissedarlara temettü olarak dağıtmak yerine, onlar adına "hayıra" harcamış oluyorlar. Şirket borsa şirketi değilse, bu projeler çoğunluk ortakların kararlarına açık olduğu için bu "hayrın" şirketin çoğunluk hissedarlarının "tercihlerine" uygun olduğu söylenebilir. Ancak özellikle borsaya kote şirketlerde, binlerce küçük hissedarın şirketin güttüğü sosyal sorumluluk projeleri konusunda herhangi bir dahli olamıyor.

Friedman'ın karşı çıktığı nokta da işte tam burasıydı. Şirket üst düzey yöneticilerinin, o şirketin genel işleri konusunda maharetli idareciler olduğu düşünülse de, "hayır" yapma konusunda hissedarlarla (özellikle küçük hissedarlar) aynı tercihlere sahip olmaması düşünülebilir. Bir başka deyişle, hissedarlar yöneticilere, "sen kendi işine bak bize vereceğin temettüyü artır. Kazandığımız parayla biz kendi istediğimiz sosyal sorumluluk projelerini gerçekleştiririz" deme hakkına sahiptir."

ABD'de borsa şirketlerinin yönetim kurullarında aktif hissedarlık tartışmalarının yapıldığı son 15 yılda, Türkiye ve diğer ülkelerde sosyal sorumluluk projelerinde patlama yaşanması, Friedman'ın göremediği bir noktadan kaynaklanıyor olmasın? O nokta muhtemelen sosyal sorumluluk projeleri şirketler için değerli bir reklam niteliği taşıması. Şirket yöneticileri hissedarlara dönüp: "Yöneticiler olarak şirketi yönetmek konusunda maharetliyiz. Öyle olmasa bizi görevden almanız gerekirdi. Reklam tasarımları da, sosyal sorumluluk projeleri de dahil olmak üzere uzmanlık sahamıza giriyor" diyebilirler.

Gelin şirketlerin sosyal sorumluluk harcamalarını reklam boyutundan kurtaralım ve şirketin gerçek sorumluluk alanlarına yoğunlaşalım. Örneğin bir sıhhi tesisat firmasıysanız, Doğu'da okul açıp bir de okul maliyetinin birkaç misli reklam harcamasıyla bunu Türkiye'ye duyuracağınıza aynı fonları su israfını minimize eden teknolojilere AR-GE yatırımı yapmaya ayırın. (Ve bir an önce, örneğin su israfını maksimize eden serçe parmağınızla "açıp-kapadığınız" armatürleri üretimden kaldırın).

Sosyal sorumluluğu şirketin tüm aktivitelerine yansıması gereken bir prensip haline getirmeliyiz. Bu tüm sektörlerdeki tüm şirketleri kapsamalı.

İşte size güncel bir örnek. Zorlu Grubu'nun Karayolları arsasındaki proje yarışmasında 120 civarındaki projenin bir seçici kurul tarafından dörde indirildiği geçen hafta basına yansıdı. Bu dört projenin resimlerini de gazetelerde gördük. İstanbul silüetinin en öndeki temsilcilerinden olacak olan bu arsaya İstanbul'a yakışır, İstanbul silüetine uygun bir proje geliştirilmesi Zorlu Grubu'nun şu andaki en önemli sosyal sorumluluğu olduğuna hiç kuşku yok.

Seçilen dört projenin "İstanbul" ile doğrudan bir ilişkisini ben göremedim. Dört projeyi de İstanbul gibi dünyanın en eski ve muhtemelen en değerli metropolü yerine Sao Paulo'dan Dubai'ye dünyanın yeni ve geçmişten geleceğe İstanbul'a göre çok daha az iddialı olan her hangi bir şehrine dikebilir Zorlu Grubu. Ancak İstanbul'a değil.

Ahmet Bey, lütfen yeni bir Gökkafes'e imza atmayınız. Yarışmayı yenileyiniz. Yarışmaya katılacak mimarlardan, "geçmişten geleceğe dünyanın en önemli metropolü olan İstanbul'a yakışır ve bu İstanbul ile uyumlu" bir proje hazırlamalarını isteyiniz. Tekrar edelim. Zorlu Grubu'nun bugün itibariyle en önemli sosyal sorumluluğu İstanbul'a böyle bir projenin kazandırılmasıdır.

Tüm yazılarını göster